Vasfi Kösebey Hocamız Milli eğitim ve ders müfredatı ilgili görüş ve düşüncelerimizi yazmamızı istedi. Bir haftadan beri düşünüyorum işe neresinden başlayayım diye! En sonunda bu işe işin felsefesinden başlayarak ne kadar uzun olursa olsun kısa makalelerden oluşmuş bir yazı dizisi yapmaya karar verdim. 

2. Dünya Savaşı bittikten ve Japonya Amerikan işgaline uğradıktan sonra Japon eğitiminin milli kimlik ve tarih eğitimi ile ilgili özü alındıktan sonra Japonya ekonomik olarak dev, siyasi olarak cüce, kimlik olarak hiçliğe mahkûm oldu. Omurgasızlaşarak iddialarından vazgeçti. Aynı şey Almanya’nın da başına geldi. Kimliksiz, hedefsiz, hiçlik duygusu ile şekillenmiş bireyselleşme sorumluluklarından sıyrılmış açgözlü insan tipolojisi yarattı.

Tüm sistemler, toplumsal ya da bireysel ihtiyacı karşılamak için vardır. Bu ihtiyacı karşılarken kişinin manevi dünyasını görmemezlikten gelen, yaratıcının maksadını anlamadan hatta yokmuşçasına davranan eğitim modelleri robot tipi insan yaratarak insaf, merhamet, hak ve hakikat duygusunun körelmesine sebep olur. 

Türk milli eğitiminin amaç ve prensiplerini gözden geçirdiğimizde Japon ve Almanların akıbetine kendi elimizle itildiğimizi görürüz. 

Milli Eğitimin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,

• Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek; 

• Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek; 

• İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.

Bir defa üç maddede özetlenmiş olan amaç kendi içinde tutarsız ve temelsiz bir şekilde sıralanmıştır. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere sahip insanlar hangi manevi eğitimle ve hangi dini kimlikle şekillenecektir?  Birinci maddede yazılan laik kimlik ve pozitif ahlak çökeli bir asır geçmiştir. Keza Atatürk milliyetçiliği diye bir kavramın olmadığı biline biline sosyoloji ilmini katledercesine bu ifadenin kanunda yer almış olması 21. Yüzyılda aklın havsalanın almayacağı bir ifadedir.

Cumhuriyet tarihi boyunca Ahmet Cevdet Paşa gibi bir tarihçi, Şemsettin Sami gibi bir dilci, Ömer Seyfettin gibi bir hikâyeci, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Gazi Osman Paşa, Fevzi Çakmak Paşa gibi askerlerin yetişmediğini görüyoruz. Cumhuriyetin başlangıcında yetişmiş olan Mehmet Akifler, Necip Fazıllar Osmanlı toplumsal ruhunun Cumhuriyete devrettiği son nesillerdir. Maalesef Cumhuriyet dönemi darbeci askerleriyle, kendi ülkesine ihanet eden solcularıyla, etnik kimliğe tapan bölücüleriyle vatanını, “milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk” devletine inanan insanlar yetiştiremiyor. Yetişmiyor. Yetiştiremeyecektir. Çünkü bu ifade; bünyesinde birçok tutarsızlıkları taşıyan, birbirine zıt terkipleri bir araya getiren elde edilmesi imkânsız bir elementtir. Asırlar boyu simyacılar nasıl ki diğer maddeleri altına çeviremediyseler, Cumhuriyet Türkiye’sinde yukarıdaki üç maddede özetlenen insan tipolojisini kıyamete kadar gerçekleştiremeyecektir.

Bu çağda Atatürk ilke ve inkılâpları tutarsızlığın esas kaynağı haline gelmiştir. Devrini ve asrını tamamlamış ideolojik tanımlarla tutarlı, yüksek karakterli, sadakatli, azimli insan tipi yetiştirilemez. Bu zihniyet labirentinde kalarak batıya meydan okuyacak insan tipini asla gerçekleştiremezsiniz. İşi tadında bırakıp Anayasanın başlangıcında ve ilgili maddelerinde yazan ideolojik ilkelerin kaldırılmasıyla işe başlamak lazımdır. Bu bir… Gelelim ikincisine; Türk Milli Eğitiminin İlkeleri Eğitiminin temel ilkeleri, Milli Eğitim Temel Kanunu’nda onbeş başlık altında sıralanmıştır. Bunlar şunlardan ibarettir: