Evet, nedir “diplomaside ince çizgi?” Nasıl bir mânâ ifade etmektedir?.. Şunu ifade etmektedir; “ipleri koparacak raddeye getirmeden, mahir bir manevra ile tehlikeli durumu önleyebilmek san’atı. Evet bunu ifade eder ve bu san’attan yoksun olan kimseler, diplomasinin (D) harfini dahi asla değerlendirmez. Çünkü, basiretsizdir, çünkü yarı münevverdir, çünkü, çünkü ve böylece çünküler bir diğerini takip ederler... İsrail Büyük Elçimiz Sayın Oğuz Çelikkol’un; “11 Ocak 2010 Pazartesi” günkü İsrail Parlamentosu’ndaki özel bir odada uğramış bulunduğu ağır hakaret hakkında uzun uzadiye yazacak değilim. Zira mezkûr olay zaten detaylarıyla bilinmektedir. Benim üzerinde durmak istediğim; başta Sayın Büyük Elçimiz Oğuz Çelikkol olmak üzere “Hükûmet ile Parlamentomuzun bütünü ve Basın-TV. dahil hemen her ses duyurucu, güç gösterebilecek kuruluşlarımızın söz birliği etmişcesine hareket ederek, İsrail’in pek ucuz diplomasisini, daha da ucuzlatarak, menfur olayı tek hamle ile gündem dışına itebilme güç ve kuvvetini gösterebilmiş olmasıdır!... Ve lâkin bu tarihi “diplomatik zaferi” bizlere kazandırmış bulunan bir başka ifadeyle; gayet soğukkanlı bir davranışın ürünü olarak bizlere rahat hareket edebilmenin kapılarını aralayan da değil, ardına kadar açan; Pek Sayın Büyük Elçimiz olmuşlardır. Sayın Elçimiz, ani bir karşı hareketle, ortamı daha da gerginleştirebilirlerdi. Böyle bir şey olmadı ve böylece Tel-Aviv’e gerçek bir diplomat göndermiş olduğumuza şürketmemiz lâzımdır!... Niçin mi? Niçini basit. Çünkü; son yıllarda ABD başta olmak üzere; hemen bir çok meseleyi es geçen Elçiler göndermiş olduğumuzdan dolayı bu vak’ada sevinmemiz normaldir diyebiliriz!... Gerçi bu olayda da bizden bazı sözde aydınlar; o pek tarafsız görüşlerini(!) sergilerken: İsrail demokrat bir ülkedir, İsrail Dış-İşleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un tavrı ve sözleri sadece kendisini bağlar... İşte bizim milletlerarası meselelerde nasıl bir çok meselede yanılgıya düşüyorsak, sırf bu sebepledir. Yânî körü, körüne tarafgir hareket etmek. Söz konusu ülkemiz dahi olsa, acı gerçekleri dahi örtbas etmeye çalışmak, mantıksızlık değil de nedir!... Zira, Danny Ayalon, kendine özgü hareket ederek, milletler arası meselelerde ulu, orta fikir beyan etme hakkına haiz değildir. Tam aksi her ne düşünürse düşünsün, Dış-İşleri yapısının dışında hareket edemez. Çünkü, “Dış-İşleri Bakan Yardımcısı” olarak, böyle bir hürreyete sahip değildir!... Ne var ki, bizdeki bazı sözde aydınlar, böyle düşünebilmektedirler ve bu düşüncelerini de açıklıkla meydana koymaktadırlar?!... Bu nasıl iştir?... Çünkü, mezkûr tavırlarda, meseleyi değerlendirmelerde vs. “bir endişe ve dahası bir korku sezmemek” elde değil?... Yânî, “aman İsrail’i darıltmayalım, aman şu, aman bu... Neviinden ürkek politika uygulamak. Elbette ki, hiç de olumlu sonuçlar sergilemez!... Meselâ; bir günlük bir ziyarette bulunan, İsrail Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı, Ehud Barak şöyle buyurmuş: (Biz diplomasinin uluslararası normlarına sadık bir ülkeyiz ve bunlara sadık kalmalıyız. Yaşananlar ise, İsrail diplomasisinin standardını yansıtmıyor.) Şimdi şöyle bir düşünelim ve bakalım İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın söyledikleri doğru mudur? “Diplomasinin uluslararası normlarına” gerçekten uyuyorlar mı?... Böyle bir beyana inanmak, tamamen saflık olur. Zira İsrail dünlerde olduğu gibi, günümüzde de Milletlerarası hemen hiç bir diplomatik norma uymuş değildir ve zaten uyabilmesine de asla imkân yoktur; “Siyonist inanç hâkim olduğu müddetçe de asla olamaz!...” Nitekim, daha henüz özür dilemiş bulunan İsrail Dış İşleri Bakan Yardımcısı koyu Siyonist, Danny Ayalon, tekrar küstahlaşarak: (Türk dizilerinde İsrail’e yönelik eleştiriler sürerse, Büyük Elçi’yi sınır dışı ederiz.) diyebilmiştir!... Ayrıca, “18 Ocak 2010 Pazartesi” tarihli (HABER-TÜRK) de, şu önemli haber geçilmiştir ki, sadece okumak değil, aynı zamanda üzerinde derin düşünmek lâzımdır!... Buyurun hep birlikte okuyalım ve bazı acı gerçekleri de görmezlikten gelmiyelim. Evet, tabii ki, seviyeli bir politika takip etmemiz, Devletimizin bilhassa Milletlerarası âlânda Devletimize lâyık bir itibar sağlamamız açısından son derece önemlidir ve lâkin, diğer taraftan da acı gerçekleri tamamen es geçercesine hareket etmemiz, ülkemizin “Millî Menfaatleri açısından” son derece elzemdir. Zira, hemen her es geçiş veya her umursamazlık, bizleri daha da zor yarınlara sürükleyebilecektir!.. Gazetenin “dış haberini” aynen geçiyorum: (HAARETZ’DEN MİZAHİ ELEŞTİRİ. “Büyükelçi krizi”nde İsrail tarafını sert dille kınayan “HAARETZ GAZETESİ”, tanınmış yorumcusu “Zvi Bar’el imzalı mizahı yorumda İsral’i, “Gangster diplomasisi”ni benimsemekle suçladı. Zvi Bar’el, “Türklere de kim olduğumuzu gösterdik çünkü soykırım ve Goldstone raporunun acısını çeken bir ülkenin Yahudi ve Siyonist onuru söz konusu olduğunda hiç kimse bizi savaş suçluları gibi resmeden bir film yapamaz. Eğer Başbakan Erdoğan, tepki almadan bizi azarlayabileceğini sanıyorsa, kendisi ve dünyanın tüm ülkelerine nasıl yanıldıklarını gösteririz.” diye yazdı. SADECE KORKUTURUZ: Zvi Bar’el şöyle devam etti: “İngiltere İsrailli mallara boykot etmek mi istiyor? Çağırınız İngiliz Büyük Elçisi’ni “çivi yatağına yatırırız.” ABD, yerleşimler konusunda bize haksızlık mı yapıyor? Amerikan Büyük Elçisi’nin kafasına boş bir tabancı doğrultarak tetiği çekeceğiz, sadece korkutmak için. Biz katil değiliz. Sadece korkutmaya çalışıyoruz ki, bu saygı uyandırır. Ancak bir tarzımız olmalı. Profesyonel bir aşağılama odası ayarlamak yerine, geçen hafta her şeyi son dakikada tezgâhladılar. Uygun bir ışık düzeni de, gangster diplomasisinin esas bir unsurudur ve amatörlerin işi değil. Bizim Dışişleri Bakan Yardımcısı ancka ikinci sınıf bir aşağılama sahneleyebildi.) “DIŞ HABERLER” Bana göre, bu bir “mizahi eleştiri” olmadan ziyade, bir şekilde İsrail’in “Dünya milletleri’nin efendisi olduğu”nun açıkça bilinmesini istemekte olup, bir şekilde ilân etmektedir!... Dolayısıyla bu Musevi gazeteci’nin makalesini mizahi bir yakıştırma gibi karşılamak veya öyle düşünmek, yanlışların en büyüğü olur!.. Meselâ; Gerginliğin arkasındaki isim olarak, Dış İşleri Bakanı, Lieberman olduğu iddiasını ileri sürenler ki, iddia olmaktan ziyade bir yerde gerçeği yansıtmaktadır denebilir. Norveç Dış İşleri Bakanı, Jonas Gahr Stoere’yle, yaptığı görüşmenin ardından, olayla ilgili ilk defa konuşmuş ve şöyle demiş: - (Tel-Aviv’in İsrail karşıtı yorumları ve dizileri protesto etmesinin “özünde meşru olduğunu” ancak, yapılanların hata olduğunu ifade etti. Lieberman, “Kimseyle kavga etmek istemiyoruz. Umarım Türkler İsrail’e ve Yahudiler’e saygılı davranır. “Tarih bize başka türlü bir davranışa izin vermeyeceğimizi göstermiştir”) Bütün bu aldığımız notlar, bizlere şu hususu belirtmektedir ki, gerçekten mide bulandırıcı yönleri açıkça görülmektedir!... Tarih boyunca olsun İmparatorluk ve olsun Cumhuriyet devirlerinde Yahudileri Türk Milleti kadar hiç bir ulus korumuş ve onunla da kalmayıp, savunmuş ikinci bir Ulus yoktur ve zaten hâlâ aynı tutumumuz devam edip gitmektedir. Ancak, bütün buna rağmen, “KURTLAR VADİSİ” dizi, filmi ele alınarak, Türkiye’ye hakaret edilmiş ve ayrıca aba altından sopa gösterme yöntemlerine başvurulmuştur?!.. Ancak İsrail yetkilileri bir şeyi pek kavrayamamış görülmektedirler: (TÜRK ULUSU BİR BÜTÜN OLARAK) hemen hiç bir Ulusun, milletin tehditlerine kulak asmaz ve hemen hiç bir milletten de ne korkar ve ne de icazet alır! Bilhassa son dönem için Türkiye’yi herhangi bir savaşa sokup ve bu suretle Türkiye’yi parçalayabilme gayreti güdenler var!.. Bu niçin böyledir? Böyledir çünkü, Türkiye, İslâm âlemi içinde her geçen gün daha itibar ve güç kazanmakta ve bilhassa (ORTA-DOĞU) da Türk Devleti aranan güç konumu sergilemektedir. Bu durum, İsrail’i de ziyadesiyle tedirgin etmekte ve Türk hâkimiyetinin her geçen gün daha da güçlenmesi İsrail’in “Orta-Doğu” hâkimiyetinin sonuna yaklaştığını göstermekte ve bu sadece İsrail’i değil, bütün dünya Yahudileri’ni son derece tedirgin etmektedir ki, bu konuyu bütün detaylarına varıncaya kadar işlenmesi şart olmuştur. Bizim, bir şekilde savaşa sürüklenmeden, hemen her tehlikeyi bertaraf edebilmemiz kesinlikle elzemdir. Ancak, bunun için sadece soğukkanlı değil, aynı zamanda bazı gerçekleri görmemiz de aynı derecede lâzımdır ve önümüzdeki hafta bu konuya eğileceğim. Son derece değerli okuyucularım, önümüzdeki hafta inşallah tekrar buluşabilmek dileğiyle hayırlı tatiller diliyorum efendim; Sevgi, saygı ve dualarımla. Önemli not: Bu makale: “18 Ocak 2010 Pazartesi” tarihinde yazılmıştır.