Soluklanıp yazmaya çalışıyorum. Yavaş yavaş! Sindire sindire! Kıza kıza! Küfür ede ede! Sebebi ne mi? Aşağıda bahsedeceğim olayın sebepleri ve toplumsal normların bizi ittiği, sebep olduğu cinayetler yüzünden! Bu bir katliam! Hem de sessiz, sakin ve kusursuz işleniyor. Her şey yerli yerinde, ama okuduğum ve inanmadığım, fakat sonrasında gerçek olduğunu öğrendiğimde iki kaşımın arasından mermi geçtiğini hissettiğim, tüylerimin diken diken olduğu, hiç olmadığı kadar berbat hissettiğim bir anın var olduğunu hatırlamıyorum.

Tam da o sıralar saatlerdir Zarrab davasının duruşması yapılıyor iken, telaffuzu dahi zor, ama aktarmaya çalışacak olur isem şöyle; “Adana’da eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan ve ev kirasını sekiz aydır ödeyemeyen yirmi altı yaşındaki Emine Akçay, çocuklarının üşüdüğünü görünce cebindeki son parayla odun almaya gitmiş. O kadar az parası varmış ki oduncu; “Bacım bu paraya odun mu olur?” demiş. Ama anne Emine Akçay ısrar ederek, bir çuval odunu alıp eve gelmiş ve odunlar ıslandığı için yakamamış, lastik parçalarını tutuşturmaya çalışmış. Yine olmamış. Sonrasında ise çocuklarının ısınması için çalıştırdığı saç kurutma makinesini küçük oğluna verip diğer odaya giderek tavandaki salıncak demirine ip bağlamış ve kendini asmış! İnsan okuduğunda bile insan olmaktan utanıyor değil mi? Fakat içimizde öyle sapkın, öyle namussuz, öyle şerefsiz, öyle hadsiz ve utanmazlar var ki, onlar zerre utanmıyorlar!

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlarını saadet zinciri diyebileceğimiz bir şekilde rüşvete bağlayan bir adam, koca ülkenin dış ticaret açığını gayrimeşru yollar ile kapatmaya çalışıyor olması şaşılası bir eylem değil. Nitekim; daha bugün Bahçelievler’de yakın bir arkadaşım ile kafede oturur iken, aylar önce söylediğim bir cümleyi bugün de yinelediğim şekilde size aktarmak istiyorum: “Ülkedeki ekonomik sıkıntıların ve çalkantılı ekonomik girinti çıkıntıların gayrimeşru yollardan ülkeye giren kayıt dışı paraların yoksunluğu artık etkilemeye başladı gibi!”

Bu davaya ilişkin bir cümle değildi bu. Nitekim; ülkede irili ufaklı birçok gayrimeşru yollar ile hayatını idame ettiren, hatta astronomik şekilde ülke içerisinde para transferlerinin yapılmasını, bir döngünün kurulmasını sağlayan güçler var. Bunlara mafya deyin, Ahmet deyin, Mehmet deyin,Ali deyin, Veli deyin, Zarrab deyin, ama anlaşıldığı üzere bu, önüne geçilemeyecek bir çöküşün sağlanmasına önayak olacak. Bu gerek yapısal anlamda, gerek ise başka bir boyutta ülke insanının her bir bireyine sirayet edecek. 

Yazı girişinde bahsettiğim Emine Akçay örneğine bakacak olur isek, ne yazık ki en yeni ve her ölümden daha acı bir ölüm haberiydi. “Faili kim?” der iseniz, bundan seksen küsur milyon olarak ayrı ayrı her birimiz sorumluyuz. Çünkü birimiz o kadını görmedi, birimiz duymadı, birimiz yok saydı, birimiz ise hiç varmış gibi davranmadı. Ve sonucunda ise o acı olay yaşandı. Emine Akçay ben de, siz de, o da, şu da, bu da ve hatta tekil ve çoğul zamir varsayımlarından uzakta, her doğmamış canlı veya canlılar da olabilir. Çünkü geleceğimizi tehdit eden ve kendi geleceklerini düşünüp bu ülkeye ihanet eden yüzlerce, binlerce, on binlerce ve hatta milyonlarca insan var!

Zayıflıklarımız var. Hükümet ve meclis, olaya karışanların cezalanmasını bir nevi engelleyerek, Zarrab’ın ortalıkta dolaşmasını görmezden gelerek çok kritik bir hata yapmıştı. Fakat yine de dışarıdan bir operasyona seviniyor olmak da ironik bir ayrım noktası. Her ne kadar “güçlü bir Türkiye” vurgusu yapılsa da, yeterince güçlü bir Türkiye yok ortalıkta. Demem o ki; bu bir duyarsızlık, boş verme zorundalığı, körlük veya sağırlık mı? Bunun adı tam olarak nedir bilemiyorum. Yalnızca bunun bir ihanet olduğuna eminim. Ve bu ihanet ülkeye, bayrağa, bu ulusa, kısacası herkese yapılmıştır. Sahip oldukları ile yetinmeyip, insanlığa ve bu dünyadaki her bir detaya karşın tepkisiz kalmanın ne bir izahı, ne de olur bir yanı vardır.

Ve bu arada Emine Akçay artık hayatta değil. Sebebi ise onurlu, başları dik ve şerefli yaşadıkları için! Fakat hâlen bolluk içerisinde yaşamak için para esareti hastalığına tutulanlar; umarım tanrı ömrünüzden alır Emine Akçay’ın çocuklarına verir. Gerisi teferruat. Nefes alıyor olmanız da yaşıyor olduğunuzu düşündürmesin. Çünkü ölmemek de yaşıyor olduğunuz hayalini gerçek kılmaz. Sizler birer lekesiniz. Ve gelecekte pisliklerinizin esamesi bile okunmayacak!