Gönül isterdi ki bu şampiyonlar gecesinde çifte sevinç yaşayalım,ve el ele ön eleme grubundan çıkalım.Ama olmadı ve gecemiz buruk oldu.Her ne kadarda fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olsam da ulusal platformda ezeli rakibimizde olsa beraber ve başarılar yaşamayı isterdim.Şu bir gerçek Şükrü Saraçoğlu stadı tam anlamı ile bir mabet havasında.Rakipler için korkulu bir rüya hatta cehennem.Maçın ilk dakikalarından itibaren rakip takımı muhteşem seyircimiz sindiriyor. Gelelim Partizan maçına,bu dakikadan itibaren kim iyi kim kötü demek sadece teferruat olur.Çünkü Şampiyonlar Ligine katılmışız artık konuşulacak şey bundan sonraki stratejimiz olmalı.Fenerbahçe son oynadığı iki maçın aksine bu maça tempolu başladı.Özellikle Alex De Souza kelimenin anlamı ile muhteşem bir performans gösterdi.Yeri geldi defanstan top çıkardı ve defansına yardımcı oldu.Yeri geldi takımını tam bir maestro gibi yönetti ve yeri geldi gol aradı ve golüde buldu.Alex De Souza geldiğinden şu ana kadar hep başka futbolcularla kıyaslandı.Hangi klüp orta sahasına bir transfer gerçekleştirdiğinde işte Alex De Souza'dan daha iyi bir oyun kurucu ve orta saha oyuncusu diye lanse edildi.Geldiği ilk sezondan beri asist krallığını kimseye bırakmadı ve bu forma altında en çok gol atan yabancı futbolcu ünvanını elde etti.Kim ne derse desin Cassio Lincoln ve Matias Delgado ile kıyaslamak abesle iştigal olur.Evet Alex De Souza önderliğindeki Fenerbahçe arzulu futbolunu 28.dakikada Semih Şentürk'ün kafa golü ile ilk yarıyı önde bitirdi. Zaten ilk golü buluna kadar kaçan en az 3-4 net gol pozisyonu zaten gelecek golün habercisi idi. Özellikle Fenerbahçe maçı istediği gibi yönlendirdi.İstediği an tempoyu yükseltti,istediği an vites düşürerek tempoyu düşürdü.İlk yarı boyunca rakibine son iki maçta verdiği pozisyonları vermedi.Doğrusunu söylemek gerekirse Diego Lugano erken sarı kart görünce maçı 11 kişi tamamlayabilirmiyiz diye düşünmedim değil.İkinci yarıda yine takımımız maçtaki ağırlığını devam ettirdi ve 58.dakikada Daneiel Guiza'nın ortasına Alex De Souza'nın uçarak attığı kafa golü ile hem takım hem tribünler rahatladı.Ama 76.dakikada yenilen gol takım içinde ve seyirciler arasında ister istemez sıkıntı ve tereddüt yaşatmaya yetti.Ve son çeyrekte takım ve seyirci sıkıntı yaşamadı dersem yalan olur.Bu arada Daniel Guiza için birkaç satır yazacağım.Belki İspanya Ligindeki kadar gol atamayabilir ama kim ne derse desin takım için çok yararlı bir oyuncu ve asla egoist değil.Gaziantep maçı için köşe yazımda Daniel Guiza ve Semih Şentürk ile çift forvet oynamalarını beklerdim dediğimde bu beklentimin ne kadar doğru olduğunu bu maç bir kez daha gösterdi. Öyle yada böyle Fenerbahçe adını Şampiyonlar Ligine yazdırdı.Maçın haricinde göze batan tüm tribünlerde "Tek kimlik Fenerbahçe" pankartı özellikle Genç Fenerbahçelilere küçük bir gönderme idi.Evet hiç kimse yada hiçbir grup Fenerbahçe'nin önüne geçemez.Başkan yada yönetim kurulunu onlar yada bizler tasvip etmeyebiliriz yada bir başkası sevmeyebilir.Ama bu asla onların önüne geçilecek yada saygısızlık yapılacağı anlamına gelmez.Maçın haricinde beklide en nahoş olay Partizan golü attığı golden sonra Sırp gazetecilerin aşırıya kaçan sevinç gösterileri oldu.Hatta işi dahada ileri götürerek bizim gazeteci arkadaşlarımız ile ağız dalaşına kalkmaları oldu.Tartışma tribünde bulunan duyarlı seyirciler vasıtası ile büyümeden önlendi.Maçın bitiş düdüğü ile stadta "disco partizani" sarkısı çalmaya başladı ve rakibimizi bu şarkı ile uğurladık. Evet biz Şampiyonlar Ligine kaldık ama Şampiyonlar Ligine havlu atan Galatasaray ile aynı kulvarda mücadele edecek Beşiktaş ve Kayserispor'a UEFA kupasında başarılar dilerken sadece futbol değil tüm spor branşlarındaki tüm Türk takımlarına başarılar diliyorum.