Birkaç ay önce ziyaret ettiğimiz Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş ile Meram’a dair sohbet ederken söz ‘yıkılan eski stadın yerine’ gelince “Şehir Parkı düzenlemesi Nisan-Mayıs gibi başlar” diyerek bugünleri işaret etmişti. En hüzünlü Ramazan ayını yaşadığımız şu günlerde, Şehir Parkı olarak tahsis edilen stat alanına bir de büyük cami yapmak üzere hafriyat çalışmalarının başladığı haberleri yayınlandı. Ve tabi ‘doğal olarak’ sosyal platformlarda da camiye karşı tepkiler öne çıkmaya başladı. Hatta ilk tepkilerden birini gösteren CHP’li bir paylaşımcı ‘İlk cenaze namazı da yapana rezerve edilsin’ gibi bir mesaj yazmıştı ki bize, 1980’li yılların eseri Hacıveyiszade Camiinin yapılışı ve bu camiden kılınan ilk cenaze namazını hatırlattı. Bakın o zaman neler olmuştu:

12 Eylül darbesinden sonra sivil hayata geçişte ANAP’tan Konya Belediye Başkanı seçilen Ahmet Öksüz o tarihlerde fuar olarak hizmet veren ve bugün işlevi bütünüyle dönüştürülen alanın atıl durumdaki bir bölgesine, ‘şehrin ana giriş caddesine nazır’ bir cami projesini açıkladığında sol cenah fırtınalar estirmeye başlamıştı. Dönemin SHP’sine mensup siyasi aktörler basın açıklamalarıyla, tepki toplantılarıyla cami inşaatını durdurmaya gayret ederken, bizim de bünyesinde bulunduğumuz Konya Postası’nın yazı işleri müdürü merhum Orhan Samur yaşanan süreci ‘Cami yapılır, SHP bağırır’ başlığı altında anlatmış, hatta bu yazıdan dolayı mahkemelik de olmuştu. Samur o mahkemede tazminat ödemeye mahkum edilmiş miydi şimdi tam hatırlayamıyorum ama tam da onun dediği gibi SHP’nin bütün feveranına rağmen Hacıveyiszade Cami olanca ihtişamıyla tamama erdirilmişti.

Havzasında mezarlık olmadığı için Hacıveyiszade Camiinde uzun yıllar cenaze namazı kılınmamıştı. Ta ki, SHP’nin devamı CHP’nin Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz ve partinin il sekreteri Ali Alp Bozkır yolunda geçirdikleri trafik kazasında vefat edinceye kadar. Bir bayram ziyaretinde Büyükcengiz ve Alp’in içinde bulunduğu araç Aydoğmuş köyü yakınlarında takla atmıştı. Konya’yı olduğu kadar CHP Genel Merkezini de yasa boğan cenaze için dönemin Genel Başkanı Deniz Baykal başta olmak üzere bütün yöneticiler Konya’daydı. Musalla Mezarlığı civarındaki camiler bu denli kalabalık cemaat için uygun olmayacağı için cenaze namazına Hacıveyiszade Camii seçilmişti. Yapıldığı günden bu yana Hacıveyiszade Camiinde başkaca cenaze namazı kılınmadı. -Unuttuğumuz varsa affola.-

**

Eski stadyumun yıkılması bilhassa burada önemli hatıraları olan insanlar için elem verici olmuştu. Fakat büyüklerimiz stadyum bölgesinin Konya’nın en büyük mezarlıklarından biri olduğunu, zamanında belediye tasarrufuyla nakledilerek dönüştürüldüğünü anlatırdı.

Nitekim 1980’liyıllarda, stadyumun tribün altlarında yer alan cimnastik salonunda sünger havuzu yapımı için kazı yapılırken insan kemiklerine rastlanmış, dönemin ilgililerince Musalla mezarlığına gömülmüştü. Onca yıl sonra, bir cami yapılarak arazinin, ‘kısmen de olsa’ vakfiyet amacına iade ediliyor olması aslında tarihe saygı olarak değerlendirilebilir. Projeye vâkıf olmamakla birlikte, keşke bu devasa alanın altının komple otopark olarak planlanmış olmasını umuyorum.

Meram’a yeni bir vizyon ve silüet kazandıracak olan cami fikrine muhalefet eden cenaha baktığımız zaman CHP ile sınırlı olmadığını, bilhassa yeni siyasal oluşumların destekçisi olan portrelerin ön plana çıktığını görüyoruz. Hal böyle olunca yazıya başlık bulmak rahmetli Orhan Samur gibi kolay olmayacak. Zira bu kez bağıran sadece CHP değil!

**

ÖMRÜMÜZDEN BİN AY DAHA GEÇTİ

Zihnimde köydeki çocukluk yıllarımız uyanıyor. Bayram sabahı evin erkekleri ibrikle abdest alırken kadınlar çoktan mutfakta işe koyulmuş, büyük bir heyecanla günün hazırlığına başlamış olurdu.

Küçük su birikintilerinden atlayarak vardığımız taş camiden çıkarken bayramlaşma faslı bitince herkes mahallesindeki köy odalarının yolunu tutardı. Az sonra yüklü omuzlarla delikanlılar evlerinde hazırlanan sinileri getirir, ahali hep birlikte kahvaltı ederdi. Artık sıra bayram gezmesine gelmiştir; odalardan önce alt yaş grupları ayrılıp köyün diğer odalarındaki yaşlıları ziyarete giderdi.

Şehrin geleneği köye benzemese de en azından bayram namazlarında ‘halka usulü’ bayramlaşma yapılırdı ki yeni delikanlılar son yıllarda buna bile tahammül edemeyip camiyi terk eder olmuştu. Derken, bayram günleri ‘deniz tatillerine’ evrildi, koca koca siteler yazlıklara akmaya başladı.

Ve nihayet bu sene bütün dünyayı olduğu gibi İslam dünyası da Koronavirüsün etkisi altında kaldı. Mahzun geldi Ramazan ve mahzunca gitmeye hazırlanıyor. Bugüne değin hiç bu kadar hüzünlü gelmemişti oysa. Biz ne kadar ona yakışmasak da Ramazan bizi hep kuşatmış, rahmetini istifademize sunmuştu. Nedense bu defa pek bir celalli geldi Ramazan! Ne mahyaların ışıltısı aydınlattı ne de salâların ruhaniyeti serinletti yüreğimizi.

Bin aydan daha hayırlı Kadir gecesi yaklaşıyorken, ümmetin/insanlığın üzerine çöken Koronavirüse ilahi azametin yegâne sahibinin neden izin verdiğinin korkusu çöküyor içimize.

Kabe-i Muazzama’nın kapsını aylardır ziyaretçilere kapattıran, Müslümanları yeryüzündeki camilerden men eden Koronavirüs’ten Esma-ül Hüsna’nın Sahibinin de bir muradı olmalıdır; nedir acaba?

Derken Bülent Arınç’ın konuşması düşüyor ekrana; bakın ne demiş bir dönemin ağır abisi:

“Her gün yatsı ezanı okunuyor. Camide kimse yok, cemaat de yok zaten. Namaz da kılınamıyor. Ama arkasından aziz kardeşim, 15 dakika salavatlar, Mevlid-i şerifler, dualar… Böyle bir şey bir defa olur benim bildiğim. İnsanları nefret mi ettiriyoruz yoksa dini duygularını daha canlı mı tutuyoruz. Bana kalırsa bu bir bid’at’tir diyorum.”

Bunlar arzı titreten sözler değil de nedir?

Başka diyeceğim yok!

Ömrümüzden bin ay daha gelip geçti böylece! Şayet vasıl olursak, herkesin ‘bayramının bayram gibi’ olmasını temenni ediyoruz.