Hepimizin hayalleri var.

Hepimizin çıkmak isteği bir manevi haz noktası var.

Bu bitmez tükenmez ihtiyaçlar hiyerarşisinde,

Çocukluk, 

Gençlik,

20'li yaşlar, 

30'lu yaşlar,

40'lı yaşlar derken ömür bitiyor.

Beklentiler ulaşılmasının zorluklarına binaen ertelenip ya bir daha göz ününe gelmemek üzere tavan arasında gözlü, pembe hülyaların arasına can çekişmeye yollanıyor.

Ece!!!

Ne yapmak istiyoruz.

Hani dünyayı biz değiştirecektik. 

Hani tertemiz bir güne merhaba diyecektik. 

Daha bulunduğunuz şehri değiştiremiyoruz. 

Bırakın ülkeyi değiştirelim.

Bir derdi maişet...

Bir istikbal endişesi.

 Aç kalırım korkusu...

Kendimize oluşturduğumuz sözüm ona konfor alnımızın dışına çıkmak söyle dursun.

Onun değişebileceğini endişesi bile bizi mahvu perişan ediyor.

Halbuki o berrak hayaller yok olup birer birer dünyamızda çıkıp gidiyor.

Bunun yegâne sebebinin,

ELLER NE DER MITOLOJİSİ!!!

Olduğunu düşünüyorum.

Konu komşu ne der?

Annem ne der?

Babam ne düşünür?

Ama asıl önemlisi akrabalara ne söyler?

Bırakın bunları.

Hayatınızı içinizden geldiği gibi yaşayın.

Dilediğiniz gibi ağlayın...

Dilediğiniz gibi kahkahalar atarak gülün...

Bu hayat şimdi var.

Gelecek zamanı RABBİM taktir ederse var.

Öyle ise geleceğe dair çok plan program yapmanın bir anlamlı karşılığı yok malesef.

##

Avrupalı 30 m2 dairede yaşar.

Bütün dünyayı gezer.

Vizyonu genişler...

Bizim evlerimiz maşallah yayla gibi, çoğumuz değil dünyayı, kendi ülkemizi bile gezmemişiz, görmemişiz.

En büyük hayalimiz mobilyalarımızı yenilemek, arabamızda cep telefonumuzda bir üst modele geçmek.

Sizin hiç her şeyini satıp savıp dünyayı gezmeye çıkan bir yakınınız oldu mu?

Benim olmadı.

Olamaz da görünüyor.

Derdimiz bizden sonraki yaşam için mal biriktirmek.

Yılbaşı çekilişleri öncesi "büyük ikramiye" ile ilgili sokak röportajlarını bir izleyin lütfen, insanlarımızın hayallerini dinleyin

"Daha büyük bir ev, son model araba, onu alırım, bunu alırım v.s.

Bir tek kişi de çıkıp, parayı kapıp dünyayı gezerim demez, diyemez.

Çünkü öyle bir ufuk yok da ondan.

Zenginlik kriteri tamamen görünürde ve yürür de olmalı.

Daha hayal kurmayı bile bilmiyoruz biz.

Belkide beceremiyoruz.

DNA’mızda bir hastalıklı gen var.

Bu gen bizim içimize yerleşmiş ve kemiriyor.

Kendi yarattığımız konforlu hapishanelerde yaşamak, son model arabaya binmek, yeni mobilyalar almak.

İşte bizim küçük hayallerimiz bu.

Çünkü hayatları boyunca ev araba taksiti ödeyen,

hiç çılgınlık yapmamış,

hayal kurmaya kalksak

 "başımıza icat çıkarma" 

diyen ebeveynlerle büyümüşüz biz.

Üreticilik hormonlarımız bile sıkıntı içinde...

Velhasıl Bismark derki:

“İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar. “

Biz o hayali ve o güzel duyguyu yitirmişiz.

##

ÇOCUGUNUZ BAŞINIZA BELA OLSUN DİYORSANIZ ahanda bunları yapmaya devam edin

ÜSTÜN DÖKMEN ‘den ,geleceğin suçlusunu yetiştirmenin 8 basit kuralı.!

1- Küçükken daha, çocuğa ne isterse vermeye başla!

Ki, herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inansın...

2- Fena sözler söylediğinde gül! Ki, kendisinin akıllı olduğuna inansın...

3-Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın!

Bırak, on sekizine gelince kendisi karar versin...

4- Yerde bıraktığı her şeyi kaldır: kitaplarını, giysilerini,

pabuçlarını...

Onun için her şeyi sen yap !

Ki, sorumlulukları hep başkalarına yüklesin...

5-Onun önünde sık sık kavga et !

Ki, bir gün aile parçalanırsa pek de şaşırmasın...

6-Ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma !

Asla kendi parasını kazanmanın, ne demek olduğunu öğrenmesin...

7-Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş, tüm arzularını

yerine getir !

Ki, istediklerini her zaman elde etmeye Şartlansın...

8-Komşulara, öğretmenlere, polise, vs. karşı

hep onun tarafında ol ! Ki, hepsine karşı ön yargılarla davransın...

Evet evet, bütün bunları yap !

Ki, günün birinde onun başına bir bela gelirse

kendinden özür dile, âmâ onu felaket dolu bir hayata

hazırladığın için ,kendine teşekkür etmeyi de

İhmal etme sakın !...