İnsan fıtratında var olan sevgi konusunun en üst basamağı aşka dair tarih boyunca sayısız güzel sözler sarf edilmiştir.
Ancak bütün bunlara rağmen hâlâ aşkın layık olduğu yerini bulmuş, anlaşılmış, hak ettiği değeri görmüş olduğunu söyleyebilmek, bazı istisnalar haricinde bir hayli zordur.
İstisna diyoruz elbette aşkın hakikatine ermiş kimseler vardır ama sayıları itibariyle çok azdırlar...
Bizim kastımız bütün insanlık açısından anlaşılmamış olması ve yaşanmamasıdır.
Eğer biz aşkı doğru anlayabilmiş olabilseydik her halde bu gün içinde bulunduğumuz sıkıntılardan kurtulmuş olup, saadet içinde yaşama şansına sahip olabilirdik.
Evliliklerin iyi yürümemesinin ve çabucak yıpranarak bozulmasının sebebi, erkeğinde kadınında olaya sevgi ve aşk noktasından değil de önce arzu ve geçici bir takım hevesler ile yaklaşmalarından yanlış bakışları, hislerine yenilmelerinden ve evlilik müessesesini akıl mantık ve gerçek sevgi üzerine bina edemeyişlerinden kaynaklanmaktadır.
Evlilik müessesesinin icabettirdiği mesuliyetten bihaber yola çıkıyor olmalarından dolayı gerçekle yüz yüze geldikleri andan itibaren sıkıntıları başlamaktadır.
Bir diğer önemli hususta evlilik öncesi flört döneminde taraflar birbirlerine abartılı yaklaşmakta, yanıltıcı bilgilerle birbirlerini resmen aldatmaktadırlar.
Her ikisi de kendilerini olduklarından farklı tanıtmak suretiyle büyük bir hataya düşmekte ve kısa bir zaman sonra hataları açığa çıkarak elbette iyi niyetlerle kurdukları küçük planların ve küçük hesapların esiri olmak durumunda kalmaktadırlar.
Özellikle sevmek ve âşık olmak duygusunun esaslarından bihaber olan gençler ( ki biz genelde de bunun böyle olduğuna inanıyoruz ) birbirlerini bu mevzuda da yanıltmakta ve hatta aldatmaktadırlar.
Bu fevkalade özel ve güzel duyguyu geçici heveslerle karıştırarak, belli bir denemeden geçirmeden, bu konuyu iyice etüt etmeden, bir birlerini çok sevdiklerini sanarak hataya düşmektedirler. Çünkü sevgiyi içinde barındırdığı beğenmek, hoş bulmak, güzel bulmak ve cinsel manada arzulamak duygularıyla iyice karıştırarak hataya düşmekte ve kendileriyle beraber çevrelerini de yanıltmaktadırlar.
Birçok kimse zamanla oluşan samimi hava içinde şakalaşmalar vesaireler yoluyla alışkanlıkların da tesiriyle karşı cinsten olan muhatabını aşkla sevdiğini zannetmektedir.
Fakat ortada gerçek manada bir aşkın olmadığını fark ettiklerinde iş işten çoktan geçmiş olmaktadır.
Daha önce birbirlerine kur yaparken takındıkları maskeler artık düşmüş her ikisininde gerçek yüzü ortaya çıkmış olduğundan kendilerine geldiklerinde artık dönüşü olmayan bir yola girmiş olmaktadırlar.
İşte ondan sonrasını devam ettirip ettirememek arasında çetin bir mücadele başlar ki her ikisini de çok kısa bir zamanda yıpratır, onlar için hayat artık çekilmez olur.
Son yıllarda sık rastlanılan boşanmalar terk edip kaçmalar, ihanetler, tatminsizlikleri dolayısıyla içine düştükleri arayışlar ve hatalarını telafi etmeye çalışmalar hep sıkıntı, hüzün hicran getirmektedir.
Devam ettirerek yaptıkları yanlışı kabullenmek durumunda kalanları ise birbirlerine bağlayansa hayat şartları ya ekonomik olarak içine girdikleri rahatlığı terk edememek, ya da ekonomik olarak karşılarına çıkan problemleri çözememekten kaynaklanmaktadır.
Gelenekçi davranarak “nasılsa oldu nereye kadar giderse götürelim gitsin” düşüncesiyle birbirlerine yaslanabilen veya bu arada meydana gelen çocukların hatırı için devam edenlerin varlığı ve çokluğu malumdur.
Şüphesiz ki bazı hatalar veya yanlışlar bazen doğru neticeler verebilir.
Bu durum “iyi ki olmuş” dedirtebilir.
Evlilik bağlarının sağlam temeller üzerine oturması her iki taraf için de fevkalade faydalı neticeler verir.
İyi bir eş, diğer eşin yapmaya çalıştığı işte daima muvaffak olmasını temin eder.
Pek sık söylenen bir sözü bu vesileyle hatırlamış olmalıyız “her başarılı erkeğin arkasında iyi bir kadın vardır”
Devam edecek…