Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmalarda Bayrağımızla ilgili şunları söylemektedir:

‘’Bayrak; Rengi şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehidimizin ta kendisi. Bu bayrağın dışında bayrak asla kabul etmeyiz ve bunun dışındakiler bizim nezdimizde paçavradır." 

Mithat Cemal Kuntay da ne güzel söylemiş: 

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır

Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. 

Arif Nihat Asya’nın gönüllerimizde taht kuran BAYRAK şiiri de şöyle:

Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!..

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım!

Seni selamlamadan uçan kuşun

Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...

Gölgende bana da, bana da yer ver !

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.

Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.

Kızıllığında ısındık,

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.

Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;

Barışın güvercini, savaşın kartalı...

Yüksek yerlerde açan çiçeğim;

Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:

Yeryüzünde yer beğen !

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim 

İşte Arif Nihat Asya’nın BAYRAK şiiri de bu…

Bayrak; Herhangi bir ülkeyi veya kurumu temsil eden “renkli kumaş” anlamına gelmektedir.

Bayrak; bir milletin, askeri birlik veya kuruluşların kabul ettiği özel işaret ve şekilleri taşıyan, ait olduğu topluluğun ayırt edici alameti olan, dalgalanacak biçimde göndere çekilen, renk ve biçimde özelleştirilmiş kumaş’tır.

Her ülkenin bağımsızlığını simgeleyen bir bayrağı vardır.

Genellikle uzun bir sopa veya direğin ucunda salınırlar.

Divan-ı Lügat’üt-Türk’te Bayrak; “Batrak” şeklinde geçer.

Daha sonra Bayrak adını almıştır.

“Batıraktan” yani “Batırmaktan” gelir.

Eski Türklerde toprağa saplanan, batırılan mızrağın üzerine hanedanlığı temsil eden renklerde kumaşlar ve ipler asılırdı.

Mızrağın ucuna da altın veya değerli madenlerden “kurt başı” gibi kağanlık alameti takılırdı.

“Toprağa batırılan mızrak” anlamındaki bayrak sözcüğü, zamanla “dalgalanan milli simge” ye dönüşmüştür.

Bir başka deyişle Bayrak; Bir ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü, birliğini konu eden semboller ve renklerden oluşan çeşitli sabit ölçekli olan semboldür.

Bayrak ilk Türk kavimlerinden bugüne kadar kullanıla gelmiştir.

Türk kavimleri arasında bayrağa “Perçem” ve “Beckem” denilirdi.

“Kutas, mumcuk, çalış” kelimeleri de bayrak karşılığı kullanılmıştı.

Yine eski Türklerde bayrak; batırılacak, saplanacak, mızrak ve süngü gibi bir silahın da adıdır.

Savaşlarda bu silahın ucuna bir ipek kumaş parçası takılırdı.

Oğuz Türkleri kırmızı ipekten yapılmış bayraklar kullanmışlar ve bunlara “perçem” adını vermişlerdi.

Karahanlılar turuncu renkteki ipekten yapılan bayraklar kullanırlar ve bunlara ’Tanuk” derlerdi.

Tarih boyunca Türk Devletleri çeşitli bayraklar kullanmışlardı.

Alparslan, Malazgirt Savaşı'nda üzerinde “Kelime-i Şahadet” yazılı bir bayrak kullanmıştı.

İlk Osmanlı Bayrağı’nın beyaz olduğu söylenmektedir.

Fatih Sultan Mehmet devrinde Yeniçeriler beyaz, Donanma Komutanlığı kırmızı bayrak taşımışlardı.

Osmanlılarda padişaha ait olan bayrak beyaz renkliydi.

Padişahların beyaz bayrak taşıması bir gelenek iken Fatih Sultan Mehmet’in kırmızı renkli bayrak da kullanıldığı söylenmektedir.

Osmanlı donanmasında kırmızı bayrak yanında yeşil bayrak da kullanılmıştı.

Barbaros Hayrettin başta olmak üzere meşhur denizcilerimizin hepsi yeşil bayrak kullanmışlardı.

Yeşil ve kırmızı renk “cihat sembolü” olarak uzun yıllar birlikte kullanılmıştı.

Bu bayrakların üzerinde genellikle Kelime-i Şahadet, Zülfikar resmi ve padişah tuğları yer almıştı.

Türklerde ay ve yıldız ilk defa 3. Selim devrinde bir arada kullanılmıştı.

Ancak buradaki yıldız 8 köşeliydi.

Türk bayrağının doğuşu bir efsaneye göre ; 1. Kosova Savaşı sonrasında savaşta şehit olan Türk askerlerinin kanının bir göl gibi toplanması sonucunda, Ay ve Yıldızın bu göl üzerinde yansıması ile oluştuğu kabul edilmektedir.

Türk bayrağının doğuşu ile ilgili efsaneler arasında en güçlü olanı budur çünkü savaş tarihinde Jüpiter ve Ay nadir olarak yan yana geldikleri bir dönemdedirler. 

1.Kosova Savaşı'nın meydana geldiği 28 Temmuz 1389 tarihinde, Kosova koordinatlarında gökyüzü cisimlerinin konumları incelendiğinde Ay ve yıldız olarak göle düşen yansımanın aslında Ay ve Jüpiter olabileceği ifade edilir. 

Böyle bir yansımayı bir kan gölünün üzerinde gördüğümüzü düşünecek olursak, bugünkü bayrağımızın görüntüsü ortaya çıkar. 

O tarihte ve koordinatta gece yarısı saatlerinde ayı arkanıza aldığınızda ve kan gölü üzerine düşen yansımaya baktığınızda Türk bayrağı ile bu görüntü arasında muazzam bir benzerlik olduğunu görebilme şansınız olabilirdi. 

Yuvarlak bir gezegen olarak bilinen Jüpiter’in yıldız gibi köşeli gözükmesi de Jüpiter’in gözle görülebilen 4 uydusundan kaynaklanmaktadır. 

Jüpiter’e basit bir teleskopla bakıldığında bu uydular gözükebilir ancak çıplak gözle bakıldığında ancak bir parıltı gözlemlenebilir. 

Güneş’in bir gezegene yansıması da Dünya’dan bakıldığında gezegenin yıldıza benzetilmesine neden olabilir. 

Uranüs gezegeni de o tarihlerde Jüpiter yakındır. Çıplak gözle gözükmesi çok zor olsa da Dünya'dan bakıldığında Jüpiter’e çok yakın küçük bir parıltı olarak gözükebilir ki bu da yıldız olarak görülen gök cisminin 5 köşeli olarak algılanmasına neden olur.

Türk Bayrağının doğuşuyla ilgili daha başka efsaneler de vardır.

Şanlı Al Bayrağımız bugünkü kesin şeklini 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı “Türk Bayrağı Kanunu” ile almıştır.

Hoşça kalınız.