Uluslararası ortam pandeminin etkisiyle dayanışma ve işbirliği politikaları yerine ekonomi, sağlık ve enerji alanın da rekabete doğru ilerliyor.Bulunan aşıların kendi rekabet ortamını yaratması ve onaylanan aşının ilk nerede ve hangi ulus-devlete uygulanacağı da ayrı bir  merak konusu.. Ülkelerin kendi sınırları içindeki kısıtlama kararları, eğitimde yapılan uygulama yenilikleri, sağlık tedbirlerinin yarıştığı dönem , küresel çapta sözü dinlenilen sağlık örgütlerinin değersizleşmesiyle birlikte sorgusal bir yapı oluşturuyor. Covid 19 öncesi yaşama tekrar dönmenin zor olacağının vurgulanıldığı bu yeni sistem, iki kutuplu sistemden sonra küreselleşen dünyaya yeni bir imaj mı giydiriyor? 

Ülkelerin büyük salgın krizine nasıl ayak uydurup uydurmadığını görmek açısından yeni bir görüş alanı sağlayan dönemin içindeyiz.Krizi olağan üstü yöneten devletlerin pandemi  ile birlikte ulus-devlet  ilişkilerini pekiştirdiğini, güçlendiğini ve milliyetçiliğin daha da arttığını görüyoruz. Vatandaşlar hükümetlerinden ekonomi, sağlık başta olmak üzere yaşam için zorunlu haklarda kendilerini korumalarını beklerken, aldıkları kamu hizmeti ve finansal etkileri hafifletmeye yönelik yardım paketleri ilişkilerin farklı bir boyuta geçmesini sağladı.

Küreselleşmenin en büyük savunucularından ve ABD’nin küresel güç tahtını yıkan Çin bile, milli başarı öyküsünü şimdiden oluşturdu.Salgının çıkış yeri Wuhan, tüm dünya tedbir krizinde boğuşurken normal yaşama geçti. Aşıyı bulduğunu iddia eden Çin şimdi ise son 5 yılın küresel güç liderliğini sağlık alanında da devam ettirmek için yardım tekliflerinde bulunuyor.Bu örnekle de küreselleşmenin tam olarak bittiğini söyleyemeyiz ancak dünyada küresel dengelerin doğuya kaydığını ve batı da ise milliyetçiliğin ivme kazandığını söyleyebiliriz.

Şöyle ki; Sosyal piyasa ekonomisi ve sınırların kaldırılmasına yani malların ve kişilerin serbest dolaşımına odaklanan Avrupa Birliği ülkeleri , pandemi süresince en ağır kayıpları verirken yardımlaşmadan uzak durmuş, sınırlarını kapamış ve her üye devlet kendine yönelik sağlık, eğitim ve ekonomi politikasını yönetmiştir.Böylelikle, İngiltere’nin Brexit hadisesinden sonra, Covid 19 da  AB’nin  küreselleşme düzlemine  ağır bir darbe vurmuştur. 

Pandemiden önce , küreselleşmede negatif zirveye  ulaşıldığı alan devletlerin değil, terör örgütlerinin küreselleşmeyi araç olarak kullanması olmuştur. Yakın geçmişte yaşanan AB ülkelerindeki terör eylemleri, IŞID ‘ın küresel terör örgütü sıfatını alması, Ortadoğu’daki göç dalgaları, teknoloji ağını küreselleşme açısından  etkin kullanan genç nüfusun terör eylemleriyle birlikte ile milliyetçi tavırları artmıştır. 

Popülizmin artışa geçtiği Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri   de küreselleşmeden uzaklaşıp kendi içine döndüğü bir politika ile değişikliğe girmişti.Biden döneminde her ne kadar demokrasi ağırlıklı  ve kürselleşmeye yönelik bir yol izlenecek olsa da, yüksek orandaki popülist Trump seçmenini  yönetmesi açısından zorlanacağını söylemek mümkün.

Milliyetçilik Türkiye’de de yükseliyor.

Türkiye’de de dünyanın birçok yerinde olduğu gibi milliyetçiliğin yükseldiğini söyleyebiliriz. Özellikle 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında iktidar ve muhalefet partilerinin iş birliğine girmesi ve ortak demokrasi nöbetlerinde bulunması milli birliği daha da güçlendirdi. Türkiye’nin Savunma Sanayi alanında yenilikleri, askeri alandaki başarıları ve dış politikadaki yoğun gündemin getirdiği hareketlilik de milli birliğin yükselmesinde etkili olmuştur. İlk yerli otomobil örneğinde olduğu gibi devrim niteliğindeki projelerin “milli ve yerli” sloganıyla ön plana çıkması milliyetçilik kavramının güçlendiğinin ve belki de en doğru şekilde uygulanıldığının göstergesidir.

 Milliyetçilik; kendilerini birleştiren dil, din, kültür bağlarından dolayı ulusal bir topluluk oluşturmaları bilincine varan ve bağımsız bir devlet kurmak isteyen kimselerin oluşturduğu siyasal hareket, en genel adıyla ulusçuluk olarak tanımlanır. Türk milliyetçiliği batı ırkçılığı ile karıştırılmamalı veya bu yönde eğilim göstermemelidir. Ne yazık ki milliyetçilik kavramı çoğu zaman karıştırılıyor, kalıpsal terimler ve “şekilcilik” üzerinden ilerleyip anlamından uzaklaşabiliyor. Türk tarihinin ilk yıllarından bu yana ötekileştirmeyen tam tersine kucaklayıcı bir niteliğe sahip Türkiye’de en doğru milliyetçilik; bilimi desteklemek, nesilleri yüceltmek ve ülkesini dünyaya karşı güçlü bir şekilde savunmaktır. 

Dünyanın  beklediği coronavirüs aşısını bulan Türk bilim insanları Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci ‘yi tebrik ediyorum. İslam’ı ve göçmenleri terörle ilişkilendiren bir yaklaşımda bulunan Macron’a ve Batı’ya karşı zamanlama ve dönem açısından anlamlı bir gelişme olduğunu düşünüyorum.

Mutlu günler dilerim..