Yıllar önce, Çin’e eğitim görmek için giden Amerikalı bir kız; bir yıl eğitim gördükten sonra tutuklanır. Daha sonra Hong Kong’a getirilir ve kendisini görüntülemeye gelen gazetecilere;

“Amerikalılar adına çalışan bir casus!” olduğunu söyler. Suçluluk psikolojisiyle kıvranan ve kendisinden nefret eden bir hâli vardır. Kendi memleketinden nefret etmekte olan, komünistlere karşı ise sonsuz bir sevgi besleyen tavrı dikkat çekicidir. Öyle ki kendisine işkence eden bu insanlara karşı sadakatini ifade edecek kelime bulamamaktadır. Onların ne kadar “Harika insanlar!” olduklarını öve öve bitiremez. Hatta ölümü ve en şiddetli işkenceleri hak ettiğini fakat komünistlerin hayatını bağışlamış olduklarını, onların sayesinde hayatta olduğunu düşünür ve hayatını bağışladıkları için onlara karşı borçludur ve sonsuz müteşekkirdir.

Gazeteciler, ona tutuklu bulunduğu süreçte nasıl muamele gördüğünü sorarlar;

Zincire vurulmuş mudur, ellerine arkadan kelepçe takılmış mıdır? Vs vs…

Evettir, ama olsundur; onlar yine de dünyanın en şeker insanlarıdır, tüm bunlara rağmen onlara karşı derin bir sevgi ve saygı besliyordur. Çünkü o suçludur ve tüm bunları hak etmiştir. Tüm bunlara rağmen onlar kendisinin canını bağışlamışlardır ve bu yüzden onlara müteşekkirdir.

Peki “Gerçekte durum sahiden böyle midir?”

Amerikalı kız gerçekten casus muydu, gerçekten kendisine itham edilen suçları işlemişmiydi? Yoksa tüm bunları yaptığına inandırılmış mıydı? Durum buysa ona tüm bunlara inandıran şey neydi?

Ve çok daha önemlisi kendisine işkence eden bu insanlara karşı neden hâlâ minnet duyuyor ve sevgi besliyordu?

Kore Savaşı’nda, Çinli Komünistlerin eline esir düşen Amerikalı esirlere, uygulanan beyin yıkama işlemini duymuşsunuzdur. İki elin parmağını geçmeyecek sayıda Çinli asker, alanın etrafını çitle çevirmeden ve hiçbir zorluk yaşamadan esirleri idare edebiliyordu. Binlerce esirden bir tanesi dahi huzursuzluk çıkarmamış ve kaçmaya teşebbüs etmemişti.

Tüm bunlar ve daha pek çok şey Amerikan makamlarını endişeye düşürmüş ve bu konuda bir araştırma yapmayı mecbur bırakmıştı!

Nihayet mütehassıs doktorlardan kurulu bir heyet, esirleri muayene eder ve kendilerine yapılanları sorup, izahat aldıktan sonra araştırmaya koyulur!

Sonuç; tarihte görülmemiş bir dehşette, tüyler ürperticidir!

Komünist rejim tarafından itibar gören Rus bilgini Pavlov, Çarlık Devrinde birtakım deneylere başlar. Bu deneylerle “Rus Halkının düşünüş şeklini değiştirmek gayesini güttüğünü” ve “Bundan komünist propagandası için faydalanılabileceğine!” dair rejimle anlaşır.

Kısaca anlatmak gerekirse;

Pavlov, insanlarda suni bir zihin çöküntüsü meydana getirmek için, birtakım usûller geliştirir. Bu usûllerin zemini şu 4 madde ile hazırlanır; (Kısaca bahsediyorum.)

Yorgunluk; Bunun için uzun bir zaman insanların uyumalarına engel olunur. Dinlenmeleri engellenir. Örneğin; yüzlerine ışık tutulur. Bu, kişinin uyumasına engel olduğu gibi, ayrıca yorar.

Şaşkınlık; Uzun süre uyutulmayan ve yorgun düşen kişiler, bu defa saatler süren bir soru yağmuruna tutularak şaşırtılır. Hileli sorular süratle sorulur, bu süreçte kişinin müdafaa avukatı yoktur. Yorgunluğu artan zihnin, müdafaa refleksleri sarsıldığı için tuzağa düşmesi çok kolaydır.

Devamlı Acı; Kişiye yapılan yorgunluk ve şaşkınlık denemelerinden sonraki uygulama, acı çektirmektir. Çünkü beden çöküntüsünü, zihin çöküntüsünden sonra vermek isterler. Ve bedene verilen zarar, gözle görülmemelidir. Bunun için yara, bere oluşturacak işkenceler yapılmaz. Örneğin; kişi, sürekli aç ve susuz bırakılır. Devamlı üşümesi sağlanır. Ayağa kalkamaz, oturamaz ve yatamaz pozisyonlara getirilir.

Korku…

Tüm bunlardan sonra zihin kontrolden çıkar, kendini müdafaa kudreti artık tamamen yok olmuştur. Mantık sakatlanmış dolayısıyla muhakeme becerisi imkansızlaşmıştır. Sağlıklı bir beynin çalışma şartları ortadan kalkmıştır. Hafıza dağınıklığı ve melankoli hakimdir. Zihin sürekli bilinmeyen bir derdin pençesinde kıvranır ve kişide sürekli bir depresiflik hâli mevcuttur. Hatıralar bulanıklaşır, hayalle- gerçeklik; rüya ile hatıra arasındaki sınırlar ortadan kalkmıştır. Olayların sırası karışmış, diğer hatıralarla aradaki bağlantı kesilmiştir.

Veee…

Komünistler tüm bunlardan yararlanarak, telkin yoluyla hafızayı sahte bir şekle sokarlar ve inandırmak istediklerini yine telkin yoluyla kişinin yorgun zihnine yerleştirirler. Daha sonra yaşatılan tüm o korkunç hadiseler, kişinin zihninden silinir. Ve kendilerini, o ıstırabı gideren kişiler olarak, kişinin zihnine ayrıca yerleştirirler.

Sonuç;

Beyni yıkanan kişi mahkeme huzuruna çıkarılır ve birtakım itiraflarda bulunur. Gazeteciler soru sorarken, kendisinde bir anormallik görmezler ve onun suçlu olduğunu tüm dünyaya yayarlar!

Tıpkı casus olduğunu itiraf eden Amerikalı kız ve diğerleri gibi…