Cumhurbaşkanı Erdoğan -BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed arasındaki görüşmenin yankıları devam ediyor. İki ülke arasında doğrudan yatırımları kapsayan anlaşmalar imzalandı. Yatırım anlaşmaları teknoloji, ulaşım, sağlık ,finans, enerji, petrokimya gibi kapsamlı alanları oluşturuyor.

Yatırım iş birliği anlaşmalarının yanı sıra uzun süredir etkili ilişki kurmayan iki ülke liderinin görüşmesinin sebep ve sonuçları çokça tartışıldı. Çoğu zaman BAE ve Türkiye, Ortadoğu dünyasının vizyonları çelişen iki rakibi olarak analiz ediliyor ve uluslararası birçok kara hamle arkasında birbirlerini hedef gösteriyordu.

Her şeyden önce bu iki ülkenin bu raddeden şimdi anlaşma düzeyine geçiş hikayesine bakmamız gerekiyor. Görüşme ile ilgili “15 Temmuz Finansörü ile Yeniden İş Birliği”, “Artışa Geçen Dolara BAE Can Yeleği Oldu” başlıklarını, yakın tarihte Ortadoğu’daki yanlış politikaların üstünü kapatan yorumları ve görmezden gelip hala yol alabilmemize engel olacak beğeni kasma haberlerini yeterince okuyup zaman kaybettiysek, şimdi perde arkasındaki gerçeklere odaklanalım.

BAE ve Türkiye ilişkisi yakın zamanda Türkiye’nin Müslüman Kardeşlere olan tavrı ile yumuşama evresine geçmişti. Geçtiğimiz ekim ayında BAE Devlet Başkanı’nın diplomatik danışmanı Gargaş, , “Türkiye’nin son dönemde Mısır, Müslüman Kardeşler, Suudi Arabistan ve diğerleriyle olan ilişkilerini gözden geçirmesini çok hoş karşıladık. Bizim için de ara yolu bulup, ulaşmamız çok önemli” açıklamalarında bulunmuştu.

Doların artışının ekonomik sıkıntı yaratmasındaki payı ve bu sebeple mali destek ilişkilerin güçlendirilme isteği elbette çok açık. Ön planda finansal krizin sunulması şu an gündemin sıcak tutulmasında çok önemli. Ancak tabloya geniş baktığımızda dünyada olduğu iddia edilen Türkiye’nin yalnızlaştığı algısı, asıl kendini Ortadoğu’da gösterdiği için şimdi biraz da artık yanlış ve getirisi olmayan politikaları düzeltmek için yapılan manevralar olarak değerlendirmeliyiz.

Arap Baharı trajedisi yaşayan ülkeler tarafından o dönemlerde model olarak kabul edilen Türkiye, son zamanlarda bu etkisini kaybetmeye başladı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfının (TESEV)’in 2012 de devrimin hemen ardından Arap dünyasında yaptığı araştırma raporuna göre Türkiye bölgede en çok sempati duyulan ülke olarak görülüyordu.

 Bölge dışı ülkeler ve uluslararası kurumların bölgede barışı sağlaması konusunda olumlu rol oynadığı Arap ülkeleri tarafından kabul edilen Türkiye, katılımcıların yüzde 71 oranıyla “bölgede daha fazla rol oynamalı” desteği ile ön plana çıkıyordu.

 Barışı Ortadoğu ya getirme sürecinde uluslararası kurumlarla olan iletişimi ile bu görevi gerçekleştirdiğini söylemek mümkün. Ancak Arap dünyasının ekonomik kalkınmaya doğru istikrarlı bir şekilde ilerlemesine yardım eden bir Türkiye rolünden, kendi finansal krizini yönetemeyen bir role bürünmesi sebebiyle günümüz şartlarında bu etkiyi taşıyamadığını da söylemek lazım.

Ayrıca Ortadoğu’nun Türkiye’den sonra sempati duyulan ülkesi BAE ile geçmiş gerilimli ilişkilerini, mali iş birliğini kuvvetlendirme amacıyla,  krizinin acil çıkış reçetesi algısında uluslararası kamuoyuna çerçeveletilerek sunulması, Ortadoğu politikasında ve kendi iç politikasında bir yerde yanlışlık yaptığının da göstergesi olarak önümüze çıkıyor.

Müslüman Kardeşler Sarmalı  

2021 Eylül ayında edinilen bilgilere göre Müslüman Kardeşlerin Türkiye’nin emri doğrultusunda bazı merkezlerinin kapatılması emri verilmişti. Bu girişim Arap dünya başta Mısır ve BAE olmak üzere ses buldu ve üzerine bugün gerçekleşen yakınlaşmanın sebebi gün yüzüne çıktı.

Müslüman Kardeşler sarmalında özellikle Mısır ile olan ilişkiler 2013’ten bu yana Türkiye’nin aldığı tutum nedeniyle sekteye uğramıştı. Körfez ülkeleriyle denge konusunda Mısır ile ve bağlantılı olarak BAE ile ilişkileri gergin havaya sokmuştu.

Tunus ve Mısır’da Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesiyle Türkiye Suriye’de de aynı şekilde Müslüman Kardeşlerin ılımlı İslam politikası uygulaması şartıyla desteklemek istedi. Ancak bu politika kurumsal dış politikaya hayli zarar verdi.

Hem Türkiye Mısır muhaliflerinin meskeni haline geldi , dış imaj olarak muhaliflere destek veren bir ülke görüntüsü çizildi hem de BAE ve eksenindeki Körfez ülkeleri Müslüman Kardeşlerin öne çıkarılmasından Türkiye’yi sorumlu tutmuş oldu.

Sonuç olarak Türkiye Arap dünyasından elde ettiği beklentiyi karşılamadı ve kurumsal Ortadoğu dış politikası zarar gördü.

Şimdi bu hata Ortadoğu’da normalleşme adımları ile düzene sokulmaya çalışıyor sebebi her ne kadar şu an için bir finansal çıkış reçetesi olarak gözükse de amaç aslında Doğu Akdeniz ve Libya konusunda unutulan ve batı güdümüne bırakılan Ortadoğu’nun idolünü yeniden canlandırma hamleleri olarak görmek isteriz.

Özellikle Suriye rejimi ile de atılacak bu yönlü normalleşme adımları Türkiye’ye,  geçen 11 senenin hezimetini pozitife çevirecek bir konuma getireceği kuşkusuzdur.

Bu durum kolay olmamakla birlikte ancak profesyonellikten öte diplomasi ile gerçekleşmesi mümkün olabilir. Mısır, BAE, Yunanistan, GKRY ve Fransa’nın Doğu Akdeniz’de oluşturduğu cephe ve ortak mesajları karşısında ivedilikle güvenilir ilişkiler temelini oluşturmak gerekiyor.

Dünyada olmasa da Ortadoğu’daki Türkiye’nin yalnızlaştırılmasını fırsat bilen batı güçlerinin geçmiş ölü zamanda göstermiş olduğu diplomasi maceralarını çöpe atacak hamleleri ilmek ilmek işlemek ve göstergeleri pozitife çevirmek için daha ne kadar beklemek gerekiyor?

Sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.