16-17 Eylül 1961’de demokrasi tarihimizin utanç günlerinden birisi yaşandı. Millet iradesiyle iş başına gelen meşru Demokrat Parti Hükümeti bir grup cuntacı subay tarafından gerçekleştirilen 27 Mayıs 1960 darbesi ile iktidardan düşürüldükten sonra Yassıada’da kurulan özel yetkili mahkemelerde demokratik yargılama usullerinden uzak bir şekilde yargılanarak Cumhurbaşkanı Celal Bayar (75 yaşından büyük olduğu için cezası müebbet hapse çevrilmiştir), Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam cezasına çarptırıldı. 16 Eylül tarihinde Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 17 Eylül tarihinde ise Adnan Menderes idam edildi. Vefatının 63. Yıldönümünde bu yazımızda Adnan Menderes’in siyasetçi kimliği ve kişiliğinden kesitler sunacağız.
Karizma, günümüzde yakışıklılık ya da güzellik algısıyla ilişkilendirilen bir etkileme özelliği gibi anlaşılsa da aslında “bir kimsenin kişiliği etrafında oluştuğu kabul edilen ve niteliği kolay açıklanamayan, hayranlık uyandıran etkileyici gücü” ifade etmektedir. Türk Dil Kurumu’nun bu tanımından yola çıkarak karizmatik liderliği; doğuştan ve sonradan kazanılan yetenek, kişilik gücü ile kitleler üzerinde belirli bir etki meydana getiren çekiciliği bulunan özgüveni yüksek ilham veren kişiler olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda Adnan Menderes doğuştan getirdiği özelliklerle birlikte siyasi kariyerinin erken dönemlerinden itibaren dikkat çeken kişileri etkileme özellikleri ile ön plana çıkmış on yıllık başbakanlık döneminde karizmatik bir siyasi lider olarak kitleleri peşinden sürüklemiştir. Adnan Menderes’in kişilik etkisi ilk önce Mustafa Kemal Atatürk tarafından fark edilmiştir. Atatürk, Menderes’i geleceği parlak bir siyasetçi namzedi olarak tanımlamış ve Halk Fırkasına kazandırılması konusunda olumlu telkinlerde bulunmuştur. Halk Fırkası içinde aktif bir kimlikte olan Adnan Menderes Türkiye’yi çok partili hayata geçirecek örgütlü muhalefetin çıkışında da sivrilmiş, dikkatleri üzerine çekmiştir. Örgütlü muhalefetin Demokrat Parti çatısı altında partileştiği ve 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidara geldiği döneme kadar parti başkanlığını Celal Bayar’ın yürüttüğü dönemde parti sözcüsü sıfatıyla ön plana çıkmıştır. Ardından başbakanlık sürecinde ise etkili politikalarla iç ve dış politikada adından söz ettirmiştir. Adnan Menderes’in siyasetçi tavrı dönemin muhalefet partilerini de harekete geçirerek kendi partileri içerisinde değişimleri hızlandırmıştır. Adnan Menderes’in açık hava toplantılarına mitinglere ağırlık verdiğini gören CHP yönetimi politika değişikliğine giderek yurt gezileri tertip etmiştir.
Menderes sadece yaşadığı süreçte değil ölümünden sonra da siyasette etki alanını sürdürerek karizmatik liderlik özelliklerini devam ettirmektedir. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası özellikle Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından özel yetkili mahkemede yargılanma sürecinde darbeciler Adnan Menderes’in karizmatik liderlik etkisini bertaraf etmeye çalışmıştır. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Celal Bayar dahil Demokratların tümü yargılansa da tüm olumsuzlukların müsebbibi olarak Menderes’in gösterilmesi toplum nazarında Menderes’e yönelik karizmatik liderlik algısını olumsuz yönde etkilemeye yöneliktir. Adnan Menderes’in idam cezası almasına yönelik çalışmaların temelinde de bu düşünce mevcuttur. Ancak 17 Eylül 1961 tarihinde Adnan Menderes’in idam edilmesi toplumsal etkiyi farklı boyuta taşıyarak bu kez “demokrasi şehidi” tanımlamasını yaratmıştır. 1961 yılında yönetimin sivil idareye geçtiği dönemde Demokrat Parti’nin çizgisinde liberal halka yakın siyaset izleyen partilerin seçimlerde başarılı olması da toplumdaki Menderes sevgisinin boyutlarını göstermektedir.
Adnan Menderes’in siyasetçi kimliğini oluşturan en önemli özelliklerden bir tanesi şüphesiz halka yakın duruşu diğer bir değişle halkın dilinden anlaması idi. Muhalefetten iktidara siyasi kariyerinin her döneminde desteğini ve gücünü milletten alan bir portre çizmiştir. Özellikle açık hava toplantıları, radyoda halka seslenişler gibi etkinlikler halkla siyasi lider ile doğrudan iletişim sağlama çerçevesinde değerlendirildiğinde jakoben tavırdan uzak bir izlenim yaratmaktadır. Tepeden inme değil bizzat halkın içinden çıkan lider algısı ile halkın sevgisini kazanmıştır. Toplumda Menderes için “Halk Adamı” çok uygundur. Halkın taleplerini iyi kavrama Menderes’in siyasete atılmadan önce uzun yıllar çiftçilik ile uğraşması ve dedesinden miras kalan Çakırbeyli Çiftliğini idare etmesinden ileri gelmektedir. Demokrat Parti’nin iktidarda iken tarım devrimini başlatması bu sebepledir. Köy, köylü, taşra, toprak gibi konuları iyi bilen kısacası halden anlayan siyasetçi kısa sürede halk tarafından benimsenmiştir. Dönem boyunca çeşitli sebeplerle Başbakan’a vatandaşların telgraf çekmesi bu yakınlığın bir sonucu olarak yorumlanabilir.
Celal Bayar Başvekilim Adnan Menderes adlı eserinde “…Kendisinde, halkın içinde yaşamanın halkın içinden gelmenin gücü vardı. Memleketi iyi tanıyordu. Kusursuz bir vatanperverdi. Bu yüzden düşüncelerinde büyük bir çoklukla haklı çıkıyordu. Oy’a saygısı vardı Genel İdare Kurulu’nda fikirleri azınlıkta kaldığı zaman iddia ve düşüncelerinden hemen vazgeçer bunları unuturdu yalnız vazgeçmek ve unutmakla da kalmaz neden yanlış düşündüğünün sebeplerini de arardı. Büyük ve kuvvetli Türkiye idealine inanmıştı. Memleketinde büyük ve kuvvetli olmak için gereken bütün imkanların olduğunu da biliyordu. Büyük Türkiye idealine çalışarak, çok çalışarak varılabileceğini inanıyordu. Bunun için de gerçekten çok çalışırdı. Menderes’in eğlenmek için, dinlenmek için, ailesine vermek için çok az zamanı olmuştur”[1] diyordu. Şevket Süreyya Aydemir ise Adnan Menderes’in halkın içerisinden gelmesini ya da diğer bir deyişle gücünü milletten almasını Menderes’in Dramı adlı eserinde şu şekilde ifade etmiştir: “…Örneğin Celâl Bayar, halktan geldi ama hayatı boyunca halk adamı olamadı. Menderes ise toplum içinde ve belki de beklenmediği halde, bir halk adamı olarak sivrildi. Ve çevresinde; hatta daha ziyade parlamento dışında, şehirde ve köyde, kendileriyle dil birliği yapabildiği bir halk liderleri kadrosu toplayabildi. Ocak Başkanları, Bucak Başkanları, Vatan Cephesi sözcüleri gibi toplumun derinliklerinden gelen, halk içinde kalan, halk içinden konuşan kalabalık ve iddialı bir kadroyu, etrafında örgütleyebildi tabii bu kadronun ve onların çevresinde yer alanların sözcüsü, sevgilisi haline geldi.”[2]
Siyasi partilerde liderin siyasi parti içindeki öneminin ve öncü olmasının en somut örneklerinden birisi Adnan Menderes isminin Demokrat Parti’nin önüne geçmesidir. DP-Menderes aynılaşması parti içinde ve dışında otoriterleşme eleştirilerini de beraberinde getirmiştir. Oysaki 27 Mayıs darbesine kadar Demokrat Parti Grubu’nda Menderes’e sıkı muhalefet eden “Yaylacılar” adıyla anılan bir kesim bulunmaktaydı. (Bu grubun varlığı Yassıada mahkemelerinde tutuklu milletvekillerinden Şem’i Ergin’in not defteri ve milletvekillerinin beyanatlarıyla anlaşılmıştır.) Tarihçi-Yazar Selma Göktürk Çetinkaya’ya göre Adnan Menderes’in DP’nin sembolü haline gelmesi muhalefet partilerinin eleştiri stratejilerini Menderes’in şahsı üzerine yönlendirmesine sebep olmuştur. Bu nedenledir ki olumlu veya olumsuz yapılanlar Menderes’e mal edilmiştir. [3]
Adnan Menderes’in siyasi üslubundaki incelik, kadirşinaslık ve alçakgönüllülük 27 Mayıs darbesinden sonra Yassıada yargılamalarında da kendisini göstermiştir. Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol anılarında mahkemelerin açıldığı ilk gün Adnan Menderes’in sert bir tavırla mahkemeyi tanımayacağına dair konuşma yapabileceğinden çekindiğini ancak Menderes’in son derece saygılı ve aşırı ince üslubuyla tutukluluk şartlarının iyileştirilmesi istemini duyunca rahatladığını belirtecektir. Adnan Menderes’in bir diğer özelliği ise çok çalışkan olması idi. Bu sebeple ailesini ihmal etmek pahasına çalışırdı. Hedefine aldığı konuyu nihayete erdirmeden peşini bırakmazdı.
Sonuç olarak Adnan Menderes’in siyasi hayatı boyunca hataları elbette olmuştur; kendisini desteklemeyenler, politikalarını eleştirenlerin bulunması demokrasinin en güzel taraflarından birisidir. Bir siyasi lidere verilecek olumlu olumsuz en güzel cevap millet iradesidir. Bir darbe ile meşru iktidarın düşürülmesi ve adil yargılamadan yoksunluk sonrasında alınan idam kararı kabul edilemez olduğu gibi Türk demokrasisinde kara bir leke olarak durmaktadır. Adnan Menderes darbecilerin algı yönetimlerine rağmen halka yakın demokrasi adamı olarak anılmaktadır.
[1] Celal Bayar, Yay. haz. İsmet Bozdağ, Başvekilim Adnan Menderes, Truva Yay., İstanbul 2010, s.84.
[2] Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı, Remzi kitabevi, İstanbul 2010, s. 203-204.
[3] Selma Göktürk Çetinkaya, “Adnan Menderes’in Siyasal Karakteri ve 27 Mayıs”, Journal Of Universal History Studies, c. 13, Y. 2020.