FUNDA AKOSMAN

ÖZDEN AŞAR COŞAR

Benim için Balkanlar gezisinin en heyecanlı kısımlarından biri Budapeşte idi. Geziye çıkmadan ve çıktığımızda bir sürü araştırma yaptım ve gerçekten beni etkileyen bir yer oldu.

Tabii bunda doğum günümünde Budapeşte’ye denk gelmesinin etkisi var.

Ay efendim bu kısımları ballandıra ballandıra anlatacağım hiç kusura bakmayın:) Ama önce biraz bilgi verelim.

Budapeşte, Macaristan'ın başkentidir. Aslında Tuna Nehri’nin iki yakasındaki Budin (Buda) ve Peşte'nin 17 Kasım 1873 yılında birleşmesiyle oluşmuş şehirdir.

Gezilecek yerler

Tuna Nehri

Almanya Karaormandan başlayıp, Karadeniz'e dökülen Tuna Nehri Budapeşte’nin içinden geçer. Nehir boyunca gezintilere çıkabilirsiniz.

Gellert Tepesi

Ünlü Gellert Hamamları’nın da bulunduğu tepe Buda tarafındadır ve harika bir manzaraya sahiptir.

Margaret Adası

Tuna Nehri'nin ortasında bulunan bu adada çok sayıda tarihi dini yapıyı bulabilirsiniz. Bisiklet ile tur atmak için güzel bir mekan.

St. Michael Kilisesi

Margaret Adası'nda bulunan kilisede çeşitli konserler de veriliyor. 1230 yılında yapılmış sonra restorasyon görmüştür.

Balıkçılar Burcu

Macaristan topraklarına ikamet etmek için gelen 7 kabileyi temsil eden 7 burcun bulunduğu yer.

Kale Tepesi

UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesine dahil edilmiş kale Moğol ataklarına karşı kurulmuş ve uzunca bir süre yerleşim merkezi olarak kale ve civarı kullanılmış.

Andrassy Bulvarı

Macaristan'ın en ünlü bulvarlarından birisi olan Andrassy De restorandan barlara, hediyelik eşya sata dükkanlara hemen hemen her şeyi bulabilirsiniz.

Gül Baba'nın Türbesi

Bektaş-i dervişlerinden Gül Baba Kanuni'nin ordusu ile gittiği Budin’de 10 yıl yaşıyor ve burada birçok yere de onun adı veriliyor. Türbe de onlardan birisi.

Vişegrad

Peşt tarafında merkezden biraz uzak olan bu bölge Kralı Matthias Corvinus döneminden kalan sarayı ile meşhurdur. Vakit sorunu olmayanlar için gezilebilecek tarihi bir nokta.

Biz gündüz bol bol yürüyüp her yeri keşfetme ye kalktık ama yetmedi 

Birde dediğim gibi doğumgünüm olunca gezmeye gece devam etmeye karar verdik ve dedik ki madem buranın adı ışıklar şehri bakalım adının hakkını veriyor mu? 

• Birde burada sık sık duyduğumuz New York Cafe efsanesi vardı ki onu görmeden dönemezdik 

Eşim sağolsun sürpriz yapıp doğum günümü orda kutlamak isteyince biraz değişik bir ortamla karşılaştık. Hadi New York Cafe’ye gidelim dedik vee

New York Cafe’ye gittik ama birsürü insan orda kapıda bekliyordu... - “aa niye bekliyolar ya” felan derken biz pat diye hiç beklemeden onların meraklı bakışları arasında hop diye seçtigimiz bir masaya oturduk, menü istedik ve menüye baktık ettik, garsonların tuhaf bakışları arasında pasta sipariş ettik ve hala keyfimiz yerinde doğum günümü kutluyoruz ki; bir beyefendi biraz da canı sıkkın bi modda yanımıza gelip - “siz sıra beklediniz mi efendim” demesiyle, - “yoo ne alaka” deyip, olaya vakıf olmamız bir oldu, efendim burda öyle geldik, oturduk sipariş verelim olayı yokmuş, ne varmış kpıda tek tek bekleyeceksiniz, gelip garsonlar sizi tek tek kabul edecek ve onların gösterdiği masalara yerleştirecekmiş,  ama biz kestirmeden girip masamızı seçtiğimiz için onları o dertten kurtardık gerçi o suratlarındaki ifadeyle dertten mi kurtardık dert mi olduk bilmem ama , siz yine de öyle yapmayın pek hoşlarna gitmiyor.

Neyse, biz New York Cafe’nin tarihine değinelim biraz...

New York Palace, Budapeşte’nin mutlaka görülmesi gerekenler listesinde olan tarihi bir yer. Dev bina şu an bir otel olarak kullanılıyor ve giriş katında meşhur New York Cafe bulunuyor. Çok lüks bir kafe ve restoran. Şehrin en gözalıcı müze restoranlarından birisi. Ben müze diyorum, zira içeri girince; “Bir müzeye mi girdim acaba ben?” sorusu gelmişti hemen aklıma.

Giriş kısmı kafe olarak tasarlanan New York Sarayı, bugün Budapeşte’nin en lüks ve şık kafelerinden New York Cafe’ye (New York Kavehaz) ev sahipliği yapıyor. 19. yüzyılın sonunda Budapeşte’de popülerleşen kafe kültürünün etkisini taşıyan bu kafeyi sadece tasarımı için bile görmeye gelenler var. İlk açıldığı dönem Macaristan’ın en ünlü gazeteci ve yazarlarının uğrak noktası olan kafe, Budapeşte entelektüel yaşamının merkezi haline gelmiş. Kafe açılır açılmaz yazarlar ve gazeteciler tarafından çok tutulmuş. Anlatılanlara göre açılış günü kafenin anahtarlarını Danube’ye fırlatan Ferenc Molnar buranın 24 saat açık kalmasını istemiş. İnsanlar bu kafelere günlük olayları, politikayı ve hatta sanatı tartışmak için geliyormuş. 19. yüzyılın sonunda bu tarz kafeler Budapeşte’de oldukça popüler olmaya başlamış. Öyle ki bir ara 500’den fazlaymış sayıları.

Biz baya baya bu lüks yerde takılıp kural ihlali yapıp doğumgünümü de kutladıktan sonra hızımızı alamayıp biraz da sokak kültürünün yaşadıldığı mekanları keşfedelim dedik ve çok hoş bir yere gittik sokak lezzetleri, enerjik müzik, şen kahkahalar sokağı, buranın ruhu daha enerjikti ve ilerleyen saatlere rağmen her yer hala ışıl ışıldı. Ee bize de Budapeşte’nin her sokağında doğumgünü kutlamak nasip oldu diyebiliriz, hatta bi ara hiç tanımadığmız sevimliinsanlarla bile mum üfledik.

Tüm takma adlarının hakkını veren şehir kabimde yer edindin ve umarım yine yeniden buluşuruz.

@benim_gozumlegezelim

SOLOTÜRK Çanakkale semalarında gösteri uçuşu yaptı SOLOTÜRK Çanakkale semalarında gösteri uçuşu yaptı