KKTC ESKİ MALİYE BAKANI ERSİN TATAR:
“TÜRKİYE’NİN GARANTÖRLÜĞÜ TARTIŞILAMAZ!”


KKTC eski Maliye Bakanı ve Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan Adayı Ersin Tatar, kendi partisinin (Ulusal Birlik Partisi’nde -UBP) de küçük ortak olduğu hükümeti ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı sert bir dille eleştiriyor.
 “Türkiye’nin garantörlüğünün ve Kıbrıslı Türklerin haklarının, ‘Avrupai çözüm’ adı altında sulandırıldığını” belirten Ersin Tatar, “Girit de böyle kaybedildi. Görüştükleri çözüm planı, çözülme planı. Ben de hızlı ve hemen çözüm istiyorum, ama Türkiye’nin dışlandığı bir çözüm değil, azınlık haklarıyla değil, Rumlarla eşit ortak olacağımız, adil bir çözüm” diyor.

Kıbrıs’ta sürdürülen toplumlararası görüşmelerin gidişatına ilişkin haberler nedeniyle kaygılarımızın arttığı, “KKTC Cumhurbaşkanı’na Açık Mektup” yazma gereği duyacak kadar bunaldığımız şu günlerde,  Kıbrıs’tan yükselen bir “Tatar” kükremesi yüreğimize biraz su serpti. Demek ki, küresel konjonktür nedeniyle jeostratejik önemi giderek artan Ada’da Kıbrıs Türkü, oynanmak istenen oyunun farkındaydı, görüşmelerin gidişatından kaygılıydı.
Kıbrıs’ta sürdürülen toplumlararası görüşmeler konusunda daha çok Rum basınından yansıyan haberler, makyajlanmış yeni bir Annan Planı’nın masaya getirilmek istendiği izlenimi veriyordu ve bu gidişat bizi, Kıbrıs Türkü adına da Anadolu Türkü adına da kaygılandırıyordu. Görüşmelerde, yıllardır savunduğumuz toprak takası ve tazminat ilkesinin sulandırıldığı, AİHM’nin konuyla ilgili kararlarının görmezden gelindiği izlenimi kaygılarımızın artmasına neden oluyordu.
2004’ten 2015’e 11 yıl geçti. Taraflar, kalıcı bir çözüm adına defalarca masaya oturdular. Fakat, BM onaylı Londra ve Zürih anlaşmalarının “Kıbrıs, Türkiye’nin dahil olmadığı bir topluluğa üye yapılamaz” hükmüne ve “Sınır sorunları olan bir ülke birliğe alınamaz” diyen AB Anayasası’na rağmen adanın tamamını temsilen AB üyesi yapılan Rumlar, Türklerin haklarını teslim etmeye yanaşmamakta, toplumlararası görüşmelerde hep “havanda su dövülmektedir”.
2004 referandumunda, Türk tarihine bir bayrak, bir devlet armağan eden büyük devlet adamı Cennetmekan Rauf Denktaş, Annan Planı’na şiddetle karşı çıktığı için, Karen Fogg beslemelerinin yürüttükleri propagandalar sonucunda  “anlaşmaların önünü tıkayan adam” ilan edilmişti. Denktaş’ın, “Annan Planı Kıbrıs Türkü’nü Rumların içinde eritmeyi amaçlayan bir tuzaktır” saptamasının ne kadar doğru olduğu, sonraki yıllarda net olarak anlaşılmıştı.

KIBRIS’TAKİ GÖRÜŞMELER NEDEN KAYGILANDIRIYOR?


KKTC’de yüzde 60 katılımla gerçekleştirilen seçimlerde oyların yüzde 60.5’ini (toplamda yüzde 40) alarak Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Mustafa Akıncı’nın görüşmelerde benimsediği tutum, bölgesel ve küresel gelişmeler nedeniyle, yalnız Kıbrıs ve Anadolu’da değil, Türk Dünyası’nda da, İslam Alemi’nde de ilgiyle ve kaygıyla izlenmektedir.
Müzakerelerin Türk tarafının yıllardır izlediği çözüm politikasını temelden değiştiren, AİHM’in mülkiyet konusundaki kararlarını görmezden gelen, Kıbrıs Türkü’nü Rumların insafına terk eden makyajlanmış yeni bir Annan Planı çerçevesinde sürdürülmek istenmesi, Türk tarafında rahatsızlık yaratıyor.
Kıbrıs Türkü, 2004'teki referandumda "Evet" dediği Annan Planı'nın kendisi için ne gibi tuzaklar içerdiğini, AB'nin iki yüzlülüğünü, çifte standartlılığını yaşayarak öğrendi. 
Kıbrıs Türkü, müzakere ve referandum kamuflajı altında yeni bir Annan Planı tuzağına düşmek istemiyor. 2004’teki referandumda, AB toplumunun bir üyesi olma kandırmacasıyla “evet” diyen Kıbrıs Türkü, Yunanistan’ın yaşadığı iflası gördükten sonra AB’nin bir Cennet olmadığını anladı. Sürdürülen hızlandırılmış görüşmeler sonrasında yapılacak referandumda, 2004’te olduğu kadar kolayca “evet” demeyecektir.

KIBRIS ARTIK KÜRESEL BİR SORUNDUR


 2013’te Güney Kıbrıs'ın iflas noktasına sürüklenmesiyle, Ortadoğu’da yaşanmakta olan enerji merkezli küresel kapışma, biraz daha su yüzüne çıkarak yeni bir boyut kazanmış oldu. Küresel aktörler arasında yaşanmakta olan enerji kaynaklarını ve dağıtım yollarını kontrol altına almayı hedefleyen savaş, Kıbrıs üzerinden Akdeniz'e yayılırken, Yunanistan’ın iflası bağlamında, AB'nin geleceği de ciddi boyutta tartışılmaya başlandı.
Mart 2003’te Güney Kıbrıs'ta yaşananlar, yalnızca, AB yönetimi ile bir üye devlet arasında yaşanan bir sorun değildi; Akdeniz egemenliği konusunda,  Kıbrıs üzerinden ABD/İsrail'in, AB'nin, Rusya'nın, İran’ın, Çin'in taraf oldukları küresel bir kapışma yaşanıyordu. Küresel krizin narkoz etkisi altında uygulamaya konulan yeni dünya düzeni operasyonlarının Kıbrıs'ı da kapsama alanı içine almasıyla, Akdeniz'de sular ısınmaya başlamıştı. Küresel sistemin hedefi, Kıbrıs’ın güneyindeki doğalgaz rezervine el koymak, Kıbrıs ve Girit başta olmak üzere Akdeniz’de vergi cenneti ada devletçikleri oluşturmak, Yunanistan’ı parçalamak, Türkiye’nin güneyinde bir “Büyük Kürdistan” paravanası oluşturarak Rusya’yı ve Türkiye’yi enerji dağıtım hatları konusunda devre dışı bırakmak, İsrail’i bölgenin en güvenilir enerji terminali yapmak ve Akdeniz’i bir “Batı Gölü”ne dönüştürmekti.
Kıbrıs’taki gelişmeleri bu tablo çerçevesinde değerlendirmemiz gerekir. Görüldüğü gibi, Kıbrıs artık küresel bir sorundur ve atılacak bir yanlış adımdan geri dönüş olasılığı asla yoktur. Her adımızı dikkatli ve kazanılmış haklarımızdan asala en küçük bir ödün vermeden atmak durumundayız.

ERSİN TATAR : “GİRİT DE BÖYLE KAYBEDİLMİŞTİ”


Yukarıda sıraladığımız nedenlerden dolayı, Kıbrıs’taki görüşmelerin gidişatından kaygılıyız. Kaygılarımızda hiç de haksız olmadığımız, KKTC eski Maliye Bakanı ve Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan Adayı Ersin Tatar’ın isyanıyla netleşmiştir.
Tatar, kendi partisinin (Ulusal Birlik Partisi’nde -UBP) de küçük ortak olduğu hükümeti ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı sert bir dille eleştiriyor.
“Türkiye’nin garantörlüğünün ve Kıbrıslı Türklerin haklarının, ‘Avrupai çözüm’ adı altında sulandırıldığını” belirten KKTC eski Maliye Bakanı Ersin Tatar, “Girit de böyle kaybedildi. Görüştükleri çözüm planı, çözülme planı. Ben de hızlı ve hemen çözüm istiyorum, ama Türkiye’nin dışlandığı bir çözüm değil, azınlık haklarıyla değil, Rumlarla eşit ortak olacağımız, adil bir çözüm” diyor. Akıncı’nın Türkiye’nin garantörlüğünü, sözcüsü aracılığıyla “tartışılabilir” ilan ettiğini, mülkiyet konusunda yarım asırdır devam eden müzakerelerde görülmedik ölçüde tavizler verildiğini ileri süren Tatar, “Genel olarak Türkiye ile ilgili her konuda, kilit noktaları tutmuş küçük bir azınlık Türkiye hakkında her türlü sözü söylüyor. Kıbrıs Türklerinin büyük çoğunluğu ise, büyük üzüntü ile gelişmeleri izliyor. Artık seyirci kalmayacağız” dedi.
Kıbrıs ile Girit adası benzetmesi yapan Tatar, “Geçen yüzyılda Girit’in nüfusunun büyük bölümü Türk’tü. Araya Avrupa girdi. Önce iki toplumlu Girit oldu. Sonra Girit’teki Müslümanlar Anadolu’ya göç ettirildi. İkinci Girit olmamak için çok dikkatli olmalıyız” diyor.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Cennetmekan Rauf Denktaş’ın vasiyetini biz kez daha hatırlayım: “Kıbrıs Girit olmasın.”