Yılın son günleri hep heyecan doludur. Özellikle gençler yeni yıldan beklentileri dolayısıyla farklı bir moda girerler. Sevgililere hediye seçilirken kısa bir süre sonra gelecek “Sevgililer Günü” de hesaba katılır. Zor iştir yani… Malum Batı’nın bize kazandırdığı “Yılbaşı” ve “Sevgililer Günü” anlayışı biliyorsunuz artık Batı’yı bile geride bırakacak düzeye ulaştı ülkemizde.
Büyükşehirlerin AVM’leri dolup dolup taşıyor. Kalabalıklar yaklaşan yeni yılın heyecanındalar. 
Öte yandan gazeteler, televizyonlar, el-Bab’dan şehit haberleri taşıyorlar ülkemize… Bazı evlere ateş düşüyor, analar dalyan gibi evlatlarını “bir hiç uğruna” kaybetmenin üzüntüsüyle kahroluyorlar.
Gerçi büyüklerimiz onların “şehit” olduğunu söyleyerek anaların yüreğine su serpmeye çalışıyor ama, ana yüreği bu… Dayanmak kolay mı? “Vatan sağ olsun” demekle dinmiyor işte acılar… “Benim evladım da sağ olsaydı” diye iç geçiriyor bağrı yananlar…
Bir garip ortamdan geçiyor ülkemiz. Doğrusunu yanlışını şimdiden söylemek gerçekten zor. Sonuç istediğimiz gibi olursa, -inşallah öyle ümit ediyoruz- ülkemizi gerçekten güzel günler bekliyor. Ya olmazsa diye düşünmek bile istemiyoruz. O zaman durum gerçekten vahim.
Asker millet olduğumuz doğru. Savaşmayı seviyoruz, vatanımız için seve seve can vermekten de çekinmiyoruz. Ama insanı kafasını karıştıranlar da çıkmıyor değil. “Suriyeli vatandaşlar İstanbul’un göbeğinde neredeyse kendilerine ait gettolar oluşturup normal hayatlarına kaldıkları yerden devam ederken Türk askerinin Suriye topraklarında çarpışmasında bir çarpıklık yok mu?” sorusu ilk bakışta kolay cevaplanamıyor.
Türk askeri Suriye’den kaçıp gelenlerin yerine orada çarpışmıyor. Türk askeri, Türkiye’ye kurulan bir tuzağa düşmemek, Türkiye’yi tehlikeyi sokacak bir gelişmeyi önlemek için orada çarpışıyor. Ama yine de bu muhakemeyi yürütemeyenler için ileri sürülen görünüşteki çarpıklık gerçekten akıl karıştırıcı.
Son günlerde ülkemiz tahmin edemeyeceğimiz kadar yoğun bir saldırı altında… Terör boyutunu bile geride bırakan bir abluka altındayız beyler… Cumhurbaşkanı açıkça bir “seferberlik”ten söz ediyor da biz hâlâ ne olup bittiğinin farkında değiliz ve sanki hiçbir şey olmamış gibi rutin hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.
Yılbaşına doğru AVM’leri fütursuzca doldurmamızın ardındaki anlam bu.
Ya ne yapmalıyız?
Anormal yollara mı tevessül etmeliyiz? Korktuğumuzu mu göstermeliyiz? Elimizi eteğimizi çekip meydanı boş mu bırakmalıyız? Olağanüstü bir davranış gösterip ekonominin yollarını mı tıkamalıyız?
Hayır, bunların hiçbirini yapmaya gerek yok. Sadece biraz şuurlu olmalıyız, durumu fark etmeliyiz, bize düşen bir görev var mı demeliyiz.  Millet olmanın, milletçe nasıl hareket edilmesi gerektiğinin bilincine varmalıyız.
Yeni bir yıla girerken insanların heveslerini kursağında bırakmak istemeyiz elbette... Buna hakkımız yok. Ama gerçekten hiçbir şey olmamış gibi davranabilmek de biraz anormal değil mi sizce?
Yılbaşı, yeni bir yıla girmenin hayalini ve heyecanını taşır. Kimse eski yıldan çıktığını düşünerek üzülmez. Bense 2016’dan çıkacağımıza doğrusu sevinmiyor değilim. Yeni yıl, çektiğimiz sıkıntıların, yaşadığımız acıların geride kalmasını sağlayan bir vesile olsun istiyorum elbette… Ama 2017 biterken nasıl bir duygu içinde olacağımızı ve neler yazmak durumunda kalacağımızı gerçekten bilemiyorum.
Bu duygularla yeni yılınızı kutluyor 2017’nin savaşsız, huzurlu ve mutlu bir yıl olmasını diliyorum .