Türkiye’nin Libya ile imzaladığı tarihi anlaşmanın ardından dünyanın seyri nasıl da değişti, farkında mısınız? Peki, Uluslararası haklarını korumak ve kullanmak üzere harekete geçen Türkiye hükümeti Akdeniz’in derinliklerinde arama çalışmaları başlatınca panikleyen ve ‘yüz yıl önce olduğu gibi’ Yunan piyonunu oyuna sürenleri gördünüz mü?

Dünyadaki hareketliliği çok iyi takip eden ve gelişmeler ışığında arama gemimizin bölgesinde Navteks ilan edip meydan okuyan Türkiye’nin her kararının ve adımının doğru olduğu Yunan muhalefetinin ve Yunan medyasının yorumlarında gayet net görülebiliyor. Yunanistan’a ‘açıktan’ ağabeylik yapmaya kalkıp savaş gemileriyle desteğe gelen Fransa ise zaten çoktan açığa düşüp ifşa olmuştu.

**

Yunan ve Türk muhalefetlerinin gerilime bakış açılarını iyi analiz etmek lazım.

Örneğin Yunanistan’ın eski dışişleri bakanlarından Evangelos Venizelos, Yunan hükümetinin Doğu Akdeniz’de ‘azami ölçüde katı tutum sergilediğini’ savunan açıklamalar yaptı ve bölgede tansiyonun yükselmesine Yunan tezlerinin sebep olduğunu savundu.

Özgür Brüksel Üniversitesi (Université Libre de Bruxelles) öğretim üyesi Sotiris Valden ise Mısır-Yunanistan anlaşmasında zamanlamanın hatalı olduğunu söyleyip, “Üçüncü unsurlar taraflar arasında diyalog arayışındayken Atina, bu anlaşmayla Doğu Akdeniz’de gerilimi yeniden tırmandırdı. Atina’daki iktidar odakları bu gerçeği kamuoyunun dikkatinden uzak tutmaya çalışıyor” dedi.

Bir başka Yunan akademisyen de, “Doğu Akdeniz’de tek taraflı adım atma hakkına sahip olan taraf sadece Yunanistan mı?” diye sorarak kendi ülkesini eleştirdi. Atina’nın Türkiye-Libya anlaşmasına itirazını da sorgulayan akademisyen gerilimden kendi ülkesini sorumlu gösterdi.

Mevcut Atina hükümetine muhalif uzmanlar ve muhalefet temsilcilerinin Akdeniz’de yükselen tansiyondan kendi ülkelerini sorumlu tutup, Başbakan Miçotakis’i ‘Papandreu gibi’ uzlaşma karşıtı tutum göstermeden Türkiye ile diyalog kurmaya çağırıyor.

Peki, Türkiye’de nasıl bir manzara var?

Mesela, adını Osmanlı devletinin kurucusu Kayıboyu’nun armasından esinlenerek alan İYİ Parti’nin Milli Güvenlik Politikaları Başkanı Aytun Çıray Türkiye’nin ilan ettiği Navteksin, Mısır ile Yunanistan arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge’yi kapsamadığını iddia ederek konuya bambaşka bir boyut kazandırmaya çalıştı. Çıray, dikkate değer bir üslupla “Türkiye Cumhuriyeti Devleti 30 Ağustos'ta, o tartışmalı sularda, yani 28'inci boylamın batısında petrol araştırması ile ilgili bir ihale yapacağını açıklamıştı. 30 Ağustos'ta sonuçlarını göreceğiz. Hep birlikte bunu izlemeye ve dikkatle takip etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Ya CHP?

“Oruç Reis'in yapacağı sismik araştırma faaliyetleri için Türkiye Akdeniz'de yeni bir Navteks ilanında bulununca Yunanistan Meis Adası kıyılarına bir fırkateyn yanaştırdı. Sizin bu gelişmelerle ilgili değerlendirmeniz nedir?" sorusuna CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Türkiye'nin kendi kıta sahanlığında her türlü tasarruf yetkisi vardır, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarından ve bundan hiçbir şekilde geri adım atmaz. Atmamalıdır zaten. Dolayısıyla Oruç Reis'in oraya gitmesi doğrudur” dedikten sonra,  “Ama bu meselelerin daha hızlı çözebilmesi isteniyorsa Mısır'la süratle aramızı düzeltmemiz lazımdır” eklentisini de yaparak işi Mısır’a bağladı.

Bir yanda Akdeniz’de yükselen tansiyonda ülkesini haksız gören Yunan medyası ve muhalefeti, diğer yanda ülkesinin haklılığını ağzını doldura doldura haykıramayan Türkiye muhalefeti! Karar sizin.

**

FRANSA’NIN ABONDONE OLDUĞU AN

Ortadoğu’da sömürdüğü ülkeleri tek tek kaybetmekte olduğunu gören Fransa gidişatı lehine çevirebilmek için Türkiye aleyhine hamle üzerine hamle planlarken Yunanlılara moral ve destek vermek üzere Türkiye’nin Navteks bölgesine yakın bir yere de savaş gemilerini yollamıştı.

Fakat bir süre sonra iletişim sistemi üzerinden “Üzerimizde tanımlayamadığımız yüzlerce cisim uçuyor. Bunların ne olduğunu anlayamıyoruz. Bütün sistemimizi kilitledi. Geminin bütün dijital sistemi kontrolümüzden çıktı. Bize kılavuz gönderin” diyerek Yunanlılardan yardım isteyen Fransız askerler, yardım çığlıklarını duyuramayınca pusulasız bir şekilde ülkelerine doğru yol almak zorunda kaldı.

Keza bölgede uçuş yapan Yunan savaş uçakları Türk jetleri tarafından anında yakın takibe ve füze atış menziline alınınca neye uğradıklarına şaşırıp geri döndü.

Yunanistan’ı ‘Yeni Bizans hülyalarıyla kandırarak’ Türkiye’nin üzerine kışkırtan Haçlı güruhu bu gelişmeler üzerine ‘esas oğlan’ Amerika’nın savaş gemilerini yardıma çağırdı.

Tam da bu sırada İngiltere medyasında “Yunanistan'ı Türkiye ile çatışmaya itmeye çalışan AB’nin 'Doğu Akdeniz'e çökmeye hazırlandığı” yorumları yer aldı. Kısa bir süre önce AB’ye sırt dönen İngiltere’de yapılan yorumlarda “AB, Türkiye’nin planlarının hazır olduğunu göremedi ve Yunanistan’ı yem ediyor” şeklinde ifadeler yer alması, hatta çatışma çıkması halinde bazı adalar ile Batı Trakya’nın Türkiye’nin kontrolüne gireceği” ön görüsünde bulunulması üzerinde dikkatle durulması gereken ayrıntılar olarak öne çıkıyor.

Bu gelişmelerin hemen ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) 1974'ten bu yana kapalı tutulan ve Hayalet Şehir olarak anılan Maraş kentini açmaya yönelik kararı üzerine 25 bini aşkın Rum vatandaşının, Güney Kıbrıs Rum Yönetimine rest çekerek, “Türk yönetiminde açılacak Kapalı Maraş'ta yaşamaya hazırız” şeklinde açıklamada bulunması Akdeniz’deki gelişmelerin ‘ucuz iç siyaset malzemesi yapılamayacak kadar’ ehemmiyetli olduğunu gösteriyor.

Sadece devletler değil, hakların bile yeniden saf seçtiği bir döneme girilmekte olduğu anlaşılıyor.