Batı basınının “Suriye Barış Görüşmelerinin Antagonistleri" başlığı altında saat saat irdelediği Cenevre-2 neler oluyor.? Cenevre-2  yapılmak istenen ne ?.
Bir taşla onlarca kuş vurmayı hatta kuş katliamını prensip edinen Batı,  Cenevre-2 başlığı altında kurnazlığını sergilemekten ve tüm dünyaya barış havarisi/elçisi görüntüsünü sergilemekten geri kalmıyor.Kanlı Şam yönetimi ve Muhalifleri bir U masası çevresine getirmeyi dünyaya yüksek başarı olarak lanse edebiliyor.!.
Acı olan gerçek ise gerek Suriye gerekse tüm İslam alemi adına hiç bir bir yakınlıkları olmayan başta ABD ve Avrupa'nın dost ve arabulucu ! rolünde uluslararası organizeler tertipleyerek çözüm arayışı görünümde olmalarıdır.!!
Geriye dönüp Suriye Olaylarının başlangıcı,Cenevre -1 ve son olarak Cenevre—2 olaylarını kısa bir göz atıp hatırlamak gerekirse :
Mart 2011’de Arap Baharı sonrası etkilenen 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarının devrilmesi sadece Mısır’ı değil bölge halklarını da derinden etkiledi.Bu tarihi devrim domino etkisiyle Bahreyn’i, Libya’yı,Fas’ı etkilemiş ve hatta Kaddafi’nin ölümüne kadar uzanmıştı.
Halk hareketlerinin büyük devrimlere yol açtığı bu dönemde Suriye’de Dera şehrinde iki bayan doktor telefonla konuşurken;“Hüsnü Mübarek düşmüş, darısı bizim başımıza...” şeklinde niyetlerini dile getirdiler.Telefonları Suriye istihbaratı (el-Muhabarat)tarafından dinlenen bu iki kadın doktor tutuklanıyor ve ceza olarak saçları sıfıra vuruluyor. Bunun üzerine, bu kadınlardan birinin akrabası olan 12-13 tane çocuk, duvarlara“Halk, düzenin yıkılmasını istiyor.” sloganını yazıyor.(Sözü edilen slogan Arap dünyasında en çok atılan slogandır.) Okulun müdürü bu çocukları istihbarata şikâyet ediyor. Çocukları içeri alıyorlar ve çok ağır işkencelere maruz bırakılıyor.
İlk kıvılcım : Suriye kanlı baas rejimi ülkede başlayan ve demokrasi ve özgürlük taleplerini yükselten gösterilere her zamanki gibi aşırı şiddet kullanarak karşılık verdi ve gerçekleştirdiği ağır hak ihlalleriyle, barışçıl gösterilerin isyana ve ardından da silahlı mücadeleye dönüşmesine neden oldu.
Bir iç savaşın yaşandığı Suriye’de, sadece insan hakları ihlal edilmedi; dünyanın gözleri önünde insanlığa karşı en ağır ve kanlı suçlar işlendi..Ne var ki, insanlık, kimyasal silahların kullanıldığı, en acımasız işkence yöntemlerinin fütursuzca uygulandığı bu içler acısı tabloyu seyretmekten geri kalmadı..Bu arada kurnaz batı boş durmadı durumdan vazife çıkararak 30 Haziran 2012’de sözde Suriye'yi düştüğü bataklıktan kurtarma adına Cenevre’de ilk sözde arabulucu !konferansları düzenledi ve sonucunda kabul edilen Cenevre I Bildirisi oluşturuldu.. O dönem, Suriye krizini çözüme kavuşturmak için yapılan toplantıya, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri İngiltere, ABD, Rusya, Çin ve Fransa'nın yanı sıra Türkiye, Irak, Kuveyt, Katar dışişleri bakanları ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi ile BM Genel Sekreteri katılmış, Suriye’de tam yetkili geçiş hükümeti kurulmasını hedefleyen bir bildiri üzerine anlaşmışlar ve gelişmelere göre Ocak 22 de ise Cenevre- 2 görüşmelerinin kararı alınmıştı.Bilindiği gibi Cenevre-2 ye kadar olan süreçte ülkedeki kaos çok daha büyümüş ve katliamlar boyutu daha da artmış çözüm olması imkansız hale gelmişti.
Niçin Cenevre ? Bilindiği gibi “Uluslar arası barış görüşmeleri denilince akla Cenevre gelir” diye dünya kamu oyuna enjekte edilmiş genel bir kanaat vardır dersek yanlış olmaz. İsviçre’nin Cenevre kentinin uluslararası barış görüşmelerinde geleneğinde çok eski bir yeri var. I. Dünya Savaşı’nın sonunda savaşın yeniden olmasını engellemek amacıyla, Birleşmiş Milletlerin temeli sayılabilecek “Milletler Cemiyeti”, ilk kez 1920’de Cenevre’de kuruldu.Bu kuruluş her ne kadar ikinci bir dünya savaşının çıkmasına engel olamadıysa da bu sayede Cenevre, BM’nin Avrupa’daki evi haline geldi. Daha sonraki yıllarda Ortadoğu ,Balkanlar, Kıbrıs ve Güneydoğu Asya’daki bir çok siyasi çatışma ve savaşı bitirecek barış görüşmelerinin burada düzenlendi Bunun en büyük sebeplerinden biri de İsviçre’nin bir çok uluslararası krizde ve savaşta ;sözde ! tarafsızlığını koruması oldu. Bu görevin Cenevre’ye verilişini sadece masum sebeplere bağlamak uluslararası siyasi entelektüel bir algıya ters düşeceği kanaatini hep taşımaktayım.En basitiyle Suriye Konferansları ile diyebileceğimiz bu toplantılar Cenevre’de yapılacaktı..Fakat o tarihlerde dünya saat üreticileri arasında kısmi bir anlamazlık söz konusu oldu ve bu toplantılar Cenevre de olduğundan “karışıklığa sebebiyet verebilir bu konu dünya kamu oyunun biraz daha dikkatini çekebilir; biraz da otellerde sıkışıklığa neden olabilir kaygısı ile ilk görüşmeler bunun üzerine geçici olarak Montrö’ye alındı.”
Bilindiği gibi son olarak Cenevre’de İran’ın P5 +1 ülkeleriyle vardığı nükleer anlaşamaya da ev sahipliği yapmıştı..
Ve Cenevre-2..
22 Ocak 2014 da Dünyayı ayağa kaldıran bir sürprizle başladı.
Cenevre-2 Barış görüşmeleri ! arifesinde 11 bin insana yapılan 52 bin insanlık dışı işkencelerin yapıldığı fotoğraf kareleri piyasaya sürüldü.Hemen akabinde yine batılı zihinlerce ! çok usta bir salvoyla geçiştirildi.
Alternatif fikirler hemen ileriye sürülerek:"Resimler düzmece olabilirdi?! İngiltere'de şaibeli bir hukuk kuruluşu tarafından pazarlanmıştı ?! Ayrıca Uluslararası bir ekip tarafından doğruluğu tescil edilmeliydi?!."Velhasıl acılar doğmadan öldü.!
22 Ocakta başlayan Cenevre-2 Konferansına 30 ülke ve uluslararası kuruluşun temsilcileri katıldı.. ABD ve Rusya’nın öncülük edeceği konferansa BM'nin yanı sıra BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi, Arap Birliği, Avrupa Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı, Cezayir, Brezilya, Kanada, Danimarka, Mısır, Almanya, Hindistan, Endonezya, Irak, İtalya, Japonya, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Fas, Norveç, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Güney Afrika, İspanya,İsveç, İsviçre, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri dışişleri bakanları seviyesinde katıldı.Ancak işin en ilginç yönlerinden birisi Suriye‘de silahlı bir büyük güç olarak görünen Muhalifler ve Şam yönetiminin dışında (ki ABD-Avrupa ve Çevre Kürt birlikleri tarafından yüksek seviyede desteklenen) Kürtlerin çağrılmaması olayıydı.. ki bu duruma bir nokta olarak temas ettiğimizde çok net olarak şu yargıya rahatlıkla varabiliriz :Kürt bölgesi Rojava’nın Cizire kantonunda kendi özerkliklerini ilan ettiler. Kürt partiler içinde Irak Bölgesel Kürdistan Yönetimi lideri Mesud Barzani’ye yakın olan bazı Kürt partilerse Suriye Ulusal Koalisyonu’nun çatısı altında konferansta temsil edildi. Suriye Kuzeyinde Rojiva kantonlarını oluşturmuş ve toplu olarak en diri gözüken gücün yok sayılması ;olası bir yeni Suriye düzenlemesinde yeni bir kaosun yeni bir savaşın fitillenmesinin de fitnesi  anlamını taşır kanaatindeyim...
Suriye de Uluslar arası güçler tarafından oynanan hesaplarının belirsizliği (batıcılılarca çok iyi bilinen !)neticesi itibarıyla çevre ülkeler ki özellikle Türkiye için son derece hayati bir önem ve anlam ifade etmektedir..
Bu arada davet konusunda bir ilke de imza atıldı : Beşar Esed’ın bölgedeki en büyük müttefiki olan İran, son ana kadar konferansa çağrılmamıştı.Ancak Suriye’de İran’ın desteği olmadan bir çözüme ulaşılamayacağına inanan BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, konferanstan sadece üç gün önce beklenmedik bir harekette bulunarak İran’ı da davet etti. İran daveti kabul etti, ancak hemen ardından Suriye muhalefetinin çatı örgütü“Suriye Ulusal Koalisyonu” İran’ın konferansa katılması durumunda kendilerinin katılmayacağını söyleyip BM Genel Sekreteri’ne rest çekti. Bunun üzerine diplomatik bir skandala imza atıldı ve Ban Ki-Moon İran’a yaptığı daveti geri çekmek zorunda kaldı.İşlevsiz ve neticesiz konferanslar!özellikle ABD-Arap ülkeleri Ve özellikle Türkiye tarafından Beşar Esed’in görevden inip inmemesi tartışması üzerine yoğunlaştı.Bu konuda arabuluculuğu BM ve Arap Birliği özel elçisi Cezayirli El-Ahdar el-İbrahimi üstlendi..(Yedi günlük süre boyunca taraflar arasında konuşmaları iletmekten başka varlığı söz konusu olmayan bir temsilci!!)
Beşar Esed, konferanstan üç gün önce verdiği bir röportajda, dünya kamu oyunu yeni bir taktik ve yanıltma eylemi olarak Suriye’de önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanlığı için üçüncü kez yarışma ihtimalinin kuvvetli olduğunu söyledi!(Ancak çok kısa bir süre sonra Baş Danışman Buseyne Şaban yaz aylarında olacağı söylenen başkanlık seçiminin olmayacağını duyurdu!). Daha konferanslar başlangıcında BM Genel sekreteri ile olan ağız dalaşında Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim Suriye rejiminin ülkede yönetimi hiçbir şekilde muhaliflerle paylaşmayacağının sinyallerini verdi ve Suriyeli muhalifleri hain ve İsrail ajanı olmakla suçladı.
Kendi içinde defalarca bölünmüş ve daha sonra tekrar birleşmiş olan Suriye muhalefeti, Cenevre-2 Konferansı öncesinde konferansa katılıp katılmama konusunda da anlaşmazlığa düşüp bölündü. Muhalefetin 121 üyeli çatı örgütü olan Suriye Ulusal Koalisyonu’nun (SUK) 44 üyesi konferanstan bir hafta önce Esed rejimine öne sürdükleri şartların yerine getirilmediğini savunarak konferansa katılmayacaklarını ve koalisyondan çekildiklerini açıkladı. Körfez ülkeleri destekli Ahmet Jarba’nın liderliğini yaptığı SUK’un geriye kalan üyeleriyse kendi içlerinde yaptıkları oylama sonucunda konferansa katılma kararı aldı ancak SUK’un Suriye’de sahadaki muhalif güçleri temsil yeteneğinin ne kadar olduğu hala çok tartışılan bir konu.?!
Netice itibarıyla BM, ABD ve Rusya’nın her iki tarafı da katılmaları için aylardır ikna çalışmaları yaptığı konferanstan barış yolunda yapıcı bir çözüm çıkmayacağı daha önceki yazılarımda da mükerreren ifade ettiğim gibi bir netice çıkmayacağı hususu idi..Zira Suriye yönetimi aylardır Esed’ın liderliği bırakmasının söz konusu bile olmadığını sürekli olarak tekrarlayıp durmuştu.Hiç bir etki ve yetkisi olmayan Velid Muallim ise orada sadece biz varız,ayaktayız ,yıkılmadık söyleminden ileriye gitmedi kavga etmekten başka..Öte yandan muhalefetteki Suriye Ulusal Konseyi ise Suriye’de oluşturulması hedeflenen geçiş hükümetinde Esed’ın hiçbir şekilde bir rolü olmaması gerektiğini savundu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, oluşturulması düşünülen geçiş hükümetinde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed'ın yerinin olmadığını vurguladı. Ancak ne Suriye’de hükümetin bunu kabul etmesi, ne de kısa ve orta vadede Esed’ın yönetimi bırakması mümkün gözükmüyor.
Acı olan hakikatler ise kamplarda dünyanın gözleri önünde açlıktan ölen varil bombalarıyla hergün katledilen masum halka görülen işkencelerin sürmesi. Bu arada Katliam Türkmenleri de sardı.Yanıbaşımıza kadar sokulan harbin kıvılcımları ülkemize sıçramaya başladı..

Israrla ifade ediyorum:10 Şubatta yeniden başlayacak görüşmelerden de hiçbir netice alınmayacak.
Esed’in avukatı değilim diyen Putin, Esed lehine gereken her türlü yardımları tıpkı İran ve Lübnan Hizbullahı gibi yapmaktan geri kalmıyacak.
Alev topuna dönen ve düştüğü heryeri yakan bu kaosa bir an önce Uluslararası gücün halkın lehinde müdahale etmesidir.Lübnan’da sıkışan İsrail’e bir günde karar alabilen BM ; BU CAN PAZARINA DA ACİLEN ELİNİ UZATMAK ZORUNDADIR !!.İsrail adına kimyasallardan temizlenen Suriye ,katliamlarına varil bombalarıyla devam etmektedir.İnsanlık adına işlenen bu cinayete bir an önce dur demenin zamanın gelip geçmiştir..
Zannediyorum işin uzadığını gören ve dünya kamu oyu önünde itibar kaybı yaşayan Batı ve ABD  Şam yönetimini köşeye sıkıştırma adına göstermelik yardımlar yapacak.!
Batının İslam alemi adına alacağı bütün antlaşmaların aleyhte olacağına bilmeme rağmen bugün başlayacak olan Cenevre-2 oturumlarının bir nebzede olsa yaraya merhem olmasını temenni ediyorum insanlık adına.Batılı ülkelerin oyuncakları haline getirilen mazlum halklarında umarım uyanışına bir vesile olur. Yüreğimizi hergün yakan Doğu Türkistan,Arakan ve Gazze haberlerinin elim haberleri içinde bir nebzecik olsun iyi haberler duyma adına..
En kalbi saygılarımla..