Merhaba dostlarım!

22 Temmuz 1920 tarihi,

Türk milleti için kara bir gün demiştik bir önceki makalemde dostlarım!

Osmanlı İmparatorluğu'nun Sevr Antlaşması'nı kabulü ile ülkemizin işgalinin belgesinin yürürlüğe girdiği tarihtir...

Ve ANKARA haykırmıştır ki;

“SEVR ANLAŞMASI ASLA KABUL EDİLEMEZ...”

Lakin 99 yıl sonra etrafımız 

dört yandan kuşatılmış durumda yine.

“Ekonomik” olarak darboğazdayız.

“Askeri” olarak en zor günlerden geçiyoruz.

“Kültürel”ve “Ahlaki”olarak da toplum araplaşmaya başlamış bile.

“Dış politika”yönünden sürekli inişli-çıkışlı günler geçiriyoruz.

“İç politika” keskin bıçak,

Devletin malvarlığı satılmış,malvarlığı kalmamış durumda.

1919 şartlarına bakıldığında,

100 yıl önce yaşananlar tekrar sahnede;

Aynı zehir ısıtılıp önümüze konmaya çalışılıyor Emperyalizm tarafından...

...

   PEKİ NASIL BUGÜNLERE GELDİK?

1980 darbesi, devleti ele geçirmeye çalışan cemaat ve benzeri yapılanmaların örgütlenmeye başladığı tarihtir.

1982'de bizler ailemizin gönderdikleri para ile kıt kanaat Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okumaya çalışırken;

cemaat ve vakıfların ele geçirdiği çocuklar, çok iyi evlerde “abla ve abilerin” gözetimi altında refah içinde okuyorlardı.

...

Elhamdülillah müslümanım. 11 yaşından beri orucu hiç bırakmadım. Her sabah 2 rekat namaz kılıp, dua edip güne başlarım. En önemlisi de insanları, canlıları severim. Hiç kimseye bilerek, isteyerek zarar vermedim ve inancımı ve yardımlarımı sadece yüreğim-vicdanım-Rabbim arasında yaşarım.

...

1984, " Benim memurum işini bilir" ve 

" Anayasa'yı bir kere delsek ne olacak? " diyen rahmetli Özal, Türk halkının dünya görüşünü değiştirdi.

...

Kültürel emperyalizm, kolay tüketim, üretmeden refahi yaşam isteği halkımızın karakter yapısını değiştirdi.

Önce vatan, önce bayrak, önce şeref-namus demekten bir çoğumuz vazgeçtik;önce 

" BEN " demeye başladık.

KAYBETMEYE BAŞLADIĞIMIZ 

AN İŞTE BU ANDIR.

...

   Sene 1998;

   TBB'nin (Türkiye Barolar Birliği)bir etkinliği için Güneydoğu'da bir ilimizde olan toplantıda;( insanı her şeyin önüne alan, Karadeniz'li, devlete karşı gelmeyi hiç mi hiç düşünmemiş, her koşulda devletinin yanında olan, Atatürk ilkelerine bağlı, Cumhuriyet kadını, saf ) Tülay Bekar'a Güneydoğu barolarımızdan bir avukat;

 " BİZ KÜRDÜZ, BİZE TÜRK DEDİRTEMEZSİNİZ! " der.

Niye bu avukat arkadaşımın ben “Türk”

demeden, onun " Biz kürdüz. " dediğini düşünmeye başladım. Aydınlanmaya başladığım ve emperyalizmin hedeflerinin ve emperyalist devletlerin isteğinin tekrar/tekrar 

" Sevr Antlaşması " olduğunu farkettiğim tarih budur.

...

 Bu tarihten sonra kendi imkanlarımla yurt dışındaki haberleri ve yurt içinde çıkan kanunları sürekli takip ettim. Takip ederken de konferanslar ve etkinliklerle konuşmacı olarak bu konuda tebliğler, yazılar, bildiriler sundum.

...

CEMAAT YAPILANMALARI, DEVLETİ VE DEVLETİN KURUMLARINI ELE GEÇİRMEYİ ÇOK ÖNCEDEN KARAR VERMİŞLERDİ.

Şehitlerimiz; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve adını sayamadığım diğerleri, bugünlerin farkında oldukları için öldürüldüler.

Zararsız gibi görünen cemaat yapılanmaları halkın manevi duygularını esir alarak siyasetin cemaat yapıları ile el sıkışmasını sağladı. Eminim el sıkışanlar bugün bunların olacağını öngörememişti.

...

Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. Maddesi ve 765 sayılı TCK'nın 312. Maddesindeki değişiklikler dine bağlı cemaat yapılanmalarının cezasız kalmasını sağladı.

Cezasız kalmak cemaat yapılanmalarına ve amaçladıkları devleti ele geçirme planlarına yetmeyeceği için DEVRİM KANUNLARINI ( Öğretim Birliği Kanunu, Harf İnkılâbı, Kılık Kıyafet, Medeni Kanun'daki miras ve evlenme ile ilgili hükümler, Köy Kanun'daki yabancılara toprak satışı ile ilgili hükümler ) değiştirtmeleri gerekiyordu.

İŞTE BENİM, CUMHURİYETİN VE DEVLETİN ALTINI OYAN " OYUM PAKETLERİ " DEDİĞİM " UYUM PAKETLERİ " İLE BU DEĞİŞİKLİKLER GERÇEKLEŞTİRİLDİ VE CEMAAT DEVLETİN VE ANAYASA KURUMLARININ İÇİNE DAHA RAHAT SIZMAYA BAŞLADI.

Ben ve Ergenekon, Balyoz Kumpası ile içeri alınan mağdurlar, arkadaşlarım bunları söylediğimiz için hedef olduk.

...

Acımasızca önce Basın Mahkemesi tarafından linç edildik. Cemaat yapılanmasının etkili olduğu mahkemeler zaten bize en yüksek cezayı vermeye, zindanlarında süründürmeye, ailemizi bitirmeye kararlı idiler.

Yaşananları bütün kamuoyu gördü zaten.

Toplum Mahkemesi de " Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, yaptılar, cezalarını çeksinler. " diyerek yaşanan süreçte bizleri linç ettiler.

...

Benim ve arkadaşlarımın tek suçu VATANI, BAYRAĞI CANINDAN ÇOK SEVMEK VE ATATÜRK İLKE VE İNKILÂPLARINDAN AYRILMAMAK oldu.

...

Bu nedenle 11 askerin başına çuval geçirildiğinde ağladım, Özel Güvenlik Yasası çıkarıldığında ağladım, “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazıları,Andımız, T.C. ibareleri kaldırıldığında ağladım...

Ben ve arkadaşlarım biliyorum ki; asla kendimiz için değil, hep vatanımız için ağladık; sanık olduk, hedef olduk, mağdur olduk, suçlu olduk, dışlandık. Şerefimizle oynandı; onurumuz yerle bir edilmeye çalışıldı...

...

Gelinen bu noktada “BİZ HAKLIYDIK” demenin hiçbir anlamı ve faydası yoktur.

İsteğim; vatanımda haksız yere acı çeken hiçbir bireyin, mazlumun olmamasıdır.

Ben hukukçuyum, Cumhuriyet kadınıyım. Haksız yere, bu kadar yaşadıklarımdan sonra isteğim; Ülkemin öncelikle huzura, selamete ulaşmasıdır. Yine isteğim; hukuk çizgisinden ayrılınmamasıdır. Bize yapılanların ne kadar korkunç olduğunu görüp, hukuk dışı cezalandırılmalara kalkışılmamasıdır. Cezaevinde iken söylediğim ve basına yolladığım bir açıklama vardı; en önemli cümlesi " MASUMİYET EN GÜÇLÜ SİLAHTIR VE MUHAKKAK GERÇEKLER ORTAYA ÇIKAR!” Bu nedenle hukuk çizgisinden, Atatürk ilkelerinden, Cumhuriyetten ayrılmadan, emperyalistlere fırsat vermeden öngörülü, dikkatli, yönetim ile yolumuza devam etmeliyiz.

KARANLIK GÜNLERDEN AYDINLIK GÜNLERE ÇIKABİLMEMİZİN TEK YOLU ATATÜRK VE CUMHURİYET YOLUDUR.

Başka bayrağımız, başka vatanımız ve bizi kabul edebilecek başka bir yer yoktur. Farklı renklerde, farklı dillerde ama birlik rüyası ile el ele vatanımızı  korumak ve bir olmak zorundayız. Ve yine Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün " Yurtta sulh, cihanda sulh! " sözünün asıl şiar olduğunu unutmamalıyız!

...

 Bu kadar acı çekti bu ülke, bizler bu kadar acı çektik!

 Sizlerden özür istemiyorum, tazminat istemiyorum.

 Ben sizlerden, halkımdan, yönetenlerden vatanımı, bayrağımı, Cumhuriyetimi istiyorum.

Emperyalist devletlerin tekrar, tekrar, tekrar yürürlüğe koymaya çalıştığı Sevr Antlaşması'nın 22 Temmuz kabul yıldönümünde bütün dünyaya " KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNU " hep birlikte haykırmak istiyorum.

...

Haykırırken de yaptığım tespitler şunlar;

-Askerlik yasası ile Sevr antlaşmasının da gerisindeyiz;daha önce karşılaştırmasını yaparak eleştirmiştim yasayı.

-ABD,RUSYA yardımı ile “KÜRDİSTAN”kurulmuş durumda zaten.

-EGE’de ki kıta sahanlığı sorunu aleyhimizde uygulamalarla daha da alevlenmiş durumda.

-Adalardan bahsetmeyelim hiç!bırak bizim adalardaki durumumuzu ;Yunanistan adalara asker ve teçhizat doldurmuş durumda.

-KIBRIS konusunda rahmetli DENKTAŞ yaşamış olsaydı:yönetenlere “KANDIRILDINIZ yine”derdi.KIBRIS ve DOĞU AKDENİZ HAVZASI’nda haklarımız ve KKTC’nin hakları gasp edilmeye çalışılıyor.

-Limanlar,tersaneler,yollar,deniz ve hatta hava taşımacılığı özelleşmiş ya da büyük kısmı özelleştirilmiş durumda.

-Bırakın diğerlerini doğal kaynaklarımız,hatta 

suyumuz bile yabancı ellerde.

-Tarım ve tohumculuk politikası ile hayvancılık politikasındaki yanlışlarımız ile artık tamamen dışa bağımlıyız.

-Özelleştirilecek hiç bir mal varlığı kalmadı devletin;

Varlık Fonu’na devredilen malvarlığıda borçları karşılığında rehnedilmiş durumda.

-Eğitim,güvenlik,sağlık özelleştirmeler sonucu birliği-tekliğini kaybetmiş;denetimden uzak,dağınık durumda.

-Azınlık sorununu bırakalım bir tarafa;

Göçmen-Mülteci kimliği ile kapılarımızı açtığımız özellikle Suriyeliler ;vatandaşlarımızdan daha iyi koşullarda sağlık-eğitim hizmeti alıp;bir de ticareti vatandaşlarımızın elinden almış durumdalar...

Diyecek sözüm çok da;

DİLEĞİM TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLELEBET PAYİDAR OLMASI;

Sevr paçavrasının da,sadece tarihin kirli çöplüğünde kalmasıdır.