“Ey Peygamber! Savaşın (Uhud) o sıkıntılı anlarında, Allah'ın sana verdiği rahmet sonucu, emrin dışında yerlerini terk edenler ve sıkışınca kaçmaya çalışanlara yumuşak davrandın. Eğer onlara kalp kırıcı ve otoriter davransaydın, yanında kimse kalmaz ve ayrılırlardı. Onların davranışlarını hoş gör,  Allah'tan bağışlanmaları için dua et ve yapılacak toplumsal işler hakkında onların da görüşlerini al. Ortak kararınızı belirleyince de Allah'a tevekkül edip / O'na güvenip uygulamaya geç. Çünkü Allah, O'na güvenip / tevekkül edip işe koyulanları ve gerekli çabayı da gösterenleri sever.”

     Yine dikkat edilirse, önemli konularda, Peygamber'in görüş alması, danışması önerilmektedir ki, bu öneri Bakara:104' üncü ayette ve Şura suresinde de vurgulanmıştır. (Kur'an, Prof. Dr. Gâzi Özdemir, Al-i İmran:159)

     “Ey elçimiz Muhammed! Uhud'da seni terkedip zor durumda bırakmalarına ve mağlûbiyetinize sebep olmalarına rağmen, Allah'ın lûtfettiği sevgi ve merhametin gereği sen onlara yumuşak ve hoşgörülü davrandın. Şayet onlara katı ve kırıcı davransaydın seni terkedip giderlerdi ve etrafında onlardan kimse kalmazdı. Öyleyse -Uhud'da olduğu gibi- sana karşı işledikleri kusurları hoş gör, Allah'a karşı işledikleri kusur ve kabahatlerinin bağışlanması için de dua et! İstişareyi gerektiren savaş vb. hususlarda onlarla istişareye devam et; böylece kendilerine değer verdiğini ve görüşlerine itibar ettiğini anlayarak gönülleri hoş olur, dine daha çok ısınırlar. 

     “İstişare sonucu bir şeyi yapmaya karar verdikten sonra da kimseye kulak asma. Gerisini Allah'a bırak, O'na güven. Çünkü O, senin için en doğru ve yararlı olanı bilir.

     Zemahşerî, İbnü'l-Cevzî, istişarenin; herkese danışmayı, sormayı içine alan genel bir durumu ifade etmekle birlikte maksadın; konuyla ilgi bilgi ve tecrübe sahibi olanlarla istişare etmek olduğunu söylemektedir. Taberî, “Allah, peygamberine her konuda yol göstererek başkalarının desteğinden müstağni (onlara ihtiyaç duymayan) kıldığı hâlde ona istişareyi emretmekle istişarenin faydalarına dikkat çekmektedir.” demektedir.

     Zemahşerî de aynı istikamette görüş belirterek, istişarenin, karşıdaki insana değer vermenin onun gönlünü hoş etmenin yanı sıra, görüş ve düşüncelerinden yararlanmayı sağladığına dikkat çekmekte ve Hasan-ı Basrî'nin, Hz. Peygamber'in istişareye ihtiyacı olduğu için değil, kendinden sonrakilere örnek olması için istişare ile emredildiğine dair görüşünü nakletmektedir...(Tevhit Mesajı, Hasan Elik - Muhammed Coşkun, Al-i İmran:159)

     “Demek mahzâ (sırf) Allah'tan bir rahmet iledir ki sen onlara (karşı) yumuşak bulundun; eğer katı yürekli bir nobran (kaba, kırıcı) olsa idin, elbette etrafından dağılmış gitmişlerdi. O hâlde, kusurlarını affet de günahlarına istiğfar ediver ve emr (topluma ait işler)de reylerini al, (Emr'de -topluma ait işlerde- reylerini al; yani, vahy vârid olmayıp (gelmeyip) rey ve içtihada bağlı bulunan savaş gibi toplumla ilgili işlerde onların görüşünü al!...Resulullah veya o'ndan sonraki halifeler, istişare ile memurdurlar...) sonra da (bir karar üzerinde) azmettin mi, artık Allah'a mütevekkil ol (güvenip dayan), çünkü Allah mütevekkil olanları sever.”

     Allah'a mütevekkil ol; Allah'a güvenip dayan, itimat et, karar verdiğin hususta azimle işe koyul! 

     İmam Fahrettin Râzî der ki: 

     Tevekkül, -bazı câhillerin zannettiği gibi- insanın kendisini ihmal etmesi demek değildir. Böyle olsa idi, müşavere emri tevekküle mani olurdu. Tevekkül: Zâhirî sebeplere riayet ettikten sonra, onlara değil, Allah'a güvenip dayanmaktır. 

     (Muhtasar Hak Dini Kur'an Dili, MEAL  TEFSİR, Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hazırlayan ve Notlandıran: Ertuğrul Özalp, Al-i İmran:159)