Mecbur olmak kötü bir şey midir yoksa içinde gizli bir anlam mı vardır? Aidiyet duygusunun başka bir şekli midir mecbur olmak? Mecbur olunan kişi kendisine duyulan bu hisler karşısında onur mu duyar yoksa aşağılayıp basit mi görür karşısındakini? Attilâ İlhan’ın mecbur olduğu kişi ne yapmıştı bu zorundalık karşısında bilmiyoruz. Fakat kişisel zaaflara yenilerek alternatifsiz olduklarını görenler, kendilerine kilitli olan kişilerin ne yapsalar da yanlarından ayrılmayacaklarını düşünebilirler. Aslında bunun ne büyük bir yanılgı olduğunu umduklarını bulamadıklarında anlarlar. Mecbur olmak, kayıtsız şartsız teslim olmak değildir. Zorunda olan kişi kulağını, gözlerini ve hislerini şüpheli olduğu durumlara karşı kapatamaz. Kapattığını zannedersiniz… Evet, adınızı bir mıh gibi aklında tutuyordur. Fakat aklında tuttuğu başka şeyler de vardır. Onun önünden hırsız gibi kaçtığınız zamanları tutuyordur mesela… Ona yalan söylediğiniz anları tek tek not tutup akıl kütüphanesinin en ön rafında barındırıyordur. Mecbur olmak sadece beyindedir, davranışlarda tam tersi olabilir tabiî ki. Üstadın da söylediği gibi; sevmek korkulu hale geldiğinde mecburiyetin getirmesi beklenen davranışların yerini yorgunluk alır ve daha sonra da yalnızlık... Genelde “Ben sana mecburum bilemezsin” diye başlanır sözler zorunda olunan kişiye. Bilemezler gerçekten çünkü onlar, içlerini sadece bir kişiyle ısıtmıyorlardır. Onlar, geceleri başkalarına nöbetçilik yaparlar veyahut gündüzleri sessiz ve derinden kaçıp gittikleri başka bir hayat vardır. Bundan sonra da “Ben sana mecburum sen yoksun” diye sitem edilir kendisini biricik ilan eden tarafa. Gerçekten de yokturlar. Ne yana baksanız göremezsiniz onları. Korkulu bir rüyanın sonunda ya da karşıdan karşıya geçerken size doğru gelen bir arabanın klaksonunda yokturlar, gelmezler… En sonunda yokluk iyice anlaşılınca “Ben sana mecburum ama gitmek zorundayım” denir tek olduğunu düşünen tarafa. Baştan kabullenmezler elbette. Bir kere vazgeçilmezdirler ya hep öyle kalacakalarını zannederler. Onlar, tüm gidişlerine rağmen bizim orada öylece oturup eli kolu bağlı beklememizi isterler.Fakat kimse durduramaz boyun eğmek istemeyen kişiyi. Çünkü mecbur olmak insanın içinde, tutsak gibi yaşamak ise karakterinde saklıdır! BEN SANA MECBURUM Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu (Attilâ İlhan 11 Ekim 2005’te İstanbul’da vefat etti.)