Bugün Yunanistan sınırları içinde kalmış olan Batı Trakya, 1363 yılında fethedilişinden 1913 Balkan Savaşıyla elimizden çıkana kadar 549 yıl Osmanlı idaresinde kalmıştır. I.nci Murat zamanında dönemin önemli komutanlarından Gazi Evrenos Bey tarafından Batı Trakya toprakları Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yüzölçümü 8.758 km² olan Batı Trakya’da 150.000’i Müslüman ve Türk olmak üzere yaklaşık 400.000 kişi yaşamakta ve Türkler üzerinde asimilasyon politikaları ve siyasi baskılar halen devam etmektedir.(1)
Batı Trakya’da Türk illeri olan Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç olmak üzere üç vilayet yer almaktadır. Batı Trakya şehirlerinden Gümülcine, Dimetoka ve Ferecik’in tapu tahrir defterlerine göre; 1485-1519 yıllarında bölgede %89’unu Müslüman Türklerin oluşturduğu 38.750 kişi yaşıyordu.(2) 1920’li yıllarda ise 385.072 kişi yaşayan bölgenin %74’ünü Türkler oluşturu- yordu. Yunanistan’ın 1829’da Osmanlı-Rus savaşı sonunda Mora’da 30.000 Müslüman ve Türk’ü soykırımla yokederek bağımsızlığını ilan etmesi ile başlayan sorunlar günümüze kadar devam etmiştir.
O tarihten itibaren topraklarını genişletmek ve bölgenin yerli halkı olan Türkleri yurtlarından çıkarmak amacıyla yapmış olduğu sistematik eritme politikalarını sürdürmüşlerdir. AB üyesi olan Yunanistan, uluslararası mahkeme kararlarına rağmen bu tutumundan vazgeçmemekte ve yargı kararlarını tanımamaktadır.
Cunta döneminde, Lozan anlaşmasında azınlıkların etnik değil de dini olarak tanımlamalarını gerekçe göstererek ülkesinde resmi olarak etnik azınlık bulunmadığını iddia etmiş, Batı Trakya Türklerini Müslüman azınlık olarak tanımlamıştır. Bu nedenle adında Türk bulunan dernekleri kapatıp, yenisinin kurulmasına izin vermemekte, Türk okulları faaliyetlerini Müslüman azınlık olarak sürdürebilmektedir. Eğitim sorunları devam etmekte, hakları olan kendi müftülerini seçme ve vakıf mallarını idarede sıkıntılar yaşamaktadırlar. Azınlığın kendilerini ısrarla Türk olarak ifade etmesine rağmen Yunan devleti onları Pomak, Türk, Çingene olarak bölmeye çalışmaktadır.
Irkçı bir parti olan “Altın şafak” kin ve nefret içinde düşmanlık yaparken “göçmenlerden sabun, derilerinden abajur yapacağını” söyleyebilmektedir.
Yunanistan, yetersiz öğrenci bahanesiyle azınlık okullarını kapatmakta, ulaşım sorunu bulunan köylerdeki Türk öğrencilerin eğitimsiz kalmasına sebep olmaktadır. Son olarak Eğitim Bakanlığı, Azınlık Eğitimi Koordinatörlüğü’nü Eyalet İlk ve Ortaöğretim Müdürlüğü’ne bağlayarak azınlık eğitim sistemiyle ilgili soru işaretleri yaratmıştır.
Batı Trakya Türk azınlık eğitimi statüsünün son 40 yıl içinde sürekli biçimde tahrif edildiğini belirten Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği Başkanı Sami Toraman Azınlık eğitimini belirleyen temel birkaç unsur olduğunu anlatarak: “Bunların başında tabii ki Lozan Antlaşması gelmektedir. Ayrıca Türk – Yunan kültür anlaşmaları ve protokolleriyle azınlık eğitimiyla alakalı çıkartılan bazı kanunlar var. Fakat bugüne kadar Lozan Antlaşması’na ve azınlığa rağmen, azınlığın aleyhine birçok kanun ve kararname hayata geçirildi. Bunlar Lozan’a rağmen yapıldı. Bize göre azınlık eğitimiyle ilgili yasal düzenlemelerin kırılma noktası 1977 yılında çıkartılan 694 ve 695 sayılı yasalardır. Bu iki yasa azınlık eğitimine büyük darbe vurmuştur. Bu yasal düzenlemeler azınlık okullarındaki encümen heyetlerinin elinden öğretmen belirleme yetkisini almıştır. O zaman azınlık Cunta döneminden hemen sonra yapılan bu müdahalelere ses çıkartamadı. Azınlık eğitiminin özerkliği bugüne kadar parça parça alınmışsa, bu son kararla bu süreç tamamlanıyor. Hiç kimse azınlık eğitiminin özerk yapısının yıllar içinde darbe yediğini ve bunun hala devam ettiğini inkar edemez. Ben bunun burada duracağına da inanmıyorum. Azınlık eğitiminin statüsü uluslararası anlaşmalarla belirleniyor. Bu statüye ve azınlık eğitiminin özerk yapısına aykırı tüm işlemler ve düzenlemeler, uluslararası hukuka karşı yapılmış demektir.”
KAYNAK……………………:
(1) Ramazan Özey, Türk Dünyası, “Yunanistan Türkleri,” İstanbul 1997, s. 317
(2) Ramazan Özey, A.g.e., s. 318