SEVGÜL EROĞLU

35 yıl önce İstanbul Üniversitesi kanalıyla arkeolog bir arkadaşımın peşine takılıp, aralarında  Amerikalıların da bulunduğu kazı çalışmalarına katıldığım da buranın bu denli kıymetli olduğundan haberim var mıydı… hatırlamıyorum.

Çok genç ve hayata tecrübesizdim. 

Benimki sanki daha çok gizemin peşinden koşma, arkeoloji mesleğinin  nasıl bir yol izlediğini öğrenme merakı, ve tabii ki içimizde ki  yabancı insan merakı…

(Bu merak hep sarı ırkaydı fanfin eder dururduk blondi görünce. Hangi ara kara çarşaflar kara gözler kara kafalar aramıza girip bizi ötelemeye başladılar bilmem. Durum  gerçekten çok üzücü halde)

O dönemde kazılar Athena Tapınağında özellikle de nekropol bölgesinde yoğunlaşmıştı. Arkeologlar sıcakta tüm gün çalışıp gece uzun bir masada sohbet muhabbet yemeklerini yeyip sonra da çadırlarına çekilip  yatarlar alkol de alsalar sabah güneş doğmadan kazı yerinde, ellerinde ki fırçayla toprağı eşeleyip saatlerce çıkan parçaları temizleyip ayırırlardı.

Çok havalı görünen arkeolog terimi, anladım ki sabır isteyen ve çok sevilmezse angarya gelebilen bir meslekti.

Onları çok taktir ediyorum. 

Bizlere tarih sayfalarını açıp geçmişimizi anlatmak için çok çabalıyorlar ve yıllarca süren bir emeği bize aktarıyorlar.

Çok zor bir icraatı gerçekleştiriyorlar. Buradan hepsine minnetle teşekkür ve sevgilerimi yolluyorum …

Evet yıllar sonra yine bir çadır - ilk çadırda kalışım yine bu topraklardaydı- kampında bu mistik coğrafyada Athena ile buluşma fırsatı yakaladım.

O dönemde dor uslüplu sütunların çevrelediği tapınağının arasında gezinen minik hortumlar- büyük olasılıkla mevsim farkından olacak –şimdi yoktu. Ancak haşmet aynı güzellikte, ihtirasın, asilliğin, yılların tecrübesini şapkasıyla taşıyan vakur bir endam yine beni ezdi geçti.

Anılarımın tapınağıyla kucaklaştım. Mesleğim icabı yapılardaki malzemenin uygulamadaki zorluğunu bildiğimden, buradaki ustaca oluşan  başarı yüreğimi heyecanlandırdı.

Şimdi tarihe daha bilinçle ve daha sevgi daha saygıyla baktığım için heyecanım kesin bambaşkaydı.

O yıllarda nekropol de bir ya da birkaç mezar varken şimdi yamaçlara yayılan onlarca mezar mistik bir görseli oluşturmaktaydı…

Yeni çağın aksine tarihte yokoluşun diğer dünyada devamına verilen saygı ne kadar da önemli. 

Burada size,  aşığım Athena hakkında bilgiler vereceğim. 

(Kaynak Nurettin Arslan-Assos)

Assos, yüksek ve sarp bir kayalık üzerindeki akropolis ile onun çevresinde halkalar şeklinde yerleştirilmiş, resmi ve sivil yapılardan oluşmakta.

Athena Tapınağı- MÖ 540/530, mimarlık tarihini özgün eserlerinden biri olup, dor düzeninde ve frizlere sahiptir. Tapınak Akropolis’in güneydoğusunda kısmen kesilerek oluşturulan kayalık düzlüğe inşa edilmiş. 14.30 / 30.31 metre ölçülerinde ki temel- stylobat- üzerine oturmaktadır ve tek merdiven – krepis- lidir. Tapınağın güney ve batı duvarlarına kazıma ve kabartma tekniğiyle polygonal duvar şeklinde süsleme yapılmış.

Tapınağın girişi doğudadır. Uzun kenarları boyunca on üç, kısa kenarlaında ise altı adet sütun vardır.

Tapınağın kabartmalı bloklar üzerinde… Herakles betimlemesi sebebiyle tartışmalar olsa da sütun başlığı üzerindeki yazıttan tapınağın tanrıça Athena adına yapıldığı anlaşılmış.

Tapınakta çatısı hariç diğer kısımlar andezit taşı  kullanılmış.

Tapınağın kısa kenarlarında beşer, uzun kenarlarında on ikişer olmak üzere toplam otuz dört adet friz bloğu – kabartmalı ve bezemeli taş bloklar- var. Tabii hepsi iyi korunamamış. Korunanlardan on beş  adedinde ele alınan konular; Herakles-Kentaur-at adam- mücadele ederken, karşılıklı duran sfenksler, bir hayvana saldıran aslanlar, boğalar…

Tapınağın kısa kenarlarında on, uzun kenarlarında yirmi dört adet olmak üzere toplam altmış sekiz metoptan- klasik mimaride Dor frizinin iki triglif arasındaki boşluğu dolduran dikdörtgen bir mimari unsur- ise sadece on tanesi korunabilmiş. Burada işlenen konular ise; Zeus’unEuropa’yı kaçırması, at üzerinde süvariler, Priamos’un Hektor’un cesedini istemesi, sfenks, ikili insan grupları, kentaur, domuz…

İlk kazılarda ortaya çıkan bazı mimari bloklar üzerinde boya izlerinin olması örneğinde olduğu gibi Antik Çağ’ da mimari ögelerin boyanmasına sık rastlanıyor.

Doğrusu Athena Tapınağı’nın boyalı hali de ne enfes bir görseldir kimbilir!

Hellenistik Çağ sonrası, büyük olasılıkla deprem yüzünden yıkılan ve sonra da kullanılmayan tapınağın taşları, Bizans Çağı’nda yapıların inşaasında kullanılmış.

Burada  da  hediye dağıtımı maalesef;

Tapınağın kabartmalı blokları, Padişah 2. Mahmut tarafından 1835 yılında Fransızlara hediye edilmiş. !883 yılında Amerikan kazılarının sona ermesinin ardından onlara da mimari bloklar verilmiş. (Nasılsa Türkiye’de bol canım noolmuş …)

Yani Athena tapınağının taş bloklarının yolculuğu Louvre, Boston Fine Arts Museum, İstanbul ve Çanakkale Arkeoloji müzelerine doğru.

Göremedim diyen varsa İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde  Assos Salonu’nda Athena’nın ön cephesi tekrar ayağa kaldırılmış halde…

Ben Assos’u çok mistik buluyorum. Ve dünyada en güzel korunmuş Yunan Polis _ Şehir- örneklerinden olduğunu düşünüyorum.

Yolunuz düşerse Athena’yı ve de Nekropolü bir ziyaret edin derim…