Geçen gün Ayten Alpar ile yapılan bir söyleşi okudum ve hem çok üzüldüm hem de çok kızdım. Bilmeyenler için Ayten Alpar ‘ın kim olduğunu açıklayayım: Ali Ağaoğlu’nun çocuğunun annesi… Bu yazının girişini kendilerinden bahsederek yapıyorum ancak devamında “Aile yapısı ve ilişkiler” üzerine bir değerlendirme yapmak istiyorum. Kimseyi kırmak, dökmek değil niyetim ama biraz acıtabilirim, yaraya tuz basabilirim, söz vermiyorum…
Aslında bir süredir sabrediyorum. Okuyucularımdan birkaç tanesi mesaj atmış. Sibel Üresin hakkında bir şey yazmadınız İmam nikâhı meşru olacak, erkekler birkaç tane eş alacak, haklarımız ne olacak? Diyorlar. Şimdi yeri gelmişken bu konuyu da yazarak açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Dediğim gibi sabah sabah çileden çıktım, birkaç satır şey yazdım sonra sildim. Zira Ali Bey beni mahkemeye verirse, kırk yıl yanında çalışsam ödeyemem tazminatı diye… Sonra vazgeçtim, biraz demlendi düşündüklerim ve yazmaya başladım…
Röportajın konusu Ayten Hanım’ın bir eğlence kompleksi yapacak olması. Ali Ağaoğlu destekleyecekmiş projeyi. Sonra muhabir arkadaş araya girip açıklama yapıyor Ayten Hanım ile ilgili. Ali Bey’in 3 evinin olduğunu anlatıyor. Biri yalnız yaşadığı ev diğer evlerinin birinde nikahlı eşi ötekinde ise hayat arkadaşım dediği Ayten Hanım oturuyor. Bu arada sözcükleri düzgün seçmeye çalışıyorum. Çünkü işin ucunda ceza yemek var. Fakat bu durum röportaj olarak yayınlandığı için içim rahatlıyor birden. Demek ki yazabilirim diyorum kendi kendime. Neyse… Sonra konu Ali Bey’in kendisini 22 yaşında hissetmesinden, aşklarından ve özgürlüğünden açılıyor. Tabii ki sözcükler arasında Nurten Hanım’ın üzgün olduğu, içinin acıdığı anlaşılıyor. Aynı acıyı nikahlı eş kat ve kat hissediyordur belki de…
Buradan gelelim asıl meseleye… Şu saatten sonra ben lafımı ortaya koyuyorum. İsteyen kendi payına olanını alıp gider…
Erkeklerin bu çok eşlilik hali genelde zengin olanlarında ortaya çıksa da istisna olanlar da var. O istisnalar kendilerini “bağlanmaktan korkanlar” olarak nitelendiriyorlar. Kimi de diyor ki; “Karımla aram çok iyi olsa neden bunları yapayım” Ben de bu durumda onları mahkeme salonlarına davet ediyorum. Ve bu mazereti (?) de kabul etmiyorum. (Bu konu burada kapandı)
Çok eşliliğin hem 1.eşe hem de 2.sine (ki 2. Olan eş değildir) çok acı verdiğini tahmin edebiliyorum. Ayrı bir ev tutmayla veyahut çocukla sonuçlanan bu ilişkiler öncelikle hukuki değildir. Daha sonrasında işin içine ahlaki değerlerin sorgulanması ve vicdan azabı çekme gibi birtakım sonuçlar doğurur ki sonu genellikle yalnızlıktır. (Dolayısıyla Sibel Üresin gibi bu sorunu ikinci kadınların da nikah hakkı olsun deyip Erkekleri çok eşli dünya fantezisine heveslendirip, ağızlarının suyunu akıtarak çözmek istemiyorum. )
Ey çok eşli erkekler! Siz her akşam sevdiğiniz kadını bir başka erkeğin evine, yanına göndermek nedir bilir misiniz?
Yaptıklarınızı çocukluk, hormonal sorunlar deyip geçmek, sineye çekmek, görmemek ama her saniye kendini ikincil, atıl hissetmek ne demek biliyor musunuz? Bilemezsiniz zira erkeklerin o özgürlükçü ruhları böylesi durumları namus meselesi yaparlar, kaldıramazlar! Çünkü iyi bilirsiniz ki çokeşlilik vicdan muhasebesinden sınıfta kalmak demektir.
Sizler genelde şöyle seslenirsiniz esas kadınınıza; “Çocuklarımın anası sen evde otur, geç saatlere kadar beni bekle ben biraz ruhumu havalandırıp geleyim…”
Bu acıyı en yakınımda çeken Teyzemden biliyorum… 30 yılını bir başka kadınla paylaşmak zorunda kalmıştı. Eniştem bir hediyeden iki tane alıp Teyzeme getirirdi. Zira Teyzem önce seçme şansına sahipti. Birini seçer diğeri kendi değişiyle “ortağına” giderdi. Zira onunki biraz farklıydı. Ne ekonomik özgürlüğü vardı ne de geri dönecek bir ailesi…
İşte ben tüm bunlara sahip olup da hala geri dönmeyen, bırakmayan, hoş görmeye (?) devam eden kadına şaşırıyorum. Bunun adına ne denir bilmiyorum? Paylaşmak mı? İktidarını sürdürmek mi? Var olmayı devam ettirmek mi? Nedir? Asıl var olmak çekip gitmekle, boyun eğmemekle mümkündür. Hemcinslerim bunu bilmez mi? Yoksa bilirler de işlerine mi gelmez?
Konu burada çok uzadı. Bir sonraki yazımda devam edeceğim. Zira nokta koymaya içim el vermedi…