Sözün tükendiği yerdeyiz..

Aynı şeyleri defalarca yazarak, paylaşarak okuyarak anlamını kaybediyoruz. 

Yardım çağrıları, toplanan yardımlar, canla başla yapılan seferberliklerin bir çoğu yerine ulaştı ve hala ulaşması gereken yerler var! 

Herşeyden önce biz, biz iken nasıl güçlü olduğumuzu kendimize gösterdik. 

Doğal yeşilliğimizin, ağaçlarımızın, hayvanlarımızın yok oluşu, bölgedeki insanların evlerinin kül oluşu, doğanın çığlığı, alevlerin yüreğimizde uyandırdığı acı her biri bizi derinden sarstı.

Bütün bunlar olurken yardım beklediğimiz bazı kurumların pervasızca açıklamaları da bizleri daha çok hayrete düşürdü. 

Akut ve yeterli müdahalede kurtarılabilecek alanlarımızı göz göre göre kaybettik!

Heba olan 'canlarımız' kurtarılmayı bekleyerek ayrıldılar bizden.

Yangın uçaklarının olası bir krizde hazır olması gerekirken neden bu hazırlığın çok daha önce yapılmadığını, bu envanterlere yapılacak finansın öncelik sırasının neden şatafatlık uğruna gereksiz yerlere aktarıldığını sorgulamak bizim hakkımız! 

Yitip giden ve hala tehlikede olan canlarımız için, bu vatanın insanı, malı, taşı, toprağı, hayvanı için onlar adına bizler bu konuda açıklama bekliyoruz! 

En acısı da; Cumhurbaşkanı'nın vatandaşa çay dağıtma (arabadan fırlatma) görüntüsü afet bölgesindeki insanlara verilen değeri gözler önüne serdi. Bu kabul edilemez davranış, halkın çaresizliği ve yanan canlarımıza hiç ama hiç uygun olmayan bir hareketti. Bunun daha elverişli bir yöntemle devlet makamına yakışır bir biçimde gerçekleşmesi gerekmez mi? 

Peki etrafındaki danışmanları hiç mi kamu psikolojisi veya afet yönetimi bilmez?

Hiç mi uyarmaz? Siz nasıl görevinizi yapıyorsunuz? 

Gelelim 'Help' meselesine.. 

Devir çoktan değişti.İnsanlar tek kaynaktan değil, her yerden bilgiye erişebiliyor artık. Bazen gerçek bilgi bazen de aktarılmış, algı kokan bilgileri ediniyoruz. İşte bu yüzden duyduğumuz gördüğümüz her şeye atlamamak, durumu sindirmeden, sakince düşünmeden ağızdan çıkan her söz ve düşünülmeden edilen her hareketin sonu hüsrana varabiliyor.  

Bir, iki sözü geçen fenomen ve influcerın başlattığı bu global çağrı hadisesini görür görmez nevrim döndü.

Yazılarımı yazar iken belirli bir üslub içinde anlaşılır olmasına dikkat ettiğimi okuyanlar bilir. Ancak bu sefer; yaratılan ve yaratılmak istenen vahim acizlik tablosunu gördüğümde algıyı oluşturanlara ve destekçilerine anladıkları dilden yazmanın doğru olucağını gördüm. 

Elbette tarihten bu günümüze kadar uluslararası ilişkiler disiplininde dayanışma ve işbirliği konusunda yapılan çalışmalar ve diyaloglar ortadır. Yapılan yardım tekliflerine karşı verilen cevaplar ve kötü gün olarak tabir edeceğimiz doğal afet zamanında dünya ülkelerinin göstermiş olduğu davranışlar önemlidir. 

Şöyle çok ama çok basit bir örnek verelim mi? Tane tane yazıyorum. (Lütfen nefes alarak okuyunuz.) 

Pandeminin ilk çıktığı zamanlarda birçok ülke sağlık yönetimi açısından büyük sınava tabii oldu. Sağlık alanını iyi yönetemenler arasında akla gelen ilk ülke mesela kimdi? 

Evet, doğru cevap İspanya..! Diğer ülke ise İtalya.

İspanya'da hastane koridorlarında hastalara yerde yapılan tedaviler sosyal medyada yer aldı.Yetersiz soluma cihazları, maskeler ve kitlerin tedariği konusunda ülkelerin teklifi üzerine İspanya yardımları kabul etti. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülke İspanya'ya el uzattı. Hatta AB ülkelerinin çoğundan bu desteğin gelmediği konusu da gündemde olmuştu. Buraya kadar tamam mıyız?

İspanya halkı 'helpspain' demedi. İspanya halkı 'Avrupa Birliği ülkesi olmamıza rağmen bize kimse yardım etmiyor, Ortadoğu ülkerinden yardım istiyorum' demedi. Bu yardımlaşma durumu devletlerin olağan ilişkisinin ayrıntılarıdır. 

Sitem ettiğim nokta şu: 

Savaştan kaçan Suriyeliler ülkemize göç ettiğinde ve Afganlılar sınırımızı taciz ettiğinde göstermiş olduğunuz tepki ile bugun yapmış olduğunuz yardım çığırtkanlığı birbiriyle ters düşüyor. 

Tekrar ediyorum ve anlaşılır dille yazıyorum. Sizler mandacılığa alışmış bir halk değilsiniz. Sizler milli birlik ve beraberlik ile bütün güçlükleri aşmış ve aşabilen bir ecdadın evlatlarısınız. 

Sizler bu tarz yaşanan krizlerde gösterilen ihmalkarlıklara demokratik yollardan hesap sorabilecek standartta aydın bir toplumsunuz. Sizler vatansız değilsiniz.

Sizin yardım çağrılarınızın sayesinde dünya ülkeleri yardıma koşmaz. Koşar ise Suriye'den farkınız kalmaz. Bu durum 'Gel beni kurtar, ben acizim demokratik yollardan hakkımı aramayı bilmiyorum. Sen gel bana demokrasiyi, özgürlüğü öğret' demektir. 

Sakince okuyunca biraz olsun anlaşıldığını umuyorum. Anlaşılmadı ise tekrar, tekrar, tekrar okuyun.. 

Anlamsız yaygaralara yer vermeyin! 

Sağlıklı, sukunetli ve umut dolu günler dilerim.