...Dünden devam

Bu dönemde birçok siyasi, gazeteciler, yazarlar, aydınlar, bilim adamları tutuklandılar. Hatta yayınlanmamış kitabı yüzünden, yazar Ahmet Şık da tutuklandı. 2010 yılının ilk aylarında KCK operasyonu kapsamında birçok Kürt siyasetçi gözaltına alındı ve ilerleyen zaman içinde de tutuklanıp cezaevine gönderildi.

Türkiye-İsrail Büyükelçileri arasında yaşanan ‘Koltuk Krizi’:

 Akıllarda ‘koltuk krizi’ olarak basına yansıyan bir görüntü; diplomasi tarihimizde unutulmazlar arasında yerini alıyordu.

 İsrail Dış İşleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, İsrail Parlamentosuna görüşmek amacıyla çağırdığı İsrail Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’u ağırladığı çalışma ofisinde;

 Kendi oturduğu koltuktan daha aşağı seviyede bir koltuğa oturtarak, odaya davet ettiği basın mensuplarına akılınca bir mesaj vermiş! Verdiği beyanatta ise:

‘’Türkiye’nin İsrail’e ahlak dersi verecek son ülke olduğunu ifade etmişti.’’

Yaşanan bu diplomatik skandal üzerine İsrail’in Ankara Büyükelçisi Dış İşleri Bakanlığımıza davet edilerek kendisinden bilgi istenmiş, İsrail Büyükelçimiz ise, Türkiye’ye çağrılmıştır.

 İsrail’in bu kendini bilmez diplomatı aklınca, Davos zirvesinde Başbakan Erdoğan’ın yapmış olduğu haklı çıkışın, aklınca rövanşını almak istemişti!

 Ancak bu önemli skandalı yaratan bu siyasetçi, biraz akıllı, biraz da tarih bilgisi olsaydı!

1935-1945 yılları arasında Nazi Almanya’sının zulmünden, Yahudilere uygulamış oldukları soykırımdan kaçarak, Genç Türkiye Cumhuriyetine sığınan 190 Yahudi Bilim Adamına ülkemizin, milletimizin nasıl kucak açtığını, bu bilim adamlarına üniversitelerimizde görev verilerek yıllarca çalışmalarına müsaade edildiğini hatırlaması gerekirdi.

 Şurası unutulmamalıdır ki:

 Birkaç yüz yıl öncesine kadar keşfedilmeyi bekleyen, devlet kurabilmek adına, bölgesel düzenbazlıklarla, yanlarına aldıkları kimi devletler ile bulunduğumuz coğrafyada, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü görmezden gelenlerin,

 Türk Milletinin vatan topraklarına, milli değerlerine olan bağlılığını, hassasiyetini bilmezden gelenlerin en azından yakın tarihimizi okumaları,

 Biraz daha zaman ayırıp insanlık tarihinden beri pek çok medeniyetlere kucak açmış, kurmuş olduğu Beylikler, Kağanlıklar ve İmparatorlularla; çağ açıp, çağ kapatmış, üç kıtada at oynatan bir ecdadın torunları olan bu kahraman halkın,

 Neredeyse bir kan çanağına dönen Anadolu’da vermiş olduğu bağımsızlık savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türk Milletinin kudret ve kabiliyetini sınamaya kalkmamaları gerekirdi diye düşünüyorum.

Tekelin Özelleştirilmesi ve Satış Süreci:

 2010 yılında akıllarda kalan görüntüleriyle son 30 yılın en büyük işçi direnişi, özelleştirilme sürecinde Tekel’de yaşandı.

 78 gün süren bu büyük işçi direnişinde, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen binlerce Tekel İşçisi, AKP’nin bu özelleştirmesine direndi.

 Şubat 2008’de British American Tobacco (BAT) şirketine 1,720 milyar dolara satılan ülkemizin bu en karlı kuruluşunda; satış sonrasında 8,247 işçinin iş akdi feshedildi.

 Bunun üzerine bu emekçilerimiz, 4 Şubat 2010 tarihinde; 1980 sonrasının en büyük toplu iş bırakma eylemini başlattılar.

 Ülkemizin büyük bir çalışan kesimi tarafından da desteklenen bu eylem, aynı zamanda uluslararası çapta da destek buldu.

 Ankara’nın ortasına kurulan grev çadırlarına, Ankara halkından, çeşitli sivil toplum kuruluşlarından günlerce yardım malzemesi geldi, eyleme destek yağdı. Burada önemli bir mesaj da verilmişti..! Verilen bu mesajda; Türk – Kürt Tekel işçilerinin yan, yana kucak, kucağa eylem yapmaları; AKP iktidarının yeni Kürt açılımına da en güzel cevaplardan birisi olmuştu.

 Tekel işçilerinin bu onurlu direnişi 77 gün sonra Danıştay’ın 4-C uygulamasına geçiş için kısıtlı süre veren durdurma kararı ile başarıya ulaştı.

Devam edecek...