Bizde de suç var!
Rauf DENKTAŞ
AVRUPA Parlamentosu’nun Yüksek Temas Gurubu’nun ziyaretinden sonra gerçekleri görmelerini ümit ettiğimiz bu sayın ve saygın kişiler Koordinatörleri Bayan Francoise Grossetet kanalı ile Haziran ayında bizi yeniden şereflendireceklerini duyurmuşlardır. Haberi veren Alithia gazetesine göre Madam Grossetet’in derdi “Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna son verilmesine mümkün olduğu kadar katkıda bulunmakmış”. Ayni zamanda “Kıbrıslı Türk toplumunu da AB’ye daha fazla yakınlaştırarak adanın yeniden birleşmesine katkıda bulunmakmış”. Bayan Grossetet “1974 Türk işgalinin iki toplumun (yani o güne kadar kardeş gibi bir bütün olan Kıbrıs’ta yaşamakta olan Kıbrıs’lıların) bölünmesine sebep olduğunu” da vurguladıktan sonra “bu bölünmenin devamı her iki tarafta da bir dizi siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlara sebebiyet verdiğini” vurguluyor ve “AB üyeliğinin (Kıbrıs için) büyük bir başarı olduğuna” değindikten sonra ancak AB normlarının işgal altındaki bölgede ertelendiğinden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Sayın ve saygın Bayan Grossetet’e göre “Kıbrıs’ın AB üyeliği adanın yeniden birleşmesi ve Kıbrıslı Türklerin de AB avantajlarından yararlanabilmeleri için büyük bir fırsat sayılmalıdır”. Ve hızını alamayan Bayan Koordinatör “Ticaret Tüzüğü uygulandığı takdirde Yasadışı bir Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyeti isimli varlığın tanınmasından kaynaklanacak kargaşaya temas ederek “bu tür bir gelişmeyi kabul edemeyeceklerini” vurgulamaktan geri kalmıyor. Bu da yetmiyor, Bayan Grossetet Türkiye’ye çağrıda bulunarak EK Protokolü Meclisten geçirerek yürürlüğe koymasını (yani Rum idaresini meşru hükümet olarak tanımasını) ve Maraşın Rumlara iadesini, Mağusa limanının ortaklaşa kullanıma açılmasını da “bir iyi niyet gösterisi” olarak talep ediyor. Bu “Yüksek Temas Gurubu” Haziran ayında bizi (yani Kuzey’de işgal altında yaşayan ve 1974’de işgal nedeniyle Güney’deki kardeşlerinden, Kıbrıslılardan, ayrılmış olan Kıbrıslıları) yeniden şereflendirecektir. Bu insanlara kızıp öfkelenerek başlarına yumurta atıp yumurtalara zarar vereceğimize, Hazirana kadar geçecek üç beş hafta içinde kendilerine Kıbrıs’ın gerçeklerini anlatan yazılar, broşürler, resimler, fotoğraflar gönderelim. Yaptıkları ve söyledikleri bilgisizlikten ise bunda bizim de suçumuz olduğunu kabul ederek harekete geçelim. Ayni haksızlık Rum’a yapılmış olsaydı şimdiye belki de onbin kişi kendilerini “bilgi bombardumanına” tutmuş olacaktı. Adaya gelmeleri engelenecekti - özür dilemedikçe. Suç bizde de var dedim. Annan Planı adada tek halk görmüyor mu? Görüyor. Bu plan tek devleti, tek egemenliği, tek hükümet, tek dış temsiliyet görüyor mu? Görüyor. Dünyaya “biz ayrılık istemiyoruz, bütünleşmek istiyoruz, yeter ki ambargolar kalksın, başka talebimiz yoktur” demedik mi? Dedik. Hatta Annan Planı’na gelinceye kadar Akel ile el ele, kol kola “biz Kıbrıslılarız” diye hora tepmedik mi? Teptik - hala da tepenler var ya! “Kıbrıs Türkü” olmakla “Kıbrıslı Türkler” olmak arasındaki farkın farkındamıyız ki bize “Kıbrıslılar” veya “Kıbrıslı Türkler” diyenlere kızıyoruz? Kıbrıs’ta self-determinasyon hakkını haiz iki halktan biri olduğumuzu bu Yüksek Temas grubuna ne zaman duyurduk? İki ayrı referandumun ne anlama geldiğini anlattık mı? “Kuzeyde yaşayan Kıbrıslıları ziyarete geleceğiz” diye mektup yazdıklarında “başımızın üstünde yerleri var” diyenlerimiz olmadı mı? Bu insanlar UNFICYP’in Kıbrıs’a 1964’de geldiğini ve niçin geldiğini bilmiyorlarsa suç kimdedir? Kıbrıs’ın 1974’e kadar 32 parçaya ayrılmış olduğunu, Kıbrıs Türklerinin 11 yıl çektiklerini bilmek zorunda mıdırlar? Toplu mezarları ziyaret ettiler mi? Şehit Aileleri Derneğine davet aldılar mı? 1960 Cumhuriyeti’nin üniter bir devlet olmadığını, bir ortaklık olduğunu biliyorlar mı? O halde bu insanların bilgi dağarcıklarını doldurmaya bakalım. Bunca eli kalem tutan insanımız, bunca derneklerimiz vardır. Haziran’a kadar bu insanları bilgi yağmuruna tutalım. Geldiklerinde yine bayraklarla karşılayalım. Yumurta atmaya hiç gerek kalmaz.
Yorumlar