Maalesef, birçok anlı şanlı paşamız; Cumhuriyet’in ilanını soğuk karşıladılar. Zamansız gördüler. Adeta yersiz buldular. Milli Mücadele’nin başında en evvel Meclis’in toplanması da, kimsenin öngördüğü ve hatta lüzumlu bulduğu bir husus değildi. Böyleyken, Milli Mücadele’nin TBMM’nin açılışıyla başlatılması çok yerinde ve isabetli bir karar olmuştur. İstiklal Harbi’nin zaferle sonuçlanmasından sonra, Cumhuriyet’le taçlanması da, yine TBMM’nin açılması kadar lüzumlu görülmüş, elzem sayılmış, çok da iyi olmuştur. Bize düşen; insanlar fani / geçici, müesseseler / kurumlar baki ve devamlıdır. Bunun için Cumhuriyet’e sahip çıkmalı, daha ileri götürmeli ve hak ettiği mevkii tam olarak vermelidir. Yani en iyi şekilde tatbik ve uygulanması sağlanmalı, gözümüze titrer gibi üstüne titremeliyiz. Çünkü Anadolu; toprak köyler, yoksul şehirler, eğitimsiz insanlar, kurutulmayı bekleyen bataklıklar, iyileşmeyi uman hastalar, yapılması gereken sözde yollardan geçilmiyordu. Hiç İstanbul dışına çıkmamış, Anadolu’dan habersiz -günümüzde olduğu gibi- yazar çizer takımının Anadolu gerçeğinden uzak, özel mahfillerinden ahkam kesmeleri, hiç de doğruları yansıtmıyordu. Nitekim bugün de öyle! Özellikle Cumhuriyet sonrasında, yabancıların gözünde; Türk insanı bir şey beceremez ve yapamaz durumdaydı. Zamanın iktidarı ise, ayrıcalık niteliğinde isteklerde bulunan yabancı şirketlere iş vermek istemiyor; nitekim vermiyordu. Yoksa İstiklal Savaşı boşuna yapılmış olurdu. Fakat görünüş; yabancıları haklı gösterir gibiydi. Zira kiremit bile ithal eder durumdaydık. Kurtuluş savaşı biteli onca yıl olduğu halde, su bardaklarının altında “Made in France” yazısı vardı. Yani onu bile ithal ediyorduk. Artık gerisini siz düşünün. Cumhuriyet sonrası, Ankara’da elinden iş gelir amele ve işçi bulunamıyordu da, Romanya gibi Balkan devletlerinden işçi getirtiliyordu. Fakat bütün bunlara rağmen Batı’yı yine de şaşırtmakta gecikmedik. Hiç tünel açmamış olanlar; gerekli hiçbir alet ve edevata sahip olmadıkları halde, kazma ve kürekle tüneller açmayı başardılar. Çünkü iş başa düşmüş, yabancıların pahalıya mal olacak yardımları, elimizin tersiyle haklı olarak itilmişti. Velhasıl, Cumhuriyet ilan edildiğinde, hal-i pür melalimiz yürekler acısı idi. Cumhuriyet nasıl bir Türkiye devraldı? O’nu nerelere kadar getirdi? Sonraki nesil ve kuşaklara nasıl bir Cumhuriyet bıraktı? Bütün bunları Sn. Turgut Özakman’ın iki kitaptan oluşan CUMHURİYET -Türk Mucizesi- adlı eseri; bütün açıklığı, tüm acılığı ve tamamen belgeye dayanan bir biçimde gözler önüne seriyor. Bir çırpıda okunacak bir şaheser. Daha doğrusu kendisini büyük bir iştiyakla okutturacak ve okutturan, ibretle düşündüren bir yapıt. Gerçekler roman titizliğinde ve fakat bütün açıklığı ve gerçekliği ile, üstelik her yönüyle ele alınmış, harika ve büyük bir çalışma. Zevkle okutuyor kendini. Nice dersler vererek aydınlatıyor dünü, günü ve yarını. Seriyor tüm hakikatleri insanımızın önüne, İbretle baktırıyor milleti o karanlık günlere. Cumhuriyetten sonra, o yokluk yıllarında; el emeği, göz nuru ile yapılan eserler, yollar, köprüler, demiryolları ve çeşitli fabrikalar; gerçekten göz kamaştırıyor. Bütün bunları görmezden gelerek, sadece eksikleri, yanlışları ve aksaklıkları söz konusu etmek; hakikate bir gözünü kapamak demektir. Çünkü, bir şey tamamen elde edilmiyor diye, tamamen terk edilmez. Şüphesiz, Cumhuriyet Tarihi’nde hoşa gitmeyen taraflar vardır. Tasvip edilmeyen durumlar mevcuttur. Beğenilmeyen yönler bulunmaktadır. Ama bütün bunlar; destanımsı kalkınma hamlelerini, kazma kürekle açılan tünelleri, el emeği bilek gücü ile yapılan yolları, adeta yoktan yep yeni bir vatan kurup donatıldığını göz ardı etmeyi gerektirmez. Bu kitaplar, hadise ve olayları; yıl be yıl, gün be gün hatta saat be saat kronolojik / tarihsel bir sıralama ile, dünden güne doğru getirip, yarınları bir projektör aydınlığı içinde okura göstermekte ve onun emin adımlarla geleceğe doğru yürümesini sağlamaktadır. Bir kitap okudum dünyam değişti misali, sayısız eserden süzerek özünü bizlere sunan Sn. Turgut Özakman büyük bir iş başarmış. Gösterdiği insanüstü çaba ile geride unutulmaz, sönmez, yol gösterici, geçmişi aydınlatıcı, çok değerli bir başucu eseri, yakın tarih kitabı bırakarak gönüllerde taht kurmuştur. Bu eserlerin umulandan çok okunması, gelecekten bizleri ümitli kılıyor. İstikbale güvenle baktırıyor. Çünkü bilgi silahtır. İnsanı manen korur. Zira insan bilgiyle mücehhez oldukça yarınların daha aydın olacağı muhakkak. Okursa millet özellikle yakın tarihini Düşmanların tıkanır sığınacakları ini