Atatürk ve arkadaşları, zorlu bir yolculuktan sonra 2 Eylül 1919 Salı günü akşamüstü Sivas’a vardı. Onları coşkulu bir kalabalık karşıladı. Sivas’a beş kilometre kala çadırlar kurulmuştu. Sivaslılar, Atatürk ve arkadaşlarını burada karşılayarak kurtuluş umuduna umut kattılar. Bu umut, büyük bir inanca ve kararlılığa dönüştü. Mustafa Kemal ve yanındakiler, karşılayıcıları ve onların coşkularını bir kilometre uzaktan görmüşlerdi.

“…Şeyh Fevzi Efendi’ye, hep tasavvuftan, tarikattan bahsedecek değildim ya latife olsun diye:

-Efendi Hazretleri, bu kalabalığı pek beğenmedim. Bizi tevkif için olmasın?

Dedim. Şeyh Fevzi Efendi Hazretleri:

-Latife latif olmak gerek evlat…

Dedikten sonra ilave etti:

-Fakiriniz çok mesudum. Bu kalabalık bir nişanei sürurdur. Halk tezahüratla Paşamızı beklemektedir. Bu kadar kalabalıkla, meydanı dolduran atlar, arabalar, çadırlar, davul ve zurnalarla Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tevkif değil, ancak istikbal olunabilir. Bunu fâli hayır addettim. İnşallahü tealâ bütün işlerimizde muvaffakıyet rehberimiz olacaktır. ((Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara, İkinci Baskı: 1986, s. 204)” Görüldüğü gibi Sivas’a Atatürk’le gelenler, halkın coşkusundan çok mutludur. Bu durum hem Kemal Paşa’yı hem yanındakileri hem de halkı daha da yüreklendirir. Onların içi, umutla dolar.

Mustafa Kemal Paşa’nın otomobili kalabalığa yaklaşınca herkes birbiriyle yarışırcasına koştu kurtarıcılarına doğru. Halk; “Hoş geldiniz, safa geldiniz.” sözleriyle Kemal Paşa’yı, bağırlarına basıyordu. Birçoğu onun elini öpüyor, bazıları da ellerini sıkıyordu. Paşa, halkın isteklerine karşı koymuyor, büyük bir alçak gönüllülükle onların sevgi gösterilerine yanıt vermeye çalışıyordu. Alkış tufanı içinde yola koyuldular. Güneş battıktan sonra Sivas’a vardılar sonunda. Yurttaşlarımız ana caddenin iki yanına yığılmış, Atatürk’ü karşılıyordu coşkuyla.

Kemal Paşa ve beraberindekiler, doğruca liseye gittiler. Vali Reşit Paşa okulun kapısında onları karşıladı “Hoş geldiniz.” dedi ve ayrıldı. Konuklar, odalarına yerleşip biraz dinlendikten sonra yemeğe gittiler.

“Mustafa Kemal Paşa valinin bu hareket tavına bir ‘mim’ koymuştu. Yemeğe gelmeden:

-Diplomat vali. Şehir dışında bizi karşılasa işine elvermeyecek. Mektep kapısına gelmese bizi gücendirecek, ne yapsın?

Diyor ve… ilave ediyor:

-Haksız değil. Henüz bizim mi, İstanbul’un mu ağır basacağımızı kestiremiyor. (Aynı yapıt, s. 205)”

Yemekten sonra Mazhar Müfit Bey’le yalnız kaldığında yine vali konusunu açar Paşa:

“-Mütereddit olmasına rağmen, Reşit Paşa’nın daha çok bize taraftar olduğunu hissediyorum.

Dedi. Paşa’yı temin ettim:

-Reşit Paşa’yı Rumeli’nden ve yakından tanıyorum. İttihad ve Terakkinin faaliyete geçmesi sırasında kendisi Serez mutasarrıfı idi. Sultan Abdülhamid’e ilk telgrafı o çekmiştir. Bizden ayrılacağını ummam.

Dedim. Paşa da:

-Bakalım, göreceğiz.

Demekle iktifa etti. Paşa, yemekteyken bir ara Reşit Paşa’ya sordu:

-Mösyö Brüno nerede? Bizi tevkif için tertibat almakla mı, yoksa Sivas’ı istila ve işgal için ordu celbi ile mi meşgul?

Reşit Paşa, herhalde biraz üzülerek:

-Malatya’ya doğru firar ile meşgul.

Diyerek cevabını tamamladı:

-Erzurum’dan hareketinizi işittikten sonra, jandarmayı teftiş edeceğini söyleyerek Malatya’ya gitti.

Mustafa Kemal Paşa tılsımlı gözlerini Erzurum arkadaşlarının gözlerinde gezdirerek:

-Binbaşı Brüno, belki bir gün Sivas’a gelmek için bizden müsaade dahi istemeyi düşünecektir. Ve hatta bizden olduğunu iddia ve ispata çalışacaktır.

Dedi. Bu, Paşa tarafından belki Brüno için, belki: ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla…’ kabilinden söylenmiş bir sözdü! (Aynı yapıt, s. 205)”

Kemal Paşa ve arkadaşları çok yorgundu. Dinlenmeleri gerekiyordu. Bu nedenle yemekten sonra odalarına çekilip uyudular. Yapacak çok işleri vardı. Sivaslıları coşkusu onları çok mutlu etmiş, fazlasıyla umutlandırmıştı.

Atatürk, her geçen önlerine çıkan engelleri bir bir aşıyordu. Engeller aşıldıkça kurtuluşa daha çok yaklaşılıyordu. O, ülkemizi doğudan batıya doğru aydınlatan bir güneşti. Hem de sonsuzluğa göçtükten sonra da ışığı artarak parlayan bir güneş…

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       18 Kasım 2024