Bazen bazı işlerden korkmamak lazım.

Doğruları yekten söylemenin dayanılmaz acısını karşı tarafa her hali ile hissettirmek çok ama çok önemli...

Haksıza haksızsın demek...

Arsıza arsızsın demek.

Namussuza da, namussuzsun  demeli.

Çekinmemeli.

Sonunu.

Önünü.

Arkasını düşünmemeli.

Çünkü siz bir setleri söylemez iseniz.

Haksız.

Arsız.

Ve namussuz kendinde marifet var zannediyor.

##

Bir Hadisi Şerif bu köşede zikretmek istiyorum.

Ne zaman okusam bu Hadisi Şerifi tüylerim diken diken olmakta.

“Canı yanan sabretsin. 

Canı yakan,

Canının yanacağını günü beklesin.”

##

Pazardaki satıcı emekçi kişilerle pazarlık yapmayı hep kendime ar olarak görüşümdür.

Çok zor şartlarda üç beş kuruş para derlemeye çalışan emekçi kardeşlerimizle pazarlık yaparak emeklerini bazı bazı hiçe sayıyoruz.

Bunun bir örneğini paylaşmak istiyorum.

“Kaç kuruş” dedi, “kayısı kurusu?” 

Pazarda ürün satan köylü kadının tepesine dikilmiş, gür sesiyle üç kere yineledi sorusunu. İyi giyimli, bakımlı görünümlü bir beyefendi. 

“ kayısı kurusu kaç kuruş!” Köylü kadın “Otuz lira” diye cevap vermişti oysa, beyefendinin her soruşunda. İyi giyimli adam.

“Bu paraya kayısı kurusu mu olur, indir indir!” Dedi beyefendi. 

Kadın titrek sesiyle cevap verdi ; 

“Ağaçlardan  topluyorum. İki üç kök kayısı ağacım var. Ayağım aksıyor, zorlanıyorum ama çocuğumun okul masrafını çıkarmak zorundayım. Kilosunu 25’ten vereyim” dedi. 

O sırada telefon geldi beyefendiye, uzun uzun aldığı villanın güzelliğinden bahsetti karşısındakini. Mangal partisine davet etti. 

Ben iki metre ötede işi gücü bıraktım onları takip ettim. 

Elimde değil. İnsanlara böyle üstten bakanlara tahammülüm yok. 

Köylü kadının önünde hepsi topu iki poşet kayısı kurusu vardı. Başka da bir ürün yoktu. Tabiri caizse, sığıntı gibi, bir pazarcının yanına gelmiş oturmuştu. Belli ki o iki poşet kayısı  kurusu parasına ihtiyacı vardı. Kibirli adam

“20 liradan ver de bir kilo alayım” dedi kibirli kendini beğenmiş adam gür sesiyle bağırdı. Zavallı kadıncağızda

“Valla gurtarmaz abim” dedi kadın, “çocuğumun eğitim ihtiyacı olmasa gelmezdim buralara. Uzaktan eğitim mi neymiş; batasıca. Ders yapması lazım. Bilgisayarı yok. Ortada kaldık.” 

İte kurda pis işlere tomarınan para harcayan adam çıkardı cebinden 20 lira uzattı kadına. Kibirli adam hadi hadi nazlanma “Kurtarır kurtarır, bir kilo ver hele sen” dedi. Artık dayanamadım.

“Merhaba” diyerek yanaştım tezgaha. Tezgah dediğime bakmayın. Kadın yere bağdaş kurmuş oturmuş, önünde de iki şeffaf poşette kayısı kurusu. 

“Ne zamandır böylesi güzel kurutulmuş kayısı görmemiştim. Kaç kilo var elinizde” diye sordum kadına. 

“İkişerden dört kilo var beyefendi” dedi kadın. 

Üç yüz lira çıkardım verdim kadına. 

“Hepsini alıyorum” dedim. 

“Bu çok fazla, kilosu 30 lira” dedi kadın. 

“Çocuğunuza alacağınız bilgisayara katkım olsun bacım” dedim. Kendini beğenmiş pis işlere, içki, kumar masalarında tomarına para harcayan adam Apışıp kaldı iyi giyimli beyefendi. 

Bütün cebimdeki paramı kadına verdim. Helali hoş olsun. 

Aldım poşetleri elime çıktım pazardan. 

Bir hafta sebze meyve yemezsem ölmem ya. 

En sevdiğin meyve ne diye sorsalar; incir ile dut yarışa girer. 

Ama ben inciri ve dudu dalından yemeyi severim. 

Ne reçeli olursa olsun reçele çok uzağım.  

Şimdi bunları eşim kayısı  reçeli yapar. 

‘E yemiyorsun da niye reçel yapıyorsun ya’ diyenler olabilir. 

kayısı  reçelini yapıp dostlara sunacağım. 

Ankara Elmadağ ilçesinden uzaktan eğitimini bilgisayarı olmadığı için yapamayan bir çocuğumuza tablet bilgisayar alabilmek için. 

Allah bana güç kuvvet versin. 

Zincir marketlerin raflarındaki yüksek fiyatlar için gıkını çıkarmayıp köylü kadınların el emeği göz nuru bir avuç ürününü almak için pazarlık eden her kim varsa, boğazına dursun o aldığı ürün. 

Yazıktır! Üzmeyin, Kıymayın analara!!