Atatürk “bağımsızlık benim karakterimdir” derken Türk ulusunun karakterini dile getirmekteydi. “Ya istiklâl, ya ölüm” derken de bağımsızlık için yapabileceklerinin son çizgisini dünyaya duyuruyordu. “Yurtta barış, dünyada barış” derken, barışı ancak bağımsız bir devletin icra edebileceğini bilen bir kişi olarak, “muradım bağımsızlıktır” diye ekliyordu. Bizde, 1963’den bu yana kendi kendini idare etmek zorunda bırakılmış Kıbrıs Türk halkı, Rum’un kulu kölesi olmamak için vermiş olduğu mücadeleyi, katlanmış olduğu mahrumiyetleri, çekmiş olduğu cefayı, vermiş olduğu şehitleri unutarak 1983’de elde etmiş olduğu bağımsızlığının kıymetini biliyor mu ? Bu sorunun cevabı kuşkusuz “bilen de var, bilmeyen de”dir. Ancak Annan Planına evet demek suretiyle “ayrı egemenlikten, ayrı devletten vazgeçebileceğimizi ve Tek Halk içinde Türk toplumu olmayı kabul ettiğimizi” dünyaya duyurduktan sonra, yaptığımız hatayı anlayarak uzlaşma için “Devlet ve sadece devlet- Türkiye’nin Garantisinde KKTC” çizgisinde kararlı olduğumuzu dünyaya anlatabildik mi? Bu çizgiyi korumadığımız takdirde Rumlarla “eşitliğimizi, egemenliğimizi içeren” kalıcı bir anlaşma yapmanın mümkün olmadığını kaç kişimiz bilmektedir? Bu sorulara inanarak gerçekçi cevaplar verebilmek için Rum liderliğinin “Kıbrıs’ı Yunan yapmanın ötesinde bir hedefi olmadığını” her yaşta insanımızın bilmesi gerekmektedir. Her yaşta insanımızın Rum liderliğinin 1960’da zorla kabûl ettiği ortaklık devletini “Enosis’e sıçrama tahtası” olarak kullanmak niyetiyle kabul ettiğini ve bu güne kadar bu niyetten zerre kadar vazgeçmediğini bilmesi ve Rumların karşısında kendi hakkını, statüsünü ve geleceğini ona göre müdafaa etmesi kaçınılmazdır. 1959 Şubat’ında Makarios’la Londra konferansındaydık. Konferansa ne imzalanacağını bilerek katılmaktaydık. Konferans imza merasimi içindi. Makarios müzakere açmak istedi. Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun müdahalesi ile Konferans kopmadı, ertesi güne ertelendi. Makarios’a düşünmek fırsatı verilmek istendi. Ertesi gün Makarios anlaşmayı imzaladı. Makarios bunu niye yapmıştı? İleride “bu anlaşmalar bana zorla kabul ettirildi” demek için. Yunanistan’ın Dış İşleri Bakanı Averoff da kendisini “Enosis’ten vazgeçti” diye eleştiren muhaliflerine 11 Mart 1957’de Parlamentoda “Eleştirilmesi gereken bağımsızlığın Enosis’e geçmek için geçici bir süre olduğunu göremeyenlerdir” diyor ve Enosis’e bağımsızlıktan daha kolay gidileceğini duyuruyordu. Makarios ise Kıbrıs’ta ayni görüşteydi. Bu nedenle İç İşleri Bakanlığına EOKA’nın vurucu kuvveti Yorgacis’i getirerek, onun başkanlığında Akritas planını organize etmiş, halkı silâhlamış ve 1963 saldırısına ışık yakmıştı. Anayasayı değiştirme teşebbüsü sadece bir kandırmacaydı. Akritas planında da “Enosis istediğimizi başlangıçta söylemeyelim. Self determinasyon üzerinde duralım” diyorlardı. Halâ “tam bağımsız devlet” maskesi altında tek halk, tek devlet, üniter devlet, azınlık-çoğunluk”hikâyeleri ile ayni çizgidedirler. Biz, sanki bu insanlarla müzakere yolu ile dengeli ve kalıcı bir hâl çaresi bulunabilecekmiş gibi, dünyaya kırmızı çizgimizi duyurmaktan ve “bağımsızlığımız kutsaldır; bağımsızlığını 23 yıl yaşatmış bir halkın bundan vazgeçmesini nasıl beklersiniz?” demekten kaçınmaktayız. AB bizimle resmen alay etmektedir. AB’nin bizimle ilgisi ve ilişkisi “meşru hükümete bağlanmak için çırpınan, egemen bir halk olduğunu savunmaktan vazgeçip tek halk içinde toplum olduğunu kabul eden” bir azınlık olmayı kabul ettiğimiz inancına dayanmaktadır. Brüksel’e gidip gelen heyetler, ve burada “bayrak sancak gösterilmesin” şartı ile “toplum makamlarını” ziyaret edenler bizim Türk Garantilerinden de vazgeçerek Rum’a yamalanmamızı beklemektedirler. Kıbrıs meselesinin hallini bu şekilde değerlendirmektedirler. “İşler iyi gidiyor” diyenler ya bu değerlendirmeyi yapmaktan aciz olanlardır, ya da bu gerçekleri bildikleri halde “ver kurtul” siyasetini uygulayanlar ve her iki halde de “bağımsızlık karakterimdir” deyiminin manasını bilmeyenlerdir.