Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan 2011 yılında defalarca Esad yönetimini uyarmıştır. Hiçbir yönetimin halkına topla tüfekle, zulümle hâkim olamayacağını, halkın gönlünün kazanılması gerektiğini söylemiş ve defalarca uyarmış ve ikaz etmiştir.

“Sayın Esad ile yaptığımız görüşmede mevcut gelişmelerden duyduğumuz kaygımızı, endişemizi, rahatsızlığımızı çok açık ve net bir şekilde ifade ettim. Olağanüstü Halin kaldırılması noktasında gerekli olanları söyledim. Suriye’de atılması gereken adımlar var. Özel temsilcilerimi gönderdim, yine göndereceğim.” (26 Nisan 2011) “Suriye’de yaşananları insan vicdanın alması mümkün değil. Bugünün dünyasında artık tek adam yönetimlerine, dikta rejimlerine, kapalı toplumlara yer kalmamıştır. Zorla, zorbalıkla, sokakları dolduran insanları öldürerek rejimler ayakta kalmaz. Halkın taleplerine bir an önce kulak ver. Yegâne çözüm budur.” (2011, Ağustos) “Halkını katleden bir lider meşruiyetini kaybeder. Esad’ın bu yanlış yolda yürümekte ısrar etmesi, Suriye’ye barış ve istikrar getirmeyecektir. Demokrasi halkın hakkı olmaktan öte mülküdür. Halkına kurşun sıkan, tanklarla toplarla şehirlere baskın düzenleyen, sivilleri öldüren bir yönetim görüntüsü oluşuyor, böyle bir yönetimle kimse dost kalamaz.” (14 Eylül, 2011)

Peki, Sn. Cumhurbaşkanı’nın yerinde ve zamanında ikazlarına rağmen; geçen 8 senelik dönemde Esad’ın aklı başına gelmiş midir? Dostça ikazlardan ders almış mıdır? Bütün olanlara rağmen uslanmış mıdır? “Doğu Guta’da “ koskoca şehirleri tecrit ederek soykırım yapmaya devam etmekte midir? Halkın, çoluk çocuğun tepesine varil bombaları yağdırmakta mıdır? Bu adam, bu yönetim ve bu kafa asla iflah olmaz.

Bütün bunlar oluyorken; “Türkiye, Rusya ve İran ile görüşüyor ama her konuda anlaştığını söyleyemeyiz. Türkiye sebep olduğu katliam ve yıkım sebebiyle, Esed’in Suriye’nin geleceğinde bir rolü olmaması gerektiğini savunurken Rusya ve İran Esed’li bir çözüm üzerinden hareket ediyorlar. Türkiye Suriyeli muhaliflerin çatı kuruluşu olan ve uluslararası meşruiyeti bulunan Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) destekliyor. Rusya ve İran Esed’le devam etmek istiyorlar… Herkes elindeki kozları oynamaya devam ediyor, edecektir.

İlkesiz siyasetin sınırsız güce rağmen çuvallamasının en büyük göstergesi ABD’dir. 1990’lı yıllardan beri Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Somali ve birçok Kuzey Afrika ülkesinde ilkesiz ve hedefsiz siyasetin kurbanı olarak bocalayıp duruyor. Bazıları Amerikan politikasının her yaptığını alkışlama, her icraatında hikmet arama gibi ahmaklığın kurbanı olsa da şunu görmek gerekiyor ki Amerikan politikası süratle çöküyor. Ahlak ve meşruiyet temelini hızla kaybediyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en zalim güçlerinden biri olan Moğol istilaları bile ahlaki temelini bu derece yitirmemiştir. Nihayetinde Moğol hükümdarı gelir sizi haraca bağlar çeker giderdi. Bu gün ABD Ortadoğu’da daha doğrusu (Ben bundan sonra Ortadoğu tabirini de kullanmayacağım. ) Osmanlı topraklarında ne yapmak istiyor? 1. Dünya Savaşı sonucu kendilerinin kurmuş oldukları devletleri parçalayarak düzeni yıkmaya çalışıyor, düzensizlik üzerinden nereye varmak istiyorlar? Bölgeyi her eksenden parçaladığını farz edersek çıkan sonuç ABD ve İsrail’e nasıl bir yarar sağlayacaktır? Mesele İsrail’in güvenliği ise; bu mantıkla bu hedef başarılabilir mi? İsrail’in komşularına karşı tecavüzkâr bir politika izlemesi ve buna ABD’nin çanak tutması nasıl bir güvenlik sağlayabilecektir? Güvenliğin temeli güven vermek, emin olmak iken bütün komşularına karşı tehditkâr ve saldırgan bir politika izlemek nasıl bir güvenlik sağlayacaktır? Hedefe koyulan devletler karşı koymayacaklar mı?

ABD Hint Okyanusu ve Akdeniz’de bulunan filolarına ve ezici askeri gücüne rağmen çöküp gitmeye mahkûmdur. Çünkü temel dış politikası ahlaki temelden mahrumdur. Yaptığı işlerin meşruiyet temeli yoktur

Esad yönetiminin temeli Hıristiyan Arapların kontrolünde mezhepçi bir yapı üzerine inşa edilmiştir. Bu yapıyı da Fransızlar Suriye’yi terk ederken kurup gitmişlerdir. Esat yönetimi; Hıristiyan Arap azınlık yönetiminin kemikleşmiş halidir. Bunu da halka yutturmak için adını BAAS PARTİSİ(Arap Rönesansı) adını verdikleri diktatörlük ile gerçekleştirmişlerdir. Halk temeline, serbest seçim ve demokratik katılıma dayalı bir sisteme geçildiğinde rejimin ayakta kalması mümkün değildir. Bunu engellemek için kontr/istihbarat yapısına dayalı zulüm devleti inşa edilmiştir. Politikanın içte ve dışta meşruiyet temeline dayanması açısından bakıldığında Esad yönetiminin durumu ABD’nin halinden daha fecidir. Elini kardeş Suriye halkının kanına bulamıştır. Sadece ve sadece Hıristiyan Arap temeline dayalı mezhep fanatizmiyle desteklenmiş bir iktidarda kalma mücadelesi yapmaktadır. Kâğıt üstünde dahi meşruiyeti kalmamıştır. Mesele bu yönüyle düşünüldüğünde Türkiye’de kimilerinin ileri sürdüğü gibi Esad’la barışmak değil gidişine ısrarla odaklanmak gerekir.

Tarih boyunca Osmanlı toprakları zulmün değil adaletin timsali olmuştur, bu nedenle zalimlerin tasfiyesine odaklanmak milli İslami ahlak gereğidir. Ahlaki temelini kaybedenler istikametini kaybederler, istikametini kaybedenler öncelikle kendi nefislerine zulüm ederler. Bizce bu iş bitmiştir. Esat’ın bileti kesilmiştir. Bütün zalimler hüsrana uğrayacaktır.