Can hocam Kevser Yeşiltaş ile çok beğendiğiniz ruhsal sohbetlerimize devam ediyoruz, çorbada tuzumuz olduysa ne mutlu bize…

Can hocam yazı dizimiz müthiş ses getirdi çok teşekkürler değerli bilgilerinizi paylaştığınız için, kim ne öğrenirse ve biz de aracı olursak ne mutlu bize diyorum, sağ olun var olun. Doyamadık deryanıza sorularıma devam ediyorum naçizane; kendini bilmek ne demektir daha detaylı sizden dinleyebilir miyiz?

Kendini Bil ve Kendini Tanı öğretisi ve bilgisi, on binlerce yıl öncesine dayanıyor. Yani yeni bir teknik ya da bilgi değil. Mısır İnisiyasyonları, Anadolu dergâhları, Doğu mistik okulları, Maya öğretileri, Sümer dini,  Aztek öğretileri, Yunan öğretileri, Uzakdoğu öğretileri, Kendinin Bil ve Kendini Tanı kadim bilgisi üzerine kurulu. Kısaca bilinen tüm medeniyetlerin dini öğretilerinde Kendini Bil ve Kendini Tanı kadim bilgisi mevcut. Çünkü insan ancak kendini bilerek ve kendini tanıyarak evreni, bilinmeyeni, âlemleri, farklı canlılık türlerini, Yaradan’ı ve kâinatı tanıyabilir. Kendini Bil ve Kendini Tanı içe olan bir yolculuk. Bu yolculukta tüm sermaye sensin. Kendini Bil: Bu bir emir kipi değil. Bu ruhuna bilincine bilinçaltına ve tüm fiziksel, düşünsel, manevi, ruhsal, mental, astral olan tüm bedenlerine ve tüm hücrelerine, şu anki kısıtlı bilincinden bir uyarı aslında. Fakat bu uyarı bir tehdit değil. Sadece kısıtlı bilincinin uyanışta olduğunu, varlığın hakkında bilgi edinme hakkını bildiğini ve bunu layıkı ile hatırlama yolunda olduğunu tüm kainata duyurma seslenişi. Neden binlerce yıldır insanlar kendini bilmeye bu kadar zaman harcadılar biliyor musunuz? Ve hala günümüzde bile Kendini Bilmenin peşindeler? Bu işin sırrı nedir? Sen neden kendini Bilme çalışması yapmalısın? Neden tüm peygamberler, veliler, arifler, ulular, ozanlar, aydınlanan kişiler bir ömür harcadılar Kendini Bilmeye ve Kendini Tanımaya. Mevlana Öğretileri, Hacı Bektaş Veli sohbetleri, Yunus Emre Tapduk Emre gibi ulu zatlar Kendini Tanımaya Kendini Bilmeye neden önem verdiler ve bir ömür harcadılar ve tüm ömürlerini kendini bilen insanları yetiştirmeye adadılar ayrıca her cümlelerinde bu sırlı cümleyi kullandılar. Hatta Hallacı Mansur kendini bilme yolculuğunda kendini bulduğunda bulduğu bu güce Enel Hakk diyerek ifşa etti. Bulduğunu Hakk olarak isimlendirdi. Ben Hakkım dedi. Ardından Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Nesimi gibi ismini dünyaya duyurmuş tüm dünya insanlığı tarafından kabul görmüş olan veliler arifler bilgeler, Enel Hakk diyerek bunu şiirlerinde bahsettiler. Bunun çok büyük bir sırrı var. Büyük bir ilahi sırdır bu. Çünkü Kendini Bilen Rabbini bilir. Kendini Bilme arayışına çıkaran yegane kadim bilgi. Kendini bildiğin oranda seni yaratanı da bilebilirsin.  Ona yani insanın kendini yaratan o üstün güce ulaşmanın en emin yolu kendini bilmekten geçiyor.

Uyanan kardeşlerimiz için artık yol alıp, hal olma nedir, nasıl hayatımıza geçirebiliriz?

Uyanış tam olmaz ve bir anlık değildir, kademe kademe gelişen reaksiyonlardır! Halk arasında güzel bir söz var, "akıl tutulmaları" çok güzel bir kavram aslında. Evet, akıl oyunları, gönül güneşin ile senin bedenin arasına giren bir göktaşı gibidir bazen. Akıl oyunları Gereklidir ama ilhamlarını ve enerjini kestiği anda devre dışı kalmalıdır! Akıl düzenleyicidir, yürek tamamlayıcısıdır. Akıl insan yapısının ortasında kalmalıdır. Merkezinde. Nefis ile Vicdan arasında dengeyi korumalıdır. Fakat şu son yüzyılın insanlığında, (hepimiz dâhil) Nefse en yakın durumda Aklımız. Çıkarlar doğrultusunda hangisi gerekli ise yönelişimiz o olmakta ve akıl da onu gerçek zannetmektedir. Senin ‎"Akıl cevherin", kendi menfaatleri için, "rahat olanı" seçer. Gönül ve vicdan ışığı, "senin gelişmen" için en uygun mizansenleri yaratır. Akıl kendine, gönül ve vicdanın sana hizmet ediyor. Böylece Kovalamaca bir ömür devam eder. Beşeriyet kavramı bu. Aklı ile hareket eden Aklına uyan beşer. Ve daha sonraları olgunlaşan bir insan. Ve uyanışını gerçekleştiren bir yürek. İşte tüm bu deneyimler insana hal yaşatır. Ve bu hali muhafaza etmek, maneviyatı geliştirir.

Can hocam, nasıl ilham alabiliriz rüyalarda ya da misal âleminde, doğru kanaldan olduğunu nasıl anlayabiliriz? Üst benliğimizle nasıl konuşabiliriz? 

Yasaların ve kanunların en belirgin özelliği işlevsel olmasıdır. Yani sürekli mekanizma çalışır. Hiç aksamaz. Asla durmaz. Çünkü Allah’ın emirleri her an iner ve O her an bir oluşumda ve yeniyi yaratımdadır, bu şifredir, şifre bunu bize verir. Allah’ın emirlerinin her an inmesi ve Onun her an bir şende yani yaratımda olması kâinatın düzeninde sürekli bir faaliyetin olduğunu açıkça ortaya koyar. Peki, sen bu süreklilik içerisinde neredesin. Ne yapıyorsun. Sen her an bu ilahi akışı hisseden ve algılayan ilham alan birisin. İster bunu bilinçli algıla istersen bilinçdışı istemsizce algıla, sen de bu ilahi akışın içindesin. Yani sen ben hepimiz bu ilhamdan yararlanıyoruz. Allah’ın emirlerini sen de duyuyorsun ben de. Ama ilham şekillerimiz farklı çünkü hepimiz farklı ruhsal yapılardayız, her birimiz farklı farklı algılıyoruz bu ilahi ilhamları, rüya, güçlü tahminler, sezgi, sezi, sezgisel yol, duru işiti durugörü, ilham, içe doğuş tarzında. Bundan mahrum değilsin. Mekanizma durmaz her an çalışır her an döner. Bu bir ilahi sistemdir. Her varlık dağ taş toprak gezegenler ağaçlar hayvanlar sürekli bu emirlerden nasibini almakta. Sen de almaktasın. Çünkü bu can suyudur. Emirler yağmur gibi iner ve varlıkları besler. Yoksa kâinat aniden yok olurdu bu vahiy akışı bitseydi bu emirler inmeseydi. Hepimiz yok olurduk. Kurur ve cesete dönerdik. Efendim ben vahiy mi alıyorum şimdi diyeceksin, hayır elbette değil, sen vahyi ilham ve ilhamlar alıyorsun. Vahiyi sadece nebiler ve resuller alıyor onlar da Allah’ın seçilmiş kullarıydı. Sen eğer vahyi ilhamları almasaydın ilhamları almasaydın zaten yaşayamaz nefes de alamaz kurur giderdin. Ama şunu da daima hatırla ki sadece sen değil tüm kâinat ve her zerre alıyor ilhamları ve vahyi ilhamları taş toprak çiçekler dağlar galaksiler tüm zerreler atom altı partiküllere kadar almasalardı Allah’ı tespih edemezlerdi.

İlmi Ledün ilmi nedir hocam ve herkese verilir mi? 

Ledün İlmi Allah katından verilen Hakikat. Allah katından verilen hakikat bilgisi. Kime ve kimlere veriliyor. Herkesin ilmi ölçüsünde veriliyor. Herkesin liyakati ölçüsünde veriliyor. Rızık ve Rahmet her an dağıtılır. Rızık deyince yiyecek diye düşünmeyelim. İlim de bir rızıktır. Ve her insana isabet eder. İstisnasız. Ancak  şunu samimiyetle söyleyebilirim ki sen başkalarına verilen ledün ilmi ile ilgili değil, kendine verilen ledün ilmi ile ilgilenmen seni genişletir ve dönüştürür. Kur'an-ı Kerim‘de ledün ilmi verilen bir Hızır örneği var. Hızır olarak geçmese bile Kur'an-ı Kerimde, biz halk arasında onun hızır olduğunu biliyoruz. Hz. Musa ile karşılaşan genç olarak vahyeder kutsal ayeti. Ledün katımızdan kendisine ilim verdiğimiz genç olarak geçiyor ayetlerde. Kendisine verilen ilmi bilen benimseyen kendinden emin olan kendini bilen bir insan örneğidir bu. Bir de bir resul bir nebi var yanında Hz. Musa. O da kendine verilen ilmi biliyor. Ancak karşılaştığı kişi olan Hızırın kendinden daha üstün bir ilme sahip olduğunun da farkında Hz. Musa. Ve ondan bu ilmi öğrenmeyi talep ediyor. Bakın bir peygamber talep ediyor kendinden daha ilmi bilgiye sahip olan kişiden. Yeryüzünde bir peygamberden daha üstün bir kişi olabilir mi, ahlak da vahiy alma da, Allah‘a olan yakınlıkta ve ilim konusunda daha üstün bir peygamberden kim olabilir. Ancak bir peygamber kendinden ilmi olarak üstün biri ile karşılaşıyor ve Allah tarafından bu ona vahyediliyor. Bu çok önemli bir sırdır ve sana şunu diyor bu kuran ayetleri. Sen kendi ilmini geliştirmekle mükellefsin başkasının ilmine talip olman sana ne kazandırabilir. Ayetlerde nasıl geçer, Hz. Musa Hızır ile yürüyemez. Neden çünkü Hızırın ledün ilmi ile Hz. Musa‘nın ledün ilmi ayniyette değil ve benzeşmez. Bu yüzden birlikte yürüyemezler. Şimdi şunu düşünelim, acaba hayatımızdaki ayrılıkların sebebi ne olabilir. Anlaşmazlıkların, yol ayrımına kadar giden ilişkilerimiz, yeni tanışmalar karşılaşmaların ilmi sebebi ne olabilir. Çünkü ilmen yakınlık kurduğumuz insanlarla beraber yürüyebiliriz ve ilmen yakınlığımız biten kişilerle de yollarımız ayrılır.

Kendimizde psişik yetenekler olduğunu hangi hallerimizden ya da işaretlerden anlayabiliriz? 

Öncelikle her insan psişiktir yani insan hem ruhtur hem de toprak denilen maddedir. Bu yüzden her insanın psişik yetenekleri vardır. Bu yetenekleri bilir ya da bilmez, ancak her insan psişik bir yapıya sahip olduğu için psişik denilen üstün yeteneklere de sahiptir. İstisnasız her insanda bu yetenekler var. Duru İşiti, Durugörü, duru hissetme, duru algı bu dört psişik yetenek, senin zaten içinde olduğun sürekli yaşadığın hayatın doğal akışına tabi olan normal olaylar. Günümüzde artık kabul ediliyor ve fenomen olmaktan paranormal olmaktan çıktı. Duru işiti içine doğmalar, hissedişlerin, duru görü gözünde canlanmalar, gözünün önüne gelen görüntüler, ancak rüya gibi silik değil, net ve bir anlamı olan görüntüler, duru hissetme bir şey olmadan hissetmek, ancak bunu böyle kaygı ve anksiyete ile karıştırmamalısın, anneler mesela çocukları dışarı çıktığında sürekli olumsuz hissederler, çocuklarının başına sürekli kötü şeyler gelebilecek gibi bir kaygı duyarlar bunun gibi değildir duru hissetme, bir şeyler ters gidiyordur ve sen bunun sonunun iyi olmayacağını hissedersin, işler iyi gitmiyordur, bir tuhaflık vardır hissedersin işte bu duru hissetmedir, duru algı ilhamların. Eline kalemi ne zaman alsan sürekli yazarsın, şiirler yazarsın, şarkı sözleri yazarsın, resim yaparsın ve bu yaptıklarının bir anlamı vardır. Algısal bireydir ve nereden geldiğini bilemezsin, nefsinden değildir, aklından değildir gönlünden değildir, kaynağı daha ötelerden bir şeylerdir ve çözemezsin işte bu duru algılarının faal olduğunu gösterir. Bir zamanlar duyular dışı algı olarak tanımlanan bu dört duyu duru görü, duru işitme, duru algı ve duru hissetme, artık beş duyumuzun içine nüfuz etti. Artık beş duyumumuz olan görme tat alma işitme dokunma koku alma gibi fiziksel duyularımızla beraber ortak bir alan oluşturdu. Sen de ben de duru işiti durugörü duru hissetme ve duru algılama yapıyoruz. Bu bizim yaşamımızda yer almaya başladı. Her şeyden önce kendinde bir tuhaflık hissediyorsan, önce doktora koşmalısın. Gerekirse genel bir kontrol check up yaptır. Sağlıklı mı çıktın yüzde yüz emin olmak için bir doktora daha danış mesela. Tam emin ol. Ondan sonra sendeki tuhaflığın sebebini ilim ile araştır. Gerçekten içine sinen, güvendiğin insanlara danış. Onları dinle. Onlarla beraber yürü. Baktın daha sonraları o insan sana yetersiz geliyor hemen başka arayışlara geç. Kimseyle sonsuza kadar yürümek zorunda değilsin. Sen sensin. Başka biri değilsin. Kendini bil, kendini tanı, kendi yeteneklerini keşfet. Çünkü senden daha kıymetli yok bu dünyada. Kendini sev kendine âşık ol kendini önemse. Ve bak ondan sonra ne kadar çok seviliyorsun.

Astral ajanlardan, karanlık, negatif enerjilerden nasıl korunabiliriz? 

Astral boyutun zaman ve mekân katmanları arasında kaçak yaşayan, bedenlenemeyen, sıkışıp kalmış, yol bulamamış, negatif, azap içinde olan bu Astral Ajanlar minicik bir yani zerre kadar bir ruhsal gıdayı temin edebilmek için Ajanlık yapmaktalar. İşte bu yüzden onlar birer ajan. Ajanlığı kime ve ne için yapmaktalar. Senin hem atomsal bir çekim gücün hem de ruhsal bir titreşim seviyen var. Çok şükürler olsun bunun için. İşte bu fiziki ve ruhi enerjini gıdası yapmak için senden bu enerjileri çalabilirler bu Astral Ajanlar. Çünkü açlar. Ve ruhsal ve fiziksel enerjiden mahrumlar. Ne yapacaklar, sahip olanlardan çalacaklar. Yani senin fiziksel ve ruhsal enerjinden çalıyorlar. Her ne kadar özgür iradeye sahip de olsan ruhi ve fiziki bedenine sahip de çıksan kimse sana müdahale edemese de. Ama enerji kaçakların mevcut. Enerji kaçaklarından beslenen Astral Ajan varlıkları olduğunu bilmeni isterim. Enerji kaçakların da en çok Çakra denilen enerji merkezlerinde mevcut. Hormonların salgılandığı bezlerin yer aldığı yerler. Çünkü İlahi kaynaktan süzülerek gelen yüksek seviyeli enerjiler ilhamlar senin enerji merkezlerindeki türbülansa çekilirler. Öncelikle Astral Ajanlardan korkmayacağız. Çünkü tüm kainat senin atan olan Ademe secde etti ve sen de onun genetik yapısından geliyorsun ve sen bir insansın. Bir insan yaradan dışında hiçbir şeyden korkmamalıdır. Ki kendini yaradana karşı, düşük bir enerji içeren korku ile değil, saygı içeren üstün bir enerji hali ile çekince halinde olmalıdır. Korku negatif enerjileri kendinize çeker. İstiklal marşımız da Korkma ile başlıyor. Kur'an-ı Kerim ayetinde de Korkma der. İnsan korkmamalıdır. Önce korkularını bertaraf edebilmek için büyük bir nefis terbiyesinden geçerek Kendini Bilme çalışmaları yapmalıdır. Bu ilk ve tek korunma yöntemi. Kendini Bilen Rabbini bilir ve hiçbir şey ona musallat olmaz. Öncelikle şunu sormalıyız kendimize. Kulluğumuzu kime yapıyoruz. Benim kulluğum kime ve neye? Bunu bir yere yazıp göz önünde bulundurduğumuz sürece bu algı ve bilinç hepimize koruma kalkanı oluşturacaktır.