"Yazmak için bilmek lâzım. Bilmek için okumak lâzım. Okuyunca anlamak lâzım. Anlamak için de kafa lâzım." -Duvar Yazısı- "11 Ekim 2008 Cumartesi" tarihli (MİLLİYET GAZETESİ)nde, çok enteresan bir haber geçilmiş. Aydın Hasan, Ankara mahreçli haberde: (CEMÂL PAŞA'NIN DRAMI) serlehvasıyla merhum Paşa'nın katlinden söz edilmekte ve şu özetle mevzuya girilmektedir: (Ermeni çeteleri tarafından 1922'de öldürülen Cemâl Paşa'nın, "Ermenilerin korunması" için Enver Paşa'yı sert bir mektupla uyardığı ortaya çıktı.) Ayrıca, Ermeni Çeteleri'nin merhumu, "Ermeni Soykırımının karar vericileri arasında olduğu" iddiasıyla öldürülen Cemâl Paşa'nın, 1915'te IV.Ordu Komutanı iken dönemin Başkomutan Vekili Enver Paşa'yı "sürgün edilen Ermeniler'in can, mal ve namuslarının korunması" için sert bir tonda uyardığı ortaya çıktı. Şeklinde kayıtlarla; meçhul kalmış bazı hususların meydana çıkarıldığı hakkında bilgi sunuluyor ve tabii ki, Enver Paşa'nın da gerekli cevabı vererek, "Ermenilerin korunması hakkında" gerekli tedbirlerin alındığını bildiren gerekli cevabı vermiş olduğu da bilhassa zikredilmiş ve böylece: "Ermeni ihânetine ayrı bir boyut daha kazandırılmış olmaktadır!.. Çünkü, Ermeni kendisini koruyan bir Paşa'yı dahi katletmekten geri kalmamış olduğunu: Üzerine basıla basıla dikkatlere çekilmiştir!.. Bir önceki yazımda bilhassa dikkatlere çekmiş ve "Ermeni adının her daim kötü mânâlarda değerlendirildiğini" yazmış ve bu tutumun Türk-Ermenileri için bir tehlike teşkil ettiğini, yânî, Ermeni "potansiyel düşman" konumuna düşürüldüğünü ısrarla belirtmiştim!.. Şu an (15'incisini yazdığım) ve 14'ünün neşredilmiş olduğu ve ayrıca bütün eserlerimin bilhassa "İç İşleri Bakanlığımız" tarafından taktir edilerek, bütün okul ve kütüphânelere tavsiye edilerek, nâçiz şahsımın onurlandırılmış olması bir yana. Bir Okul Müdür veya M.E.B. Müfettişleri tarafından: (Okul Müdürü'nün Ermeni asıllı olup olmadığı) hakkında soruşturma yapılması garip olmaktan da öte tam bir (faşist zihniyetin) ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır ve böylesi zihniyetlerin ürünü olarak karşımıza çıkanlar ise aynen şudur: (Hiç çekinme! Ermeniye her ne yafta yapıştırırsan, yeridir!.. Çünkü o her melânetliğin ta kendisidir...) gibi iğrenç yakıştırmalarla bizleri boy hedefi hâline düşürenler, şimdi de kalmış, hiç mi hiç utanmadan, sıkılmadan bizleri merhum Cemâl Paşa'nın katilleri olarak, yeni nesillere tanıtmak gibi pek aşağılık metotlara başvuruyor ve bu iğrenç iftiralarına da bazı saf ve temiz genç yazarları kullanarak ortak koşmaya çalışıyorlar. İşte Aydın Hasan Bey, bu gibilerin kandırdıkları ve bilmeden bir kavimin kanına giren, onun şerefli adıyla oynamaya kalkışan bir masum kurban olarak, sadece birisidir ve daha niceleri böylesi iddialarla bizleri lekelemeye kalkışmadan asla geri kalmamışlardır!... Gelelim Cemâl Paşa'nın katli vak'asının asıl çehresine!... Özellikle Türkiye-Ermenileri'ne pek büyük kötülükler yapmış ve bilhassa, "Sarıkamış Faciası" meselesinde bütün sorumluluğu "Ermenilerin üzerine atmaya çalışmış" bir Fırka olarak, zihinlerimizde yer etmiştir!.. Ancak söz merhum Cemâl Paşa'ya gelince, meselenin yönü külliyen değişir!.. Çünkü, tarihi biraz bilen veya o karanlık günleri bir nebze olsun yaşamış olan hemen her Ermeni için Cemâl Paşa; "adına rahmet okunan bir ittihatçıdır. Hemen her Ermeni, merhum Paşa'yı rahmetle anar. Yânî, Ermeniler'in öldüreceği İttihatçılar içinde Cemâl Paşa en sonuncusu dahi olamaz. Ona hemen hiç bir Ermeni kıymaz, kıyamaz, bizler aynen bazı Müslümanlar gibi yanlışlar yapabiliriz. Çünkü, nihayeti insanız. Ancak, Cemâl Paşa'nın katli meselesine gelince, bizler yânî Ermeniler her yanlışı diğer kavimler gibi yapabiliriz ama; "Kalleşlik asla!", "Nankörlük asla!" Cemâl Paşa, "Bolşevikler tarafından öldürülmüş" faturası ise kendi istekleriyle, "Taşnakzutyun Fırkası"na kesilmiştir. Güdülen maksat ise; "Türk ile Ermeni arasına sokulan kan davasının daha ziyade perçinlenebilmesi" kahbeliğine dayanmaktaydı. Merhum Cemâl Paşa'nın şehit edildiği 1922'den günümüze uzun yıllar geçmiş, Enver Paşa'nın "Sarıkamış mevzuunda" koydurduğu suskunluk ambargosu dahi, kendiliğinden kalkmış ve böylece gerçekler su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Dolayısıyla, zamanı gelmişken, henüz "Türk-Ermeni" iç içe yaşamalarını devam ettirmekte iken, yan yana gelmesini gerçekleri konuşarak bu uğursuz meseleyi ortadan külliyen kaldırabilmeyi denesek daha akılcı bir davranış olmaz mı!.. Her iki tarafa da yazık değil mi!.. Üçüncü devletlerin bizleri diledikleri gibi oynatmalarına daha ne kadar müsaade edilecektir!... O İttihatçılar ki, Osmanlı Ermenileri ile birlikte aynı çatı altında faaliyete geçerek, Osmanlı-Türk Devleti'ne daha yeni ve güçlü bir düzen kazandırabilmek ve dönemin en ileri İmparatorluğu olarak cihana kabul ettirebilmek gayesiyle yola çıkmalarına ve sonradan daha değişik bir gayeye hizmet etmeye karar veren İttihatçılar; "Osmanlı-Ermenilerinden ziyade, Kafkas Ermenileri ile daha yakın münasebetler tesis etmişler" ne var ki, meydana gelen hadiselerde zararlı çıkanlar Osmanlı-Ermenileri olmuştur ki, en değerlilerinden, İstanbul Milletvekili Krikor Zohrap, bu uğursuz boğuşma içinde feci şekilde kurban gitmiş bulunan son derece değerli bir Osmanlı idi ve ne acıdır ki, günümüzde çoğu insan onun hakkında en ufak bir bilgiye sahip değildir. Hele olumlu açıdan hiç mi hiç!... Mesele nedir? Mesele şudur: (Devletin düzeni beğenilmemekte ve Sultan II.Abd-Ül-Hamid Hân, istiptatçı olarak vasıflandırılmakta ve tahtından aşağa alınması plânlanmaktadır.) Yânî tek kelime ile "Devlete baş kaldırılmaktadır! Yânî bu bir İhtilâl hareketidir!" Hangi taraf haklıdır, hangi taraf değildir? O ayrı bir münazara konusudur. İlk bakışta dikkatleri çeken ise; "Milletvekilleri, Subaylar ve askeri Tıbbiye talebelerinden kurulu bir bürokratik İhtilâl" hareketi tezgâhlanmıştır. Ama ne acıdır ki, kazanan taraf İttihatçılar olmuş ve kabak sadece Osmanlı-Ermenisi'nin başında patlamıştır!.. Ermeniler "Osmanlı'ya baş kaldırmışlardı da, İttihatçılar ne yapmışlardı!.. Şimdi Hz. Allah adına soruyorum: (Beş milyon km. kare olan İmparatorluk topraklarını; yedi yüz seksen bin km. kareye inmesine sebep olanlar.) Ermeniler mi, yoksa İttihatçılar mı olmuştur!.. Bu trajikomedi daha ne kadar sürecek veya sürdürülecek?.. Ne dış Ermeni ve ne de Ermenistan Ermenisi bu meselede mağdur durumda kalmamaktadır. Söz konusu olan bizleriz. Yânî "Türkiye-Ermenileri. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı konumundaki bir "gayrımüslim" azınlık, muhtelif manevralarla "Ermeni-Türk çatışmasını" gündemde tutturarak, Türk-Ermenileri'nin bir şekilde mağdur edilip, Türkiye'yi terk ettirebilmeyi plânlamış ve bu plânını yürürlüğe koyabilmiştir!.. Sorarım sizlere, Ermeni Cemaatini her açıdan yakından âlâkadar eden bir meselede, nasıl oluyor da bir başka azınlık Cemaatin mensupları tarafından el konuyor ve sözde Devlete hizmet veriliyor diye, bilhassa daha karmaşık duruma getirilmesinde ama isteyerek, ama istemeyerek rol oynanabiliyor?!.. Beni ve mensubu bulunduğum Cemaatimi en ziyade rahatsız eden bu husustur ve haklı olarak şu suali sormak mecburiyeti hissetmekteyiz: (Sayın Devletimizin biz nâçiz Ermeni vatandaşlarına hiç mi emniyeti yok ki, bizi bizzat âlâkadar eden bir meselemizle, biz değil de, bir başka Cemaatin mensupları bu mesele ile ilgilendiriliyor?!...) Bu durum bizleri pek ziyade üzmektedir. Çünkü, daha evvel de arz etmiş olduğum, hem de defaaten arz etmiş olduğum gibi; "Bizim Türkiye'den gayrı bir vatanımız yoktur ve zaten olamaz da! Dolayısıyla bu durumun bir an evvel düzeltilmesi ve normâl şekle sokulması, sadece Ermeni vatandaşların değil, aynı zamanda Devletimizin "Millî Menfaatleri" icabıdır inancındayım!... Çünkü, bir Cemaatin: "Hem vatandaş ve hem de potansiyel düşman" gözü ile değerlendirilmesi, tamamen yanlış bir değerlendirme olmaktan ileri gidemez ki, bunun bir çok endişe verici tarafı mevcuttur. Çünkü, bizlerin Vatanımız Türkiye için hemen hiç bir itibarımız kalmamış derecesinde bir hayat yaşamaktayız. Devletimizin bu durumumuzu değerlendirmeleri ve en olumlu şekilde sonuçlandırmaları elzemdir inancındayım. Zira hiç bir insan: "Kendi öz vatanında hem vatandaş ve hem de potansiyel düşman" konumunda hayat sürdüremez. Dolayısıyla bizlerin en tabii ve demokratik hakkımız olan mezkûr dileğimizin saygıdeğer Devletimiz tarafından lütfen dikkate alınmasını diliyoruz efendim. Nasipse gelecek yazımda "Cemâl Paşa vak'ası"nı daha değişik yönleriyle devam ettireceğim efendim. Saygı ve sağlık dileklerimle mutlu tatiller dilerim efendim. Dip Notu: Bu makale, "12 Ekim 2008 Pazar günü yazılmıştır."