Banka ve resmî dairelerde beklerken, otobüs ve minibüs durağında beklerken; istasyonda tren, iskelede vapur saatini beklerken geçen zaman, zamandan değil mi? Ve bunların içinde yol alırken geçen zaman; zamandan değil mi? Hele talebeler, yemekhane vb. yerlerde sıra beklerken geçen zaman, zamandan değil mi?
Bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl; belki ömür boyu bu şekilde boş ve beyhûde yere geçen zamanlar, büyük yekûn tutmaktadır. Oysa, o zamanları başka zamanlarda bulmak ve telâfi etmek mümkün değil. Çünkü o zamanlarda ne Güneş ne de Dünya yerinde sayıyor. Yâni saymıyor. Her zamanki mûtad / belli hareketlerini sürdürüyor. Yâni zaman, bir daha geri gelmemek üzere geçip gitmiş oluyor.
Halbuki bu zamanlar zarfında mizac ve tabiatımıza uygun çeşitli, küçük cep kitapları okuyabilir; böylece bir senede veya senelerde onlarca; belki yüzlerce özlü eserler okuyarak bilgi, görgü ve kültürümüzü arttırabiliriz. 
Sırf okumaya her gün bir saatlik zaman muhtemeldir ki ayıramayız. Haftada birkaç saat ise asla ayıramayız. Ayda beş on saat def’aten yâni aralıksız ayırmamız ise hiç olası değil. Ama her gün, sırf okumak için mutlaka beş on dakika nasılsa bulabiliriz.
Bu ise, bize haftada aşağı yukarı bir; ayda dört; yılda elli; on senede beş yüz saatlik muazzam bir okuma imkânı ve bahâ biçilmez bir zaman serveti sağlayabilir. Düşünebiliyor musunuz, böyle bir zaman tasarrufunun bizlere neler kazandıracağını veya tahmin edebiliyor musunuz, böyle bir zamanı değerlendirmeyişin bizlere neler kaybettirdiğini?
Zaten, oldum olası insanın okumadan nasıl durabildiği hususu; benim anlamakta en çok güçlük çektiğim, zorlandığım konuların başında gelmekte.
Kaldı ki çoğumuz seyahat esnasında vaktin geçmediğinden ve can sıkıntısından şikayet eder dururuz. Oysa okurken zamanın nasıl geçtiğini bilmeyiz. Çünkü okurken zaman izafî yani göreceli olarak kısalır.
Zira dikkatimizi bir noktaya teksîf etmek ve yoğunlaştırmak; zihni aktif  hâle getirir. Âdeta dimağı harekete geçirir. Bu da insana zamanın kısaldığı ve çabuk geçtiği intiba ve izlenimini verir.
Tıpkı zamanın hız’a göre değişmesi gibi. Nitekim meşguliyetimizin hızı nispetinde; zamanın ritmi değişmekte, yâni zamanda sanki yavaşlama olmaktadır. Böylece aslında ne kadar zaman geçtiğini ve ne kadar yol katettiğimizi bildiğimiz hâlde; hissiyatımız bu yolu daha kısa zamanda almışız gibi algılamakta ve idrak etmektedir.
Kısaca, insanın kendini okumaya vermesi; zamanın kısa algılanmasına sebep teşkil etmekte yolculuğu çekilir hâle getirmektedir.
Öyleyse, zamandan saymadığımız zamanları; artık zamandan saymanın zamanı gelsin ve bunun bilincine varılsın.
Ha! Şu da unutulmasın! Kitaplar  -ne yapıp, edip-  kendilerine her zaman ve zeminde mutlaka vakit ayırmamız gereken şeylerdir.
Yoksa, sırf boş vakitleri hoşça geçirmek için lütfen el attığımız dolgu maddesi hükmünde metalar sanılmasın.