Son dönemde ülkemizde en çok konuşulan kelime, en çok yorum yapılan kavram, adalettir!

    Bu süreçte adaletle ilgili yapılan açıklamalar değerlendirildiğinde; günümüze damgasını vuran türlü adaletsizliklerin yanı sıra örnek alınacak adaletli uygulamalar da yok değildir.

   Ama evlerimizde, sokaklarımızda, okullarımızda, iş yerlerimizde, açık oturumlarda, siyasi söylemlerde adeta her yanımızda bu kavram konuşulmaktadır:

   Hak, hukuk, adalet…

   Neden?

   Çünkü insanların öncelikle yaşadığı ülkenin adalet sistemine, bu sistemin uygulamalarına güvenmesi gerekir. 

   İşte bu güven ülkemizde çok aşındı, aşındırıldı da ondan…

   En azından son beş yılda ülkemizde yaşanan olaylara bir bakınız! 

   Bu olayların sonucunda yasal uygulamaları bir gözden geçiriniz. Özellikle de ifade, yazım özgürlüklerinin nasıl engellendiğini, pek çok gazeteci, yazar ve akademisyenin uğramış olduğu adaletsizlikleri görürsünüz.

   Özellikle FETÖ alçaklarının adalet sistemimize vermiş olduğu zararı ne anlatmak, ne de yazmak mümkündür. 

  O süreçte ahlak ve vicdanını FETÖ denen o salya sümüklü meczubu teslim etmiş hâkim ve savcıların yandaş kararlarının ülkemizin adalet sistemine pırıl, pırıl insanlarımıza vermiş olduğu zararın izleri, yıllar geçse de unutulmuş değildir.

 Unutulmasın ki:

 Bir ülkede adalet varsa, ahlak vardır.

 Adaletin, ahlakın olmadığı bir yerde yaşama güven de kalmaz.

 Özgürlüklerine hiçbir gem vurulmadan doyasıya yaşayan insanların bulunduğu ülkeler mutluluklar diyarıdır, o ülkeler aydınlık yarınlara hızla yelken açar, zengin ve müreffeh bir ülke olur.

 Türk milleti de özgürlüğü uğruna tarih boyunca pek çok bedeller ödemiştir. Hak ve adalet sistemiyle güven duyduğu bir ülkede yaşamak en temel hakkıdır.

   O nedenledir ki, insanlarımızın adalet sistemimize karşı duydukları güveni güçlendirecek yeni tedbirlerin alınmasına ihtiyaç vardır.

  Bir düşünün! 

  Özgürce yaşamın tanımına en çok yakışan şey sizce nedir? 

  İnsanca yaşamanın tüm güzellikleri mi?  

  Yaşamımıza heyecan katan aşklarımız mı, sevdiklerimiz mi? 

  Ya da, hayatımız boyunca elde ettiğimiz mal varlıklarımızdan kaynaklanan zenginliklerimiz midir? 

  Sizce hangisidir?

  Ama tüm bu değerleri, tüm bu güzellikleri yaşayacağımız yer vatanımız değil midir? 

  Ancak adaletli bir düzeni olmayan, adalete yeterince güven duyulmayan, özgürlükleri kısıtlanmış bir vatan da mutlu bir yaşam olur mu?

 Türk Milleti bu son vatan topraklarımızda güven veren bir adalet sistemi ile özgür ve mutlu yaşamayı sonuna kadar hak etmiş; binlerce yıllık varlığından bugüne, bu yaşlı dünyaya adaleti ile örnek olmuş büyük bir millettir.

 Kurmuş olduğumuz nice devletler; 

‘’Adalet Mülkün Temelidir’’ şiarıyla yaşamış, yönetilmiştir.    

 "Ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir." 

   Uygarlığın temeli kültür alışverişidir. Kültür seviyesinin yüksekliği, bir ülkenin geleceğini aydınlatan güneş gibidir. 

   Kültür seviyesini destekleyen, geliştiren güç ise modern hukuk prensipleridir. Çağdaş hukuk zihniyetine ulaşabilmek, modern hukuk prensiplerinin uygulanması, bağımsız yargı kararlarıyla mümkündür. 

   Bu zihniyetin temel prensibi, "milli egemenlikilkesidir ve bu ilke zaruri olarak "dogmaların etkisiz kılınmasını’’ gerektirir. Hukukta dogmaların etkisiz kılınmasını sağlayacak araç ise "laiklik" ilkesidir.    

   1926 yılında hukuk reformunu başlatan Atatürk’ün gösterdiği gelişmiş ülkeler hedefine ulaşabilmemiz ise; yargı sistemimizin çağdaşlığı ve adalete duyulan güvenin güçlenmesiyle sağlanacaktır. 

   Onun içindir ki:

   Adalet mülkün temeli, yaşamın güvencesidir.