24 Nisan 2004 Tarihli referandumda, Rum tarafının ‘Hayır’ oyu ile ret edilen ‘Annan Planı’, Kıbrıs Türk Halkının adada ki varlığına son veren tuzak bir plandır denildiğinde; yapılan ikazlara aldırış edilmemişti! Kıbrıs Türk’ünü, bu plana evet demesi için gerçekleşmesi imkânsız vaatler ile kandırmışlar; üstüne, üstlük herkesin cebine AB Pasaportu bile koymuşlardı! Ya Rum’lar da bu plana evet deseydi, bu tuzak plan kabul edilerek yürürlüğe girseydi; acaba bugün adada neler yaşanıyor, geride kalan 10 yılda neler değişmiş olacaktı?

 O dönemde Rum kesiminde yayınlanan Alithia gazetesi bu değişimleri şöyle özetlemişti:
    
29 Nisan 2004: Kimlik- pasaport ibrazı gerekmeden kullanılabilecek iki geçiş noktası açılacaktı. Rum’ların nerede ikamet ettiklerine bakılmaksızın, istenilen herhangi bir yerde ikinci konut edinme hakkı olacaktı. İade edilecek olan toprak, hukuki açıdan Kıbrıs Rum devletine ait ama iadelerine kadar denetimi Güvenlik konseyinin yetkisiyle Barış Gücünde olacaktı. Kıbrıslı Rum’lar, Yenierenköy, Sipahi ve Dipkarpazda eğitim, din ve siyasi kazanımlarla derhal özerklik statüsü kazanacaklardı. Kıbrıs lirası, bütün Kıbrıslıların parası olacaktı.
Mayıs 2004: İngiliz üsleri arazisinin yarısı Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetine verilecekti. Bu arazinin % 90’ınından fazlası Rum eyaleti tarafında kalacaktı.
13 Haziran 2004: Avrupa Parlamentosu seçimleri ile eş zamanlı olarak, Federal parlamento ve her eyaletin parlamentoları için genel seçimler yapılacaktı.
1 Ağustos 2004: BM’in yeni Barış Gücü tam yetki sahibi olacak ve Güvenlik Konseyinin yetkisi temelinde misyonunu yerine getirmek için geliştirilecekti.
11 Ağustos 2004: İlk etapta iade edilecek ara bölgenin tamamını, kapalı Maraş’ı ve Erenköy’ü kapsayan topraklar kapsamındaki bölgeler, Kıbrıs Rum eyaletine devredilecekti. 15 bin Rum göçmen, evlerine dönecek ve mallarına yeniden kavuşacaktı.
29 Ekim 2004: İkinci etapta iade edilecek topraklar kapsamındaki Düzce, Taş Köy, Maden Köy ve Lefke; Kıbrıs Rum eyaletine iade edilecekti. 3 bin 200 Rum göçmen evlerine dönecek, mallarına yeniden kavuşacaktı.
1 Ocak 2005: Kıbrıs Türk eyaletinde Türk Lirasının kullanımına son verilecekti.
29 Ocak 2005: 6 bin Türk askeri Kıbrıs’tan geri çekilecekti. Rum Milli Muhafız ordusu ve Türk kuvvetleri silah sistemlerini % 20 oranında azaltacaktı.
29 Nisan 2005: Daimi ikamet veya çalışma izni olmayan Türk vatandaşları Kıbrıs’ı terk edeceklerdi.
29 Haziran 2005: Ömerli, Bademli Köy, Gaziler ve Kırklar Köyleri Kıbrıs Rum eyaletine iade edilecekti. 4 bin Rum göçmen, evlerine geri dönecek ve mallarına yeniden kavuşacaktı.
29 Eylül 2005: 7 bin 500 Türk askeri daha Kıbrıs’tan çekilecek, Rum Milli Muhafız ordusu ve Türk kuvvetleri silah sistemlerini % 25 daha azaltacaklardı.
29 Ocak 2006: 7 bin 500 Türk askeri daha Kıbrıs’tan çekilecek, Rum Milli Muhafız ordusu ve Türk kuvvetleri silah sistemlerini % 25 daha azaltacaklardı.
25 Eylül 2006: Türk ordusunun sayısı, Kıbrıs Türk eyaletinde 6 bin ile sınırlanacaktı. Aynı sayıda Yunan askeri Kıbrıs Rum eyaletinde konuşlanacaktı. Askeri kontenjanlar, kısıtlı silah gücü ile önceden uzlaşılmış 6 kışlada bulunacaktı.
29 Ekim 2006: Güvercinlik, Günebakan, Çayönü, Türkmen Köy, Yeşil Irmak, Akdoğan, İncirli, Kuru Tepe Köyleri ile Maraş’ın kuzey batı bölgesi Rum eyaletine iade edilecek; 12 bin Rum göçmen evlerine ve mallarına geri dönecekti.
 -29 Nisan 2007: Alay Köy, Yukarı ve Aşağı Bostancı, Haspolat ve Maraş’ın kuzeyi Rum  
       Eyaletine iade edilecek. 14 bin Rum göçmen ev ve mallarına geri dönecekti. Kıbrıslı    
       Rum’lar, Kıbrıslı Türk’lerin ikameti amacıyla kullanılmayacak olan Kıbrıs Türk  
       Eyaletinde ki mallarının 1/3 nü elde etmiş olacaklardı.
29 Ekim 2007: Güzelyurt kenti ile Gürpınar, Şirin evler, Ağır Dağ, Paşaköy, Özhan, Serhat Köy, Korkuteli, Çamlı Köy, Gemi konağı, Karpaşa, Mevlevi, Kozan, Çamlıbel, Zümrüt Köy, Kılıçaslan, Koruçam, Güneş Köy, Yeşilyurt, Yeşilırmak, Dörtyol, Aydın köy, Pirhan, Akçiçek, Vadili Kıbrıs Rum eyaletine iade edilecekti. 33 bin Rum göçmen geri dönecekti.
29 Nisan 2009: Bütün Rum’lar Kıbrıs Türk eyaletinde, her kentin ve köy nüfusunun % 6’sı oranında daimi yerleşme hakkı kazanmış olacaktı. Kıbrıslı Rum’lar 3’te bir kriterine uygun olarak mallarını geri alacaklar; Kıbrıslı Türk’lerin adanın başka bir bölgesinde, başka konutlara (neresi, ne halde olduğu/olacağı meçhul!) taşınmaları tamamlanacaktı…
 İşte bundan 10 yıl önce; ‘’Yes Be Annem’’, ‘’Barra Denktaş’’ nidalarıyla yeri göğü inletilen K.K.T.C de, şehitlerimizin isimlerini taşıyan caddelerimizde, AB Bayraklarının, ne idüğü belirsiz paçavraların sallandığı Lefkoşa sokaklarında; planın kabulü için her türlü oyunun oynandığı ‘Annan Planı’ gerçeklerinin özetleri bunlardı…
 Şimdi bu gerçeklerin ışığında bir kez daha sormak istiyorum:
‘Birleşik Kıbrıs’ böyle mi gerçekleşecek? Kıbrıs Türk Halkının bu planda ki kazanımları neler olacaktı?
 Genelde o dönemin gerçeklerini, Rum basınından öğrenebildiğimiz kadarıyla! Koskocaman bir hiç..!
 Sadece on binlerce yurttaşımızın yaşadığı evleri terk etmesi ve yeni göçler. Yaşanacak aile dramları, büyük bir toplumsal travma, kargaşa, gözyaşı ve barışa indirilen acımasız bir darbe…
 Neden veren taraf hep Kıbrıs Türk’ü? Neden tüm haksızlıkların muhatabı? Onca çekilen acılar, yitirilen canlar, geleceği olmayan nesillerin yaşadığı umutsuz yıllar! Neden?
 Tarihi boyunca Kıbrıs’ta kendi vatan topraklarından atılmak istenen ve bir türlü rahat bırakılmayan bir halk…
 Kıbrıs Türk Halkı’nın çilesi ne zaman bitecek? Tarihi gerçekleri görmezden gelen gözler, gelecekte yaşanacakları görebilmekte midirler?
 Ama her şeye rağmen pes etmeyen ve her defasında Anavatanı Türkiye’ye olan bağlılığı ile hak ettiği vatan topraklarında dimdik ayakta kalmayı başarmış olan yine bu halktır.
 Yakın tarihte ve dünya coğrafyasının her hangi bir yerinde vermiş olduğu yaşam mücadelesi ile kurmuş olduğu kendi devletini bu kadar hak etmiş başka bir örnek var mıdır acaba?
 Şu anda yürütülen müzakerelerin içeriğine, Rumların ve ardındaki güçlerin söylemlerine ve eylemlerine baktığımızda;
‘Yenilenen Birleşik Kıbrıs Planının’ içeriği, (adı ne olurda olsun) yukarıda özetlenen ‘Annan Planından’ farklı olmayacaktır..!
 Birleşik Kıbrıs çatısı altında, ‘Tek devlet, Tek egemenlik ve Tek halkın savunulduğu’ bu görüşmelerden sonra ortaya çıkacak olan yegâne gerçek; Kıbrıs Türk Halkının kaybetmesi, kan ve can verilerek elde edilmiş olan kazanımlarımızın en önemlilerinin büyük bir olasılıkla kaybedilmesi olacaktır.
 Bu müzakereler sürecinde hiçbir yetkili ‘kelime oyunlarına’ sığınarak, müzakere zeminindeki gerçekleri saptırmamalı, konuşulan gerçekler ne ise; halka o anlatılmalıdır.
 Önemli olan bir gün anlaşma gerçekleşir de, ‘Birleşik Kıbrıs’ ilan edilecek olursa; toprak, mal ve mülk paylaşımının yapılacağı günlerde, Kıbrıs Türk’ünün büyük bir bölümünün 1974’den beri yaşadığı topraklardan, 40 yıldır evim, yuvam diye bellediği, evlatlarını yetiştirdiği, anılarını biriktirdiği köylerinden, yerleşim merkezlerinden nereye ve nasıl gideceğidir?
 Söz konusu anlaşma gerçekleştiğinde; hiçbir siyasi, böyle bir durum yaşanmayacak diyebilir mi?
 Günümüzde K.K.T.C’yi yöneten hükümetin önüne, toprak paylaşımı gerçeği geldiğinde; Başbakan Sn. Yorgancıoğlu ile koalisyon ortağı Sn. Serdar Denktaş’ın ve partisinin görüşleri örtüşebilecek midir?
 Kıbrıs Türk Halkı böyle bir paylaşımı kabul edecek midir?
 Kıbrıs adasına barış ve özgürlük 20 Temmuz 1974’te gelmemiş midir? Kıbrıs Türk Halkı 1983’ten beri kendi devletinde hür ve bağımsız yaşamamakta mıdır?
 Adanın yarı buçuğunu temsilen de olsa Rum’lar, hak ve hukuk tanımaksızın AB’ye üye olmamış mıdır?
 Kıbrıs adasındaki sorunlar 20 Temmuz 1974’te son bulmuştur. Yaklaşık yarım asırdır yaşayan bu gerçekleri ters, yüz etmeye kimin hakkı vardır?
 Aslında gerçek olan şudur ki! Türkiye’nin evet demeyeceği hiçbir çözüm şeklinin Kıbrıs’ta geçerli olmayacağı, olamayacağıdır.
 Anavatanlarına sadakatle bağlı kalarak, bugüne kadar Türkiye ne dediyse onu yapan Kıbrıs Türk Halkının, ‘O Gazi Topraklarda’ hür ve bağımsız olarak yaşaması vazgeçilmez hakları olduğu gibi analarının ak sütü kadar da helaldir.
Önemli olan ‘Kıbrıs Konusu Milli Davam’ diyerek, 50’li yıllardan beri sahip çıkan Türk Milletinin tarihi boyunca bu uğurda neleri göze aldığını, neleri feda ettiğini unutmadan; bu önemli adada Türkiye’nin daima söz sahibi olacağını, Kıbrıs Türk Halkının kazanımlarından asla vazgeçilmeyeceğini, muhataplarımıza ve dünya kamuoyuna iyice anlatmaktır.
 Bu müzakere sürecinden de bir sonuç alınamaz ise; bundan sonra atılacak adım, K.K.T.C Devletinin uluslararası arenada tanıtılması için çalışmalara başlanması olmalıdır.
 Bu önemli görev ise; T.C’yi ve K.K.T.C’yi yönetenlere düşmektedir.