Ermenistanla protokol imzalandı ve Cumhurbaşkanları milli maçı seyretmek için Türkiye’ye geldi, demokratik açılım süreci devam ediyor, CHP Genel Başkanı Sn.Baykal önümüzdeki günlerde Sn.Başbakanla görüşmeyi kabul etti, televizyonlar, gazetelerde her gün en uçuk çözüm önerileri tartışılıyor. Neredeyse Türkiye’yi versek yetmiyecek. Öyle ya dilin kemiği yok, aklına her geleni söyler, ama boğaz dokuz boğumdur bir lafı söylemeden önce dokuz kere düşünmek gerekirmiş hiç aklına gelmez kimsenin. Şimdilerde örtülü bir şekilde devlet ve Türk düşmanları türedi bilmem farkındamısınız! Adamlar sözde aydın (sanatçı, politikacı, yazar, çizer, akademisyen vs.vs.) ve kanaat önderi sıfatıyla çıkıyor sahneye kendince eleştiriyor. Ama uyanık ya, dolaylı yoldan ve örtülü biçimde bizi biz yapan Atatürk, Cumhuriyet , milli duygular gibi değerlere acımasızca saldırıyorlar. Hani derler ya “buldular köpeksiz geziyorlar değneksiz” misali. Son zamanlarda bir de Ermeni dönmeleri ve Ermeni yetimleri konusu sürekli gündemde. Biz kimsenin soyu sopuyla ilgilenmdik ama zaman zaman gazetelerde Ermeni olduğunu güya yeni öğrenen birilerini görüyoruz... Sürekli yazdığım bir şey var, bu işlerin arkasında dış destek olmasa ne bölücü terör bu kadar uzardı, ne Ermeni yalanları bunca yıldır baş ağrıtırdı, ne de irticai faaliyetler gündemde olurdu. Bu işin genel çözümü önce dış desteği kesmekten geçer. Gerisi ayrıntılardır ki onlar da sosyal, ekonomik, idari ve askeri tedbirlerdir. Türkiye askeri tedbirlerle işi limitte götürmeye çalıştı, fakat yeterli olmadı. Dış destek yıllardır arsızca ve şerefsizce iki yüzlü Batılı ülkeleri ve komşularımız tarafından sürdürüldü. Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair henüz Protokol imzaladığımız Ermenistan, düne kadar düşmanlıktan başka bir şeyi gözü görmeyen Suriye, yıllardır devrim ihracı nedeniyle Türkiye’yi kendine düşman ve rakip gören ve Müslümanlığı kimseye bırakmayan kardeşimiz İran, ebedi Türk kompleksli Yunanistan, kuzeyindeki bölgesel Barzani yönetiminin samimiyetsizce Saddam döneminde ise açıkça PKK destekçiliği yaptığı Irak; mayınlar italyadan, silahlar Çin, Rusya, Sırbistan’dan vs., gazete, dergi, televizyon yayınlarıyla, siyasi destek, yuvalanma ve sığınma hakkı Avrupa’dan, eh çekiç güç ve Irak’ın işgalini müteakip ABD’yi de unutmayalım. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği’nin azınlık haklarıyla ilgili raporunda Türkiye, “Lozan anlaşmasını dar bir çerçevede yorumlamak ve Rum, Ermeni ve Yahudiler dışındaki etnik ve dini grupları azınlık olarak tanımamakla eleştiriliyor.” Yetmezmiş gibi “Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle biten andımıza yönelik eleştirilerde bulunarak bunu söyletmeyin diye buyuruyorlar... Kıbrıs’ta ırkı, dili, dini ve her şeyiyle ayrı iki millet olduğu halde illa Rum kesiminin egemenliğinde birleştirmeye uğraşırlarken, Türkiye’de olmayan azınlıklar yaratıp bölmeye çalışıyorlar... Avrupa’da uyuşturucu kaçakçılığından suçüstü yakalanan Kürtleri basına “ Türk” olarak tanıtıp işlem yaparken aynı adamlar iltica talebinde bulunduğunda Türk olmadıkları gerekçesiyle siyasi sığınma hakkı veriyorlar. Belki de kendi kurguladıkları 11 Eylül saldırıları sonrasında “ya bendensin ya düşmanımsın” diyerek dünyayı tehdit ederek tüm müslümanlara terörist muamelesi yapıyor ama bizim teröristlere karşı yapacağımız sınır dışı operasyonlarda işi hep yokuşa sürüyor. Paris’te sergi açılışında Türkiye Cumhurbaşkanı Sn.Gül’e refakat edecek rehberin Türk olmasına bile tahammül edemiyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy denen zat sergiye 10 dakika geç gelerek, Türkiye Cumhurbaşkanının yanında sakız çiğniyerek, sergiyi gezerken ilgisiz davranarak küstahça davranıyor. Yetmezmiş gibi Türkiye’ye tavır yapmak adına çıkışta resmi deftere hiç bir şey yazmadan sinirli bir şekilde sadece boş bir imza atıyor. Bunları hatırlayalım istedim...