Yunanistan’ı kışkırtıp Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin üzerine salmaya çabalayan Haçlı zihniyeti bu sahada ümit ettiği neticeye varamayınca Ermenistan’ı hareketlendirerek Azerbaycan üzerinde kanlı bir senaryoyu devreye aldı. Ermeni ordusunun sivil halkı hedef alan silahlı saldırılarına karşılık cesur davranışlar gösterip misliyle karşılık veren ve ilk hamlede Karabağ bölgesinde stratejik noktaları ele geçiren kardeş ülkemiz Azerbaycan, Türkiye’nin de teknolojik desteğiyle sınır hattı boyunca harekât başlatınca Ermenilerle beraber onun destekçileri de büyük şok yaşadı.

Ermenistan askeri güçlerinin provokatif davranışlar sergileyerek sivillerin ve gazetecilerin bulunduğu bölgelere roketli saldırıda bulunması, oluşturulmaya çalışılan ortamın ipuçlarını verdi. Ancak Türkiye hükümetinin Azerbaycan’a her türlü desteği vereceğini açıklaması ve Azerbaycan askerlerinin etkili bombardımanı sonrasında Ermeni hükümeti ve onun kışkırtıcıları telaşa kapıldı. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan uluslararası toplumu, yani kendisini saldırıya teşvik edenleri ‘Türkiye’nin Karabağ’a müdahalesini engellemeye’ çağırdı.

Baktılar ki pabuç pahalı, Ermenistan düzinelerce kayıp verdiği gibi Dağlık Karabağ adım adım Azerbaycan kontrolüne giriyor; önce NATO, peşi sıra da Birleşmiş Milletler çatışmaların acilen durdurulması çağrısında bulundu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in Kafkasya ve Orta Asya Özel Temsilcisi James Appathura ‘Anlaşmazlığa askeri çözüm olamayacağını belirtip barışçıl çözüm için müzakerelere başlanmasını isterken aslında ‘çözümsüz diplomasi’ önerisinde bulunuyordu!

Ardından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği Sözcüsü Stephane Dujarric “Dağlık Karabağ bölgesinde yeniden yükselen düşmanca tavırla ilgili derin endişe içerisindeyiz. Güç kullanımını kınıyoruz” derken tarafları koşul olmadan sorunları diyalog ile çözmeye çağırdı. Anlayacağınız NATO’nun da BM’nin de çözüm önerileri çözüm önerileri yok, çözümsüzlük önerileri var!

**

ERMENİLERİN DESTEKÇİSİ SADECE AVRUPA DEĞİL Kİ!

Ermenistan’ın katliam girişimini müteakiben Cumhurbaşkanı Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İlham Aliyev ile görüşmesinde ‘Türk milletinin Azerbaycanlı kardeşlerinin her zaman yanında olduğu’ mesajını iletmesi Ermeniler kadar HDP’yi de rahatsız etti. Partiden yapılan açıklamada, “AK parti hükümetinin ‘soydaşlık’ üzerinden Azerbaycan’ı Ermenilerle savaşa teşvik ettiği” iddiası dile getirilirken, “Ermeniler de Azeriler gibi bu coğrafyanın kadim halklarındandır. Türkiye hükûmetini bir tarafı destekleyerek ve soydaş milliyetçiliği yaparak savaşı büyütmek yerine, arabulucu ve barışçı bir diplomasi yürütmeye çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.

Anlaşılıyor ki Ermenilerin Azerbaycanlılara yaptığı katliam değil de, Azerbaycan’ın Ermenilere verdiği askeri karşılık HDP’nin zoruna gitmiş. Ve dikkat edin; Ermenilerin Azerbaycanlı sivilleri katletmesi üzerine değil, Azerbaycan’ın Ermenileri saldırılarına karşılık vermesi üzerine, Türkiye’nin Türklere verdiği desteği eleştiren bir açıklama yapılıyor!

**

Bir yanında Suriye ateşi yanan, diğer yanında Yunanistan ile savaşın eşiğine gelen Türkiye şimdi Azerbaycan-Ermenistan arasında başlayan silahlı çatışmanın yükünü omuzlamak zorundayken bilhassa siyasilerin kendilerini hangi pozisyonda konumlandırma eğiliminde olduklarını da gözden kaçırmamak gerekiyor.

Örneğin; HDP’li yöneticilerin terör örgütü PKK ve türevleriyle ilintisinin çuvala girecek bir yanı kalmadığını cümle âlem biliyor. Eş başkanlardan Selahattin Demirtaş’ın ‘Daha biz Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini’ diye kükremesini, bir diğerinin “Biz sırtımızı PKK’ya, YPG’ye PYD’ye yaslıyoruz” demesini, bir başkasının “PKK sizi tükürüğüyle boğar, tükürüğüyle” diye kahramanlık taslarken etrafa tükürük saçmasını bilhassa bu ülkeyi yönetmeye talip siyasetçilerin unutma, görmezden gelme hakkı yoktur.

Çok değil, bir iki hafta önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Demirtaş için “Hapiste olması onun göğsüne takılan şeref madalyasıdır” diyerek safını bir kez daha tayin etmişti. Bir kez daha diyoruz, zira CHP’li yöneticilerin HDP ile olan kuvvetli gönül bağları artık aşikar hale geldi.

Kobani eylemlerinde üstlendikleri roller ortaya çıkarılarak HDP’li bazı yöneticilerin gözaltına alınmaları üzerine, başta dönemin Başbakanı, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere bazı siyasetçilerin HDP’ye destek mahiyetinde tavır almaları da iyi tahlil edilmelidir.

Bir yanda ülke sokaklarını kan gölüne çeviren eylemlere destek verdiği, sorumlu olduğu belirlenen; Ermenilerin Karabağ’da Türklere uyguladığı katliama sessiz kalıp, Türkiye’nin Azerbaycan’a destek vermesini eleştiri konusu yapan HDP var, diğer yanda ise HDP’yi mağdur pozisyonunda gösterip sonuç elde etmeye çalışan muhalefet!

**

BÜTÜN GERİLİMLERİN AKTÖRÜ FRANSA

Türkiye ekseninde yaşanan bütün hadiselerde Fransa’nın etkin görevler üstlendiğini söylemek mümkün. Yıllardır iç savaş yaşayan Suriye’de Esed ailesinin Fransa le olan göbek bağını bilmeyen yok. Yunanistan’ı silahlandırıp Akdeniz’de üzerimize salmaya gayret eden başrol oyuncusunun da Fransa olduğunu herkes gördü. Ermenileri güdümüne alıp, terör örgütü Asala’yı üzerimize salan ve bugün de Azerbaycan saldırıları için cesaretlendiren de yine Fransa’dır. Ve tabi ki Fransızlar bu işte yalnız değildir.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, üzerinde yeniden egemenlik tesis etme telaşında olduğu Lübnan'da kendi güdümünde bir hükümetin kurulmaması üzerine, “Lübnanlı siyasi güçler, açık şekilde taahhüdü yerine getirmek istemedi, bu taahhüde ihanet etmeye karar verdiler” diyerek niyetini, beklentilerini ve hatta küresel kirli planı açığa vururdu. Lübnan’da, hükümetin kurulması için en etkili yöntemin siyasilere baskı kurmak olduğunu savunan Macron bu ifadesiyle tehdit ve şantajlarını da itiraf eder gibiydi.

**

AMERİKA TÜRKİYE PLANINI

İBB ÜZERİNDEN Mİ YÜRÜTÜYOR?

Sağımız solumuz savaş naralarıyla inlerken ve hatta PKK uzantıları, HDP ile ilgili operasyonlar üzerine sol örgütleri sokağa inmeye çağırmaya başlamışken Okyanus ötesinden de yeni bir Türkiye planı devreye koyuldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu geçen hafta ‘sözde’ İstanbul trafiğini rahatlatmak, toplu taşıma güzergâh ağını verimli hale getirmek, ortalama seyahat süresini ve trafik sıkışıklığını azaltmak gibi amaçlarla Amerika Ticaret ve Kalkınma Ajansı (USTDA) ile “İstanbul Ulaşım ve Trafik Mükemmeliyet Merkezi Projesi”nde için yaklaşık 5 milyon dolarlık hibe anlaşması imzaladı.

Yazılan ve konuşulanlara bakılırsa Amerikalı şirket mevcut ve yeni kameralarla İstanbul’un tamamını şehir kameralarından 24 saat takibe alarak analiz yapacak. Milli yazılım programları nedeniyle Türk savaş uçaklarının uçuş planını ‘eskisi gibi’ öğrenemediği için çılgına dönen Amerika böylece ‘BBG evi misali’ İBB üzerinden İstanbul’u anlık takibe alacak. Bunun son derece stratejik bir hata olduğu tespitlerini dikkate alarak Amerikalı şirketin böyle bir faaliyete başlatılmasına izin verilmemesi gerek.