Türk Milleti tarihin her safhasında dünya milletleri arasında daima ayrıcalıklı olmayı başarmış, çağlara yön vermiştir. Anadolu’dan Asya’ya kutlu yolculuğunda uğrak verdiği toprakları imar, gönülleri ihya etmeyi ilke edinen Türklerin savaşçı yönü, ‘günün şartları gereği’ hep öne çıkmış, çıkarılmıştır.

Gün oldu Türkler Asya’dan taşıp, ‘yanlış inanışları ve nahoş yaşam tarzlarıyla’ insanlığın başına bela olarak gördükleri Batıya yürüdü. Türklerden tarihin her devrinde öylesine korktular ki mesela celalinden, hiddetinden korunmak için Attila’yı ‘Sen bizim Tanrımızsın’ diyerek kutsamaya kalktılar.

Türk Sultanlarının binlerce kilometre öteden yolladıkları fermanlar karşısında dizleri titreyen krallar, prensler, şövalyelerin yürekleri Türk’le savaşmaya yetmeyince ‘vaktiyle Doğu’da Çinlilerin yaptığı gibi’ Türkler arasına nifak sokmayı, onları birbirine düşürmeyi denediler. Nasılsa tarihte örneği vardı, bu yöntem her zaman işe yarıyordu! Devr-i Sultan Selçuklu ‘Ayrılık Tohumlarının’ acı ıstırabını yaşadı, Devlet-i Şahane Osmanlı dahi o tohumları ayıklamaktan bitap kaldı.

**

Birinci Dünya Harbini müteakiben, ‘bitirdiklerini zannettikleri’ Türklerin elinden Mısır’dan Yemen’e, Kudüs’ten Kafkasya’ya kadar vatan topraklarını alıp ‘güdümlü’ yeni ülkeler türeten modern haçlılar, Anadolu Coğrafyası için yeni bir ‘fitne’ harekâtı’ planlamışlardı; kalan Türkler birbirlerini yiyerek yok olup gidecekti!

Osmanlı’nın ‘milleti sadıka’ olarak nitelediği Ermenileri Türklere düşman eden, cihan harbinden sonra da Türkiye topraklarının bir bölümünü ‘hizmetlerine mukabil’ bunlara hediye veren Batı, Kürtleri Devlete düşman yapıp ‘kardeşi kardeşe kırdırmanın’ keyfini sürecekti. Güneydoğumuzda onlarca yıldır süren yürek yangını bundan başka bir şey değildi. Ama olmadı, planları umdukları gibi yürümedi!

Yüz yıla varan hesapları sonuç vermeyince, yeni bir maskeye daha bürünerek üç sene önce 15 Temmuz gecesi Anadolu’ya ‘karabasan gibi’ çökmeye kalkıştılar. Pensilvanya Canavarı üstatlarından aldığı emirle, yıllardır kendine bende ettiği bir kısım TSK mensuplarına ‘iç savaş kıvamında kargaşa oluşturmak üzere’ talimat verdi. Nasılsa yargı başta olmak üzere devletin her kademesinde, hatta iş dünyasından sivil toplum cenahına kadar geniş bir yelpazede gerektiğinde para dağıtacak, gerektiğinde alkış tutacak, gerektiğinde kalkan olacak yığınla ‘uyuşturulmuş beyin’ vardı! Hem gümbür gümbür yürüyen tankların önünde kim durabilirdi? Alçak uçan savaş uçaklarından kimin yüreği titremezdi? Helikopterlerin yağmurcasına yağdırdığı mermilere kim meydan okuyabilirdi?

Adına ‘ihtilal’ dedikleri bir harekâtla darbe yapıp, çıkardıkları kargaşa ortamında Anadolu’ya çökeceklerdi. Pensilvanyalı’nın bendelerini “Haçlıların ülkenizi işgal etmesinden korkmayın” diyerek hazırlaması da bu yüzdendir. O gece NATO’yu ‘namusunu teslim etmek üzere’ imdada çağıracaktı. 

Anlaşılan ne Seyit Çavuşu tanıyor, ne Battal Gazi’yi biliyorlardı. Ulubatlı Hasan’ın ok yağmuruna rağmen çelik gibi yürekle çıktığı surlara diktiği Türk Bayrağını ‘masal’ zannediyor olmalıydılar. Oysa tarih, Kürşad’ın yalnızca 40 cengâveriyle Çin Sarayını darmadağın ettiğini ciddiyetle yazmaktaydı.

Türk Milleti o gece, FETÖ’nün, ‘Haçlı ordularını imdada çağırmasına fırsat vermeden’ Bizans artıklarının öncülerini yerle yeksan etti.

**

15 Temmuz salt yönetim değişikliğini hedeflemiş bir darbe girişimi değil, Bizans artıklarının Bizans âşıklarını maşa ettiği son Haçlı akını, FETÖ ile maskelenmiş Türkiye'yi işgal girişimidir.

Bunun için 15 Temmuz Malazgirt'tir, Mohaç'tır, Niğbolu'dur.

Bunun için 15 Temmuz Kudüs'tür, Mekke'dir, Medine'dir.

Bunun için 15 Temmuz Miryokefalon'dur, Çanakkale'dir.

Bunun için 15 Temmuz Türk milletinin varlığını ve kudretini bir kez daha ortaya koyduğu şanlı bir zaferdir.

15 Temmuz çağlar ötesinden beri Türk yurdu olan Anadolu'ya vurulan son Türk Mührüdür.

Kutlu olsun.

**

DÜNYAYI TİTRETEN FÜZELERLE 15 TEMMUZ MESAJI

Amerika başta olmak üzere ‘mimli’ batılı ülkeler, Türkiye’nin Rusya’dan S 400 Füzeleri alacağını açıklamasıyla adeta korku vadisi oluşturup ülkemize karşı cephe açmaya kalkmıştı. Türkiye’nin elinde S 400 gibi güçlü savunma füzelerinin bulunmasından neden rahatsız oldularsa!

Dışarıdan batılılar, içeriden Amerikan yandaşları hükümeti S 400 füzelerinden vazgeçirmeye çalışsalar da başaramadılar. Devlet aklı darbe görünümlü işgal girişiminin yıldönümünde füzeleri yurda getirerek düşmanlarına en büyük mesajı verdi.

Vaktiyle Adnan Menderes’in ‘Rusya ile işbirliği yapma kararı sebebiyle’ Türkiye’de darbe sürecini planlayıp halkın seçtiği Başbakan ve Bakanları darağacına yollayan zihniyet S 400’ler sebebiyle sergilediği bütün diplomatik ve anarşik tutumlarına rağmen başarılı olamadı. 

**

EN KIDEMLİ GAZETECİYİ UĞURLADIK

1980’li yıllardı. Konya Gazeteciler Cemiyeti seçiminde mevcut başkan Rıdvan Bülbül’e karşı Cengiz Dönmez aday olunca heyecan yükselmişti. Bizim de içinde bulunduğumuz Konya Postası ekibi Dönmez’i destekleme kararı almış ve ibreler rekortmen başkan Rıdvan ağabeyin kaybedeceğini gösteriyordu.

Rıdvan ağabey şimdilere Karatay Kaymakamlığı olarak hizmet veren İl Genel Meclisi Salonunun kapısında herkesi kucaklayarak karşılıyordu. Kendisiyle henüz gelişmiş bir münasebetimiz yoktu. Kucaklaşırken, ‘Şekerim seni yönetime yazdım, beraber çalışacağız’ demez mi!

-Ağabey, ben yönetimde yer alacak kadar kıdemli değilim, üstelik ben buraya Cengiz Dönmez’e oy vermek üzere geldim, deyince gösterdiği anlayış daha bir önemliydi;

-Olsun şekerim, çalışmadan kıdem kazanılmaz, bizim aramızda kıdemlenirsin. Hem ben senden oy da istemiyorum, oyunu Cengiz’e ver, mahsuru yok.

O seçimi Rıdvan Bülbül kazandı ve benim karşı listeye oy vermem tatlı bir anı olarak konuşuldu. Selçuk Üniversitesi bünyesinde İletişim Fakültesi açılması için yıllarca girişimde bulundu, uygun her platformda gündeme getirdi. Hazırladığımız yayınlar için ne zaman bir makale rica etsek, mümkünse ertesi güne bırakmadan yazıp ulaştırdı. 2013’de Konya Gazeteciler Cemiyeti Yönetiminin meslekte 50 yılı dolduranlara plâket verme kararını paylaştığımızda duyduğu memnuniyeti, ‘Vefanızdan dolayı tebrik ve teşekkür ederim’ diyerek dile getirmişti. Yaşlılığa bağlı olarak birkaç yıldır zorlu bir hastalık süreci yaşadı ve geçen hafta vefat etti. Orhan Berk, Feyzi Halıcı, Seyit Küçükbezirci derken Basın Şeref Kartı Sahibi Ali Rıdvan Bülbül’ü ebedi âleme Kubbe-i Hadra’nın gölgesinde Selim Sultan Camiinden uğurladık. Allah rahmet eylesin.