Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Devlet Bakanlıkları yapmış ve halen Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan bir kişi ‘önde gelen devlet adamı’ şeklinde tanımlanır. Bülent Arınç da yıllardır bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olmuş, bazı zamanlarda ‘olağan dışı’ çıkışlar yapan ilginç bir siyasi profil olduğu kadar devletin çok önemli kademelerinde görev almıştır. Gezi kalkışmacıları için, ‘Masumane istekleri var’ diyen de, 17-25 Aralık kumpaslarının kuramcısı FETÖ’yü perdeleme amaçlı olarak ‘Cemaat değil, camia diyelim’ önerisini getiren de Bülent ağabeydi. Gülen yapısına son raddeye kadar siper olduktan sonra 15 Temmuz harekâtı başarısız olup maskeler düşünce ‘Cumhurbaşkanını da kapsayacak bir ifade kurgusuyla’ bana ahmak diyebilirsiniz, cümlesiyle aslında devlet erkânına hakaret eden de yine zat-ı alileriydi!

**

Arınç geçen hafta katıldığı televizyon programında da ‘olağanüstü süreçten geçen’ devleti töhmet altında bırakacak ağırlıkta sözler sarf etti. Söylediklerinin iç siyasette oluşturacağı dalga etkisi bir yana, her cenahtan Türkiye’yi köşeye sıkıştırma azminde olan ve bu hususta siyasilerden malzeme temin etmeyi amaçlayan uluslararası teşkilatlara da pas atmış, koz vermiş oldu.

**

Demirtaş’ın terör örgütü PKK’ya verdiği destek saklı gizli değil. Vakti zamanında “Biz PKK’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. PKK’yı hükümetin ve devletin tanımladığı gibi de tanımlamak zorunda değiliz” diyen oydu. Üstelik “Kürt halkı yüz yıldır devlet terörüne maruz kalıyor. PKK, bu devlet terörüne tepki olarak ortaya çıkmış bir şiddet örgütüdür” diyerek Türkiye Cumhuriyetinin bütün tarihini de karalamıştı.

“Türkiye’nin Almanya gibi bölgesel bir sisteme geçmesinin bu sistem içerisinde Kürtlerin kendi bölgelerine sahip olmasını istiyoruz” demekle kalmayıp; “Biz Türkiye’nin doğusunun Kürtlere verilmesini ve geri kalanının merkezden yönetilmesini de istemiyoruz. Türkiye’nin her tarafında Kürtler ve Türkler birlikte yaşıyor. En büyük Kürt kenti İstanbul’dur” şeklinde sözler sarf eden de Demirtaş’tan başkası değildi.

Mardin'deki bir konuşmasında “Biz daha önder Apo'nun heykelini dikeceğiz heykelini" diye haykırma cüretini gösteren de; Arınç’ın ‘kitabından çok etkilendiğini söylediği’ Demirtaş’ın ta kendisiydi.

2015’te hendek ve barikatlar kurup Mardin, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve Muş’ta sözde özerklik ilan eden PKK’lı teröristlere karşı başlatılan askeri operasyonlar üzerinde bölgeye giden Demirtaş’ın güvenlik güçlerini engelleme çabalarını ve teröristlere dizdiği övgüleri kim nasıl unutur?

O dönemde Demirtaş’ın çağrısıyla başlayan terör eylemleri Türkiye’yi yangın yerine çevirmiş, 35 ili kapsayacak şekilde, tam 131 yerleşim yerinde olaylar çıkarılmıştı. 53 kişinin hunharca katledildiği, 326’sı kolluk görevlisi olmak üzere toplam 761 vatandaşımızın yaralandığı, 197 okulun yakıldığı, 269 kamu binasının tahrip edilerek devlete milyarlarca lira zarar verildiği, bin 731 ev ve işyerinin yağmalandığı, bini aşkı devlet ve şahıs aracının yakılarak kullanılamaz hale getirildiği olayları dönemin üst düzey bir devlet görevlisi nasıl hatırlamaz?

**

“Selahattin Demirtaş'ı tanımak veya onu yargılamak için onun yazdığı 'Devran' isminde kitap var. Ne olur onu alıp okuyun” demek de neyin nesi? Bu nasıl bir reklam, nasıl bir tanıtımdır? ‘Yaptıklarına değil yazdıklarına bakın’ demenin tercümesi değil mi bu?

**

Daha önce FETÖ’cülerle ilgili Kanun Hükmünde Kararnameleri ağır dille eleştirip, ‘Maaşını kararname mağdurlarına yardım için dağıttığını beyan eden Bülent ağabey söylemleriyle adeta kamu vicdanını yaralamayı kendine görev edinmenin de ötesine geçti!

**

Arınç’ın sözlerinin hemen ertesinde muhalefet ‘Bu sözler Cumhurbaşkanından habersiz sarf edilemez’ algısını oluşturmaya başlamıştı ki, önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ardından bizatihi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘söylenenlerin kabul edilemez olduğunu’ bütün açıklığıyla izah ve ifade etti.

Fakat gerek AK Parti çevrelerinde gerekse diğer siyasi çevrelerde Arınç’ın “Toplumun hassasiyetlerini kaşıyan eylem ve söylemlerine rağmen’ Cumhurbaşkanlığı kadrolarında bulunması ciddi rahatsızlık oluşturuyor.

**

**

CHP’Lİ ÇEVİKÖZ: 

S 400’LER PASİFİZE EDİLMELİ, 

MARAŞ AÇILMAMALI

CHP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, Amerikan Alman Marshall Fonu (GMF) adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği panelde Türk-Amerikan ilişkilerinde 2003’ten sonra, ‘yani AK Parti iktidarıyla birlikte’ pek çok ciddi zorluğun yaşandığını, bu dönemde AK Parti iktidarı sayesinde Türk dış politikasının tarafsızlık, öngörülebilirlik ve güvenilirlik unsurlarını kaybettiğini iddia etti.

Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin Libya’ya silah ambargosunu içeren kararına uymamakla eleştirildiğine vurgu yapan Çeviköz, AK Parti’nin siyasi İslam’ı Türk dış politikasına soktuğu şikâyetinde bulundu.

Rusya’dan satın alınan S-400 füzelerinin ‘aktif edilmeme’ seçeneğinin AK Parti döneminde gündeme gelmemesi halinde, ‘CHP'nin liderlik edeceği bir sonraki hükümetin gündemine kesinlikle geleceği’ sözünü de veren Çeviköz, Kıbrıs’ta kapalı kent Maraş’ın kısmi şekilde yeniden açılmasını desteklemediklerini ve bunun BM Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı olduğunu söyledi. 

‘AK Parti iktidarının Kürtler'i sürekli PKK terörüyle ilişkilendirdiği’ suçlamasını yönelten Çeviköz, ‘sözde’ kürt sorunun çözümünün Türkiye'ye dışarıdan empoze edilmesi ihtimalinden endişeli olduğunu söyledi. Türkiye'nin 2018 Soçi Anlaşması'nda verdiği yükümlülüklere uymadığı için Şubat ayında İdlib'te çok sayıda can kaybı yaşadığını iddiası da Çeviköz’ün bir başka marifetiydi.

Nerdeyse her satırı Türkiye’yi karalama ve şikâyet anlamı taşıyan konuşmasında Çeviköz Amerika’nın yeni Başkanı Biden’a adeta ‘Türkiye’ye demokrasi dayatması’ yapması tavsiyesinde bulundu. “Biden yönetiminden ilk beklentimiz hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, yargı sisteminin siyasetten arındırılmasına, güçler ayrılığına, demokratik reformlara, medya, ifade, toplanma özgürlüğü gibi tüm temel hak ve özgürlüklere çok güçlü bir vurgu yapması” diyen Çeviköz CHP’nin dış siyaset projesini dile getirmiş oldu.

**