Beyrut ‘ta yaşanan korkunç patlama, dünyaya derin bir yankı olarak yansıdı. Patlamanın görüntüleri, limanda yaşanan büyük tahribat adeta yaşanabilecek en kötü senaryoyu gözler önüne serdi. 100'ü aşkın kişinin hayatını kaybettiği 4 bin kişinin de yaralandığı kimyasal madde faciası ,12 numaralı depoda önce yangına neden oldu. Sonrasında patlama ile Beyrut’u enkaz haline getirdi.

Çoklu derin sorunlarla başa çıkmaya çalışan Lübnan’ın patlama sonrasında kaosa sürükleneceğine işaret eden bu olay aslında Lübnan yönetiminin yetersiz ve faciaya davetiye çıkaran sorumsuz davranışlarının incelenmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Ülkedeki demografik çeşitlilik ve dini dengelerin karmaşıklığı nedeniyle uzun süredir iç savaş tehdidiyle karışan Lübnan‘nın nüfus sayımı en son 1932 yılında yapılmıştı. Fransa'nın ülke üzerinde yapmış olduğu düzenlemelerin etkisi hala devam ediyor. Lübnan; devlet aktörünün sağlam olmadığı, Ortadoğu’nun gündeminde olmayan ancak kargaşaya hazır bir altyapısına sahip olan bir ülke.

Yaşanan ekonomik kriz ve Suriyeli mültecilerin akın ettiği ülke gelmesi ile birlikte son 10 yıldır yaşanan gerilimler ülkeyi oldukça etkiledi. Fransa, Suudi Arabistan ve İran’nın ülkede etkin olmak için yaptığı çıkar çalışmalarıyla Doğu Akdeniz’in Ortadoğu Penceresi Lübnan, artçı depremlerden sonra en şiddetli depremini yaşadı.

Bu olay sonrası Lübnan daha çok ilgi odağı olacak bölge ve adını daha sık gündemde taşıyacak gibi gözüküyor. Ekonomik açıdan kaybın en ağırını yaşayan bölge , kontrole hazır çıkarperest ülkeler açısından güvenilir adres haline geldi veya getirildi.
Patlamanın kimyasal madde ihmalkârlığı sonucu mu yoksa kurgulanan bir patlama mı olduğu önümüzdeki günlerde de çokça tartışılacağa benziyor. Sorunun cevabı elbet önemli ama sonuca baktığımızda Lübnan artık tacize açık ve sonunun Suriye’ye benzemesini istemeyeceğim ülkelerden biri.

Ülkenin yönetiminde , 1982’de Beyrut kuşatması sırasında direniş örgütü olarak kurulan paramiliter örgüt Hizbullah yer alıyor. Derin devlet konumuna gelen Hizbullah örgütü yönetimde aktif bir role sahip ve aynı zamanda Lübnan yönetimini de kontrol altında tutuyor. İran’nın desteklediği Hizbullah’ın Lübnan yönetimini ele alması aslında kökleşmiş sorunların nedenini net bir şekilde gösteriyor.

En önemli sorun ise; 2010 yılında Doğu Akdeniz'de keşfedilen doğalgaz yatağının Akdeniz’de sahili olan Lübnan tarafından kontrole alınmaması için İsrail tarafından yapılan baskıdır. Akdeniz’e sahili olan iki komşu devlet İsrail ve Lübnan arasında deniz sınırı anlaşmazlığının yaşanması çatışmanın giderek artmasına neden oldu. İsrail rezerv kontrolünü sağlayıp , tek hak sahibi olarak Avrupa’ya büyük ihracat patronu olmayı hedeflerken , Lübnan ise kendi kıta sahanlığının kontrolü ile doğal gaz arama çalışmalarına katılmak istiyor. Bu çatışma iki ülke arasında tehditlere neden oldu ve en başta Amerika tarafından desteklenen Ortadoğu‘nun ABD vekili İsrail'in Lübnan ile yaşanacak olası çatışmaların kapısını açtı.

İsrail’in uluslararası hukuk kurallarına rest çeken tavrı ile Lübnan ilk sondaj faaliyetlerine başladı ve Akdeniz’de sahili olan devletlerle anlaşma yoluna girdi. Türkiye’nin Libya ile yaptığı kıta sahanlığı anlaşmasına dahil olmak ve Türkiye ile yapılacak olan anlaşma sonucunda arama ve ulaştırma faaliyetlerinde Türkiye ile birlikte hareket etmek isteyen Lübnan böylelikle meşru hakkını kullanarak çalışmalara dahil olacak. Türkiye ise anlaşma yaptığı ülkelerle Doğu Akdeniz’de doğal gaz arama alanlarını genişleterek daha etkin bir rol almasını sağlayacaktı. Planlanan olası anlaşmanın istenmeyen bir girişim olduğu Beyrut’ta yaşanan korkunç patlama ile bütün dünya görmüş oldu.


Yaşanan kaosları; ülkelerin can damarlarından vurulması, dini , askeri , ekonomik konuları baz alarak ülkeler arası kızıştırma faaliyetleri ,devlet aktörlerinin gizli anlaşmalarına daha çok tanık olacağız. Bu kargaşanın amacının tek göstergesi Doğu Akdeniz olacak. Dünya Doğu Akdeniz’de alacakları pay üzerine safları sıkılaştırdı. İran’ın, Kasım Süleymani ‘nin öldürülmesi ile başladı Beyrut'da ki patlamayla devam ediyor. Daha nice olaylar silsilesi yaşanacak . Her şey “Doğu Akdeniz” için..

Birçok ülkeyi yasa boğan Ayasofya‘nın açılışından sonra bu kızıştırma Türkiye için de planlanıyor ve planlanacaktır elbette… Gözdağı verilmek amacıyla planlanan her adım devletlerin gücünü test etmeye yönelik gerilim adımlarıdır. Devletlerarası ilişkilerde yaşanan bu durumun sonucu kayıp gözetmemeksizin kontrolü ele almak için yapılan varoluş çabasıdır.

Daha çok konuşulacaklar. Kaoslara başlangıç yapan Doğu Akdeniz’in en önemli liman şehri olan Beyrut’ta yaşanan patlamada hayatını kaybedenlere baş sağlığı diliyor, halkın güç yarışında katledilmeyeceği güzel bir dünya diliyorum.

Mutlu günler dilerim.