Ülkelerin ve toplumların gelişmesinde, yöneticilerin olduğu kadar toplumu oluşturan bireylerin de büyük sorumlulukları vardır.
Seçenlerin doğru seçimleri ve seçtiklerini denetleme mekanizmasının doğru çalıştırabilmesi, bilgi ve farkındalık gerektiren bir husustur. Biz değişirsek her şey değişir biz bozulursak her şey bozulur. Ülkeyi yönetenler, ülkeyi yönettirenlerin aynasıdır her zaman.
Milli Eğitim ve Öğretim Bakanlığımız var. Fakat adı üzerinde maalesef gelinen noktada ne millilik var ne de eğitim… Sadece belli branşlarda yeterli olmamakla birlikte, öğretimin haricinde eğitim verilmemektedir. Bir milletin geleceği üzerinde eğitimin oynadığı rol çok büyüktür.
Bir milletin maddi ve manevi güce ulaşabilmesi eğitimde yüksek güce sahip olmasıyla  mümkündür. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinde dahi bu konu üzerinde önemle durmuştur. Ve biliyordu ki cehaletle savaş gerçek savaştan daha da zordur. 16 Temmuz 1921 günü Ankara’da Maarif Kongresini toplamış ve toplantıda bulunan öğretmenlere;
“Gelecek Nesiller Sizin Eseriniz Olacaktır” demiştir ve uymaları gereken şu hususlara dikkat çekmiştir.
1. Eğitim milli olmalıdır.
2. Milli terbiye programında, milletimizin gelişmesine engel olan ve o güne kadar uygulanan eski eğitim içinde yer alan hurafeler ile bize uygun olmayan yabancı etkiler ister doğudan gelsin ister batıdan bulunmamalıdır.
3. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara bilhassa varlığına ve birliğine saldıran yabancı güçler ve fikirlerle nasıl mücadele edecekleri öğretilmelidir. Bu bilgilere sahip olmayan fertlerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık hakkı yoktur.
4. Zorluklar karşısında yılmadan dik durmaları öğretilmelidir.
5. Çocuklarımız için her türlü fedakârlığı yapmalıyız; çünkü onlar geleceği şekillendiren nesillerdir.
Onun asıl amacı; çağdaş, laik, milli değerlere sahip, cumhuriyetçi, demokrat ve manevi değerleri hurafelerden arınmış bir nesil yetiştirmek. Bu vasıtayla hem Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri sağlamlaştırılacak hem de çok kısa zamanda muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak mümkün  olacaktır. 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu önemli bir kanundur. Bu yolla eskiden Osmanlı’da uygulanan çift başlı eğitim, toplumda iki farklı insan yetiştirmenin sakıncaları çatışmalara neden olmaktaydı. Dini eğitimde bile farklı uygulamalar ve kutuplaşmalara neden olmaktaydı. Örneğin Ortadoğu ülkelerinde günümüzde dahi mezhep çatışmaları hız kesmeden sürmektedir. Aynı dine mensup insanlar arasında dahi ALLAH adına çatışmalar süregelmektedir.
Tek dilli Milli Eğitim ve Öğretim, duygu birliği ve fikir birliğini pekiştirmekte. Gaspıralı İsmail de dilde fikirde işte birlik demiştir. Latin harflerine geçmeden önce okur yazar oranı % 10 civarında olan ülkemizde 1928 yılında gerçekleşen Harf İnkılabıyla bu oran kısa sürede %20’lere çıkmıştır. Günümüzde ise % 95’lerin üzerindedir. Atatürk, eğitim gayesinin memlekete memur yetiştirmek değil ahlaklı, cumhuriyetçi, müspet, atılgan, kabiliyetli, dürüst mukameli, ahlaklı ve karakter sahibi gençler yetiştirmek için eğitim sistemini ona göre kurmalı demiştir. Eğitimin meslek kazandırmasına da önem vermiştir ve tekabülünde birçok mesleki okullar açmıştır.
O, “En mühim ve feyizli vazifelerimiz milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin kurtuluşu ancak bu suretle olur.” demekteydi. Eğitimde zafer kazanabilmek için ise cinsiyet ayrımı yapmadan toplumun bütün fertlerinin aynı eğitimden geçmesi gerekmektedir. Atatürk bu düşüncesini de şu şekilde ifade etmiştir.
İnkılâp öncesi okur-yazar kadın sayısı %3 iken Harf İnkılâbından sonraki birkaç yıl içerisinde %6’ya çıkmıştır. Atatürk eğitimi dini, milli ve beynelmilel olarak üçe ayırmaktadır. Tüm bunların amaçlarının farklı olduğunu belirtmiş ve asıl önemli olanın milli eğitim olduğunu belirtmiştir. Toplumu hür, bağımsız ve ileri seviyede yaşatacak olanın bu sistem olduğunu söylemiştir.
Atatürk, yüz milyonlarca İslam milletlerinin esaret zinciri altında çektikleri eziyetlerin ve  çatışmalarının sebebini aldıkları manevi ve ahlak bilgisinin onların gelişmesinin önünde en büyük engel olarak görmüş esaret zincirini kırabilecek insanlık meziyetini kazanamamış olmamalarıdır. Çünkü milli eğitimden yoksun eğitim almışlardır.
Atatürk öğretmenlere hitaben şöyle demiştir; “Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.”, “İsterim ki, daima idealimi gençlere aşılayasınız ve daima korumak hususunda çalışasınız” diyerek eğitimin işlevsel ve fırsat eşitliği olmasını benimsemiştir.
Evet, günümüzde çekilen tüm sıkıntıların ve iyi insan yetiştirememizin nedeni daha ileri muasır medeniyetler seviyesine ulaşamamış olmamızdır. Daha mutlu, özgür ve bağımsız bir toplum olarak yaşayabilmemizin sadece eğitimden geçtiğini asla unutmamalıyız. Dünya normlarına uygun demokratik insan haklarına saygılı tam eşit bir anayasa sahip olsak bile eğer insanların beynine temiz ahlak koyamıyorsak, faziletli bireyler  yetiştiremiyorsak, yasalarımız ne olursa onları uygulayan insan olduğuna göre değişen bir şey olmayacaktır. İnsanı düzeltirsek her şey düzelir.