Türkiye’nin toplumsal tarihinde acı bir yere sahip olan 6-7 Eylül 1955 olaylarının üzerinden tam 66 yıl geçti. Kıbrıs meselesinin en hararetli günlerinde Türkiye’deki azınlıklara yönelik yaşanan müessif hadiseler hem İstanbul’un çehresinin hem de sosyo-kültürel yapısının değişmesinde etkili olmuştur. Bugün dahi toplumsal travma olarak hatırlanmaya devam etmektedir. 

Kıbrıs Meselesine Genel Bir Bakış

6-7 Eylül 1955 tarihinde Türkiye’de meydana gelen olayların arka planını tahlil edebilmek için öncelikle Türkiye’nin 1950’li yıllarda Kıbrıs’a yönelik uyguladığı politikalara genel hatlarıyla değinmek doğru olacaktır. 1931 yılından itibaren Kıbrıslı Rumlar Yunanistan’la birleşme olarak nitelendirdikleri ENOSİS taleplerini dile getirmeye başlamışlar, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise faaliyetlerine hız vermişlerdir. Türkiye, 1950’li yılların başında adada yaşananları yakından takip etmekle birlikte gelişmeleri “İngiltere’nin iç meselesi” şeklinde nitelendirmiş ve adanın statükosunda herhangi bir değişiklik talepleri olmadığını belirtmiştir. Denilebilir ki Türkiye bölgedeki Türklerle kültürel bağını koparmaksızın adaya yönelik mesafeli ve kontrollü bir politika izlemeyi tercih etmiştir. Dönemin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün Atina’da Yunan gazetecilere verdiği demeçte “Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs sorunu olmadığını” söylemesi bu politikanın bir sonucu olarak yansımıştır. 

Yunanistan’ın 3 Mayıs 1954 tarihinde Kıbrıs’a yönelik taleplerini Birleşmiş Milletlere taşıyacağını duyurması Türk Hükümetinin Kıbrıs politikasını değiştiren gelişmelerin başında yer almaktadır. Derhal harekete geçen Türkiye, Yunanistan’a adanın geleceğine ilişkin atılacak herhangi bir adımda Türkiye’nin de meselede taraf olacağını belirten bir ültimatom vermiş ancak 20 Ağustos 1954 tarihinde Yunanistan BM’ye resmen başvurmuştur. Rumların ENOSİS’i gerçekleştirmek adına adada silahlı eylemlere başlaması, önce İngilizlere karşı sonra da Türklere yönelik silahlı saldırılar düzenlemeleri Türkiye’yi harekete geçiren önemli etkenlerden bir diğeridir.  Konunun BM’nin gündemine alındığı tarihten itibaren Türk basınında ve kamuoyunda bir anda Kıbrıs konusu “bir numaralı mesele” ve “milli dava” haline gelmiştir.

Başbakan Adnan Menderes’in Liman Lokantasında gazetecilere verdiği demeçte “Adanın başka bir devlete devrinin söz konusu olması durumunda bu devletin Türkiye olması gerektiğini” söylemesi Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki politikasının ne denli değiştiğinin göstergesidir.  Böyle bir ortamda İngiltere’nin Yunanistan’la birlikte Türkiye’yi Londra’da gerçekleşecek konferansa davet etmesi Türkiye’nin dış politikada daha aktif bir tutum sergilemesinin önünü açmıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu başkanlığındaki Türk heyeti 29 Ağustos 1955 tarihinde başlayan Londra Konferansında Türk tezini savunmak için yer aldıkları sırada Selanik’ten gelen bir haber ile Türkiye’de beklenmedik bir şekilde müessif hadiseler silsilesine sebep olacaktır. 

Üçlü Londra Konferansından Bir Görüntü

6-7 Eylül Olayları 

Selanik’te 5 Eylül 1955 gecesi Atatürk’ün evinin bulunduğu bahçenin yakınında bir bomba patladı. Radyoda saat 13.00 haber bülteninde Atatürk’ün Selanik’te doğduğu ev ile Türk konsolosluğu arasında bir bomba patladığını açıklayan bir haber yayınlandı. Ardından İstanbul Ekspres gazetesi öğleden sonra saat 16.00’da ikinci baskıya girerek aynı haberi büyük puntolarla ve detaylandırarak “Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı” manşetini attı. 

Zorlu, bomba hadisesini konferansta Türk tarafının lehine bir koz olarak değerlendirirken İstanbul’da öğrenci dernekleri o dönem Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik politikalarını savunan Kıbrıs Türk Cemiyeti çatısı altında bir kınama mitingi gerçekleştirmek için Taksim meydanında bir araya geliyorlardı. Ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacak!” şeklinde slogan atmaya başlayan grup İstiklal Marşı’nı okuyarak Taksim Meydanı Cumhuriyet Anıtı önünde Türk Bayrağını göndere çektiler. Buraya kadar her şey normal seyrinde giderken aynı günün akşamı saat 20.30 civarında bu kez sanki gizli bir el her şeyin rengini değiştirmeye başlamış, adeta kitleleri sokağa dökmüştü.

Bir anda kontrolden çıkan kalabalık gruplar başlangıçta Rumlara ait dükkanları ve evleri yağmalamaya başladı. Daha sonra Şişli, Nişantaşı, Beyoğlu, Karaköy, Kumkapı ve Yedikule semtleri civarındaki azınlıklara ait ev, dükkân ve kiliselere doğru yöneldiler. Yağmacı grup birkaç saat içinde deyimi yerindeyse yağmalanmadık yer bırakmamıştır. 

Olayların birkaç gün önceden hazırlandığına ilişkin çeşitli iddialar mevcuttur. İstanbul’un dışından özellikle Eskişehir’den kamyonlarla yağmacı insanların taşındığı, ellerindeki sopaların boyutlarının dahi aynı olduğu, gayrimüslimlerin adreslerinin önceden belirlendiği ve evlerinin işaretlendiği bu husustaki iddialardır. 

Yağma hareketi Rumlar başta olmak üzere Ermenilere, Yahudilere hatta Türklere de sıçramıştır. Öyle ki (iktidar partisi olan )DP’li gayrimüslim milletvekilleri de olaydan nasibini almıştır. Prof. Dr. Zehra Aslan kaleme aldığı makalesinde olaylarda DP’ye mensup gayrimüslim milletvekillerinin de zarar gördüğünü ifade eder. DP İstanbul Milletvekili Aleksandros Hacopulos’un evine giren tahripçiler 80 yaşındaki babası ve annesini yataktan aşağı atmışlar ve evlerini tahrip etmişlerdir. Olaylar sadece İstanbul ile sınırlı kalmamış, İzmir’e de sıçramıştır. 

Türkiye’de bu denli olayların büyüdüğü esnada Londra’da konferansta bulunan Fatin Rüştü Zorlu Başbakan Adnan Menderes’i aramış ve Kıbrıs sorununun beş sene için askıya alınmasını hem Yunanistan hem de Türkiye’nin adada beş yıl boyunca taleplerinin olmadığı bir moratoryum önerisinde bulunmuştur. Ancak Menderes Kıbrıs’ın artık milli bir sorun olduğunu vurgulamış ve talebi reddederek konferansı yarıda bırakıp yurda dönmelerini istemiştir. Zaten bu olaylar Türkiye’yi konferansta zora sokmuştu, konferanstan herhangi bir sonuç alınamamış ve Zorlu başkanlığındaki heyet yurda dönmüştür. Zorlu’nun “bir gecede tüm çabamız son buldu” şeklinde yaptığı açıklama 6-7 Eylül olaylarının olumsuz etkisini gözler önüne sermiştir. (Bu olayla Türk dışişlerinin çabasının baltalandığı görülmektedir. 6-7 Eylül olayları Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki politikasını olumsuz etkilese de Türkiye süreçte tutumundan vaz geçmemiş Kıbrıslı Türklerin egemenlik hakları için çaba göstermiştir. 1959 yılında imzalanan Londra ve Zürih Antlaşmaları 16 Ağustos 1960 tarihinde Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde Kıbrıs Devletinin kurulmasıyla sonuçlanması bu tutumun bir sonucudur.)

İstanbul’daki yağma hareketi 22.00’da askeri birliklerin harekete geçerek önce Beyoğlu’na girmesi sonra da gece 24.00’da sıkıyönetimin ilan edilmesiyle yavaşlamıştır. Askeri birlikler gece saat 02.30’da İstanbul’a tamamen hâkim olmuşlardır. Akis dergisinde yer alan şu ifade İstanbul’un yaşadığı tahribatı tasvir etmeye yetmektedir:

“Bu haftanın ortasında çarşamba sabahı bütün İstanbul’un üzerine ağır, hazin bir hava çökmüştü. Şehirde büyük felaketlerden çıkmış bir ev, bir aile manzarası vardı. İnsanlar sokaklarda, etraflarını görmemek için başları eğik yürüyorlardı. Hakikaten bir gece evvel adeta bir siklon koca İstanbul’u perişan etmişti.”

Mahkeme zabıtlarına göre 4 bin 214 ev,1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır,26 okul ile 5317 mekân saldırıya uğramıştır. 6-7 Eylül olaylarında zararların giderilmesi için kısa sürede hummalı bir çalışma başlatılmıştır. Malları yağmalanan ve olaylarda zarar görenlere tazminat verilmiştir. Mağdurlara vergi muafiyeti, ucuz inşaat malzemesi ve bankada kolay kredi imkânı gibi kolaylıklar tanınmıştır. Ardından bağış kampanyası başlatılarak hayırseverlerin, iş insanlarının ve siyasetçilerin desteği ile zarar gören vatandaşların mağduriyetleri giderilmeye çalışılmıştır. Yardım kampanyası sonucunda 31 Aralık 1957’ye kadar 8.7 milyon TL bağış toplanmıştır.  Büyük zararlar ise maliye müfettişleri ve hesap uzmanlarınca tespit edilmiştir. Böylece ülke yaralarını sarmaya çalışmıştır.

Sıra olayların sorumlularının tespiti çalışmalarına gelmişti. Öncelikle olaylarda bir numaralı sorumlu görülen Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti şubeleriyle birlikte kapatıldı ve yeleri tutuklanmaya başladı.

Meclis, 12 Eylül’de dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın çağrısı ile toplandı. İktidar ve muhalefet partisine mensup milletvekilleri Meclis kürsüsünden olayları kınayan ve üzüntülerini dile getiren açıklamalarda bulundular. Dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, Dönemin Emniyet Genel Müdürü Ethem Yetkiner ve Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Alaeddin Eriş olayları engelleyemedikleri gerekçesiyle istifalarını verdiler.

6-7 Eylül olaylarıyla ilgili yargılamalar Örfi İdare Mahkemelerince yapıldı. Hükümetin olayları bir komünist tertibi olarak değerlendirmesi nedeniyle ülkede adeta solculara yönelik tutuklamalar kısacası “cadı avı” başlatıldı. Ancak bir sonuç alınamadı ve tutuklular çok geçmeden serbest bırakıldılar. Yapılan incelemeler sonucunda Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti de suçsuz bulunmuş, Başkanı Hikmet Bil serbest bırakılmıştır. Ardından cemiyetin 87 tutuklu üyesi de serbest bırakılmıştır. Komünist, cemiyet üyeleri, suçlananlar dahil tutuklanan herkes beraat etmiştir. 6-7 Eylül olayları davasının sonuçsuz kalması kafalarda soru işaretlerine neden olmuş, bu durum DP Hükümetinin önüne yıllar sonra 27 Mayıs darbesinden sonra yeniden çıkarılmış Yassıada Mahkemelerinde 6-7 Eylül Davası başlığı altında tekrar incelenmiştir. 

6-7 Eylül olaylarının müsebbibi kimdi? sorusuna hala verilebilecek net bir cevap bulunmamaktadır. Dönemle ilgili çalışmalar incelendiğinde DP Hükümeti, komünistler, yabancı güçler, Kıbrıs Türk’tür Cemiyeti gibi sivil toplum oluşumları etrafındaki ihtimaller üzerinde durulsa da kesin bir sonuca varılmamıştır. Olayla ilgili bilinen tek kesin doğru ise yakın tarihimiz açısından hem iç hem de dış politikada acı ve geri döndürülmez bir olay olarak kaldığıdır.

Kaynaklar

Akis, 10 Eylül 1955.

Akşam, 8 Eylül 1955.

Vatan, 7 Eylül 1955.

Zehra Aslan, Her şey bir haberle mi başladı? 6 Eylül 1955’e doğru (1), İndependent Türkçe, 5 Eylül 2020.

Zehra Aslan, Yaşananlar ve Sonrasıyla 6-7 Eylül 1955 Olayları (2), İndependent Türkçe, 6 Eylül 2020.

Zehra Aslan, 6-7 Eylül 1955 Olaylarının Ardından…Sorular, İddialar, Savunmalar (3), İndependent Türkçe, 7 Eylül 2020.

Şerif Demir, Adnan Menderes ve 6-7 Eylül Olayları, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Yıl 2007, Sayı 12.

Mehmet Ali Birand- Can Dündar- Bülent Çaplı, Demirkırat, İstanbul 1999.

Işıl Tuna, Türkiye’nin 1950-1960 Yılları Arasında Kıbrıs Meselesine Yönelik Politikalarına Genel Bir Bakış, Önce Vatan, 16 Ekim 2015.

Dilek Güven, 6-7 Eylül Olayları (1), Radikal, 6 Eylül 2005.

Ayşe Tuğba Kar- Uğur Gündüz, “6-7 Eylül 1955 Olayları Işığında Türkiye’de Basın, Toplum ve Siyaset İlişkisi” International Journal Of Cultural and Social Studies, December 2020.