Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman içerisinde olanları; düşünceler, eylemler ve özel anlar gibi bireyin kişisel yaşantısını etkileyen her şey olarak değerlendirebiliriz. Fakat geçmiş, şimdi ve gelecek zaman algıları insan için yaşantıyı bütünleyen özelliklerden bir tanesi olarak değerlendirilse de insanın hem kendi içindeki kişisel yaşantısı hem de dış dünyayla kurduğu etkileşim zamansallık süreci içinde gelişerek şu an ile özdeşleşir.

Zaman, hayatımızı yöneten evrensel bir kavram ve birçok kişi onu düşünürken, içinde korku ve endişe duygusu yaşar. Zaman korkusu, ertelemeden gelecekle ilgili sürekli endişeye kadar çeşitli şekillerde kendini gösterebilir. Gelecek zamanı hayal etmek bize umut verse de yine de gelecekte yapılacak olan planlara kanalize olmak bizi geleceğe götüren eylemleri yapmaktan alıkoyabilir. Hatta içerisinde olduğumuz zamanı yaşamamızı engeller. Aynı ihtimali, geçmiş zaman için de söyleyebiliriz.  Peki, hayatı deneyimlemeden yaşamanın kime ne faydası olabilir?

Zamandan korkmanın başlıca nedenlerinden biri, başarısızlık ya da başaramama korkusudur. Belirli bir zaman diliminde birçok kimse birçok şeyi hedefler. Kendimiz için hedefler koyduğumuzda, genellikle onlara baskı ve endişe yaratabilecek son tarihler ekleriz. Bu son teslim tarihlerini karşılayamazsak, zamanımızı boşa harcadığımızı veya yeterince iyi olmadığımızı hissedebiliriz.

Belirli bir döneme kadar belirli kilometre taşlarına ulaşma ve sahip olma baskısı da bu korkuya katkıda bulunabilir. Zaman geçer ve insan düşüncelere kapılır. Geçmişi düşünürken andan uzaklaşır ve zamandan korkmanın bir başka nedeni de yaşlanmadır. Çünkü kendi faniliğimizin ve bu dünyada sahip olduklarımızın sınırlı olduğuna bizi inandırır. Zamanın akışında olmak ve her geçen an onun gölgesinde olmak ise geç olmadan istediğimiz her şeyi başarmak için pişmanlık duygusuna veya aciliyet hissine yol açar. Başta masum gibi görünen bu gibi düşünceler, sonrasında zihnimizi zehirli bir sarmaşık gibi sarar.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, üstüne bir de toplumsal beklentiler ve normlar da eklendiğinde zaman korkusu farklı bir hale evrilir. Bize sık sık belli bir yaşa kadar hayatlarımızı çözmemiz veya belli bir zamana kadar kariyerimizde belli bir noktaya gelmemiz gerektiği söylenir. Bu beklentiler, özellikle onları karşılayamadığımızı hissedersek, baskı ve endişe yaratabilir ama zaman korkusu yaşamlarımız üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. En yaygın etkilerden biri, erteleme ve görev veya sorumluluklardan kaçınmadır. Bu, artan strese ve bunalmışlık hissine yol açar ve elbette bir zaman sonra ise zihinlerimizin tutsağı oluruz.

Zamandan korktuğumuz an, yanlış seçim yapmaktan veya onu doğru şekilde yapmak için yeterli zamanımız olmadığından endişe duyarız. Kararlarımızın birçoğu için erteleme evresi devreye girer. Bu baskılayıcı düşüncelerin bir diğer etkisi de yaşam kalitesinin düşmesi ve gelecekle ilgili artan endişe ve strestir. İşte bu noktada şimdiki anın tadı değil, sadece adı vardır. Öyle ki; belli normlar için hedeflerimize ulaşmaya ya da yalnızca toplumsal beklentileri karşılamaya odaklanırız. Ki bu da hayattaki küçük anların kıymetini bilmeyi unutmamızı sağlar.

Neyse ki, korkuyu yenmemize yardımcı olabilecek birkaç baş etme stratejisi var. Zaman zaman, zaman ile baş etmek güçleşir. Fakat en etkili stratejilerden biri, aslında gerçekçi hedefler belirlemek ve bunları yönetilebilir görevlere ayırmaktır. Hedeflerimizi daha küçük parçalara bölerek onlarla ilgili baskıyı ve kaygıyı azaltmak mümkünken, zamandan korkmak yalnızca kaçırılan fırsatlara ve pişmanlıklara yol açacaktır. Artan gelecek kaygıları için birilerine teşekkür etmemiz gerekiyor evet ama bu, rüzgârı arkamıza almamızı gerektiriyor. Ona kapılmamızı değil!

Korkularımız nedeniyle hedeflerimiz için harekete geçmezsek, elimizde fırsat varken riske girmediğimiz için pişmanlık duyabiliriz. Böylece gerçekçi zaman çizelgeleri belirlemek, gelişigüzel son teslim tarihlerinin getirebileceği aciliyet duygusundan kaçınmamıza yardımcı olabilir. Herkesin başa çıkma stratejisi farklı olsa da zihinlerimiz bir makineden farksızdır. Bunun farkındalığı için de anda kalmamıza ve gelecekle ilgili kaygıyı azaltmamıza yardımcı olacak argümanların var olduğunu bilmeli ve hayatı deneyimlemeden yaşamanın mümkün olmadığını kavramalıyız.