Düne kadar, İran’la birlikte Esad’a güçlü destek vermekle yetinen Rusya, neden Suriye’deki paylaşım savaşına doğrudan katılma kararı aldı?

Kırım’I iltihak etmesinden dolayı, ABD ve AB ülkelerinin uyguladıkları yaptırımlar nedeniyle ekonomik kriz yaşamakta olan Rusya, Suriye2de hava saldırıları başlatma kararı konusunda hangi ülkeden güç aldı?

Rusya, Suriye’de gerçekleştirdiği hava saldırılarında IŞİD yerine Türkistan İslami Partisi (TİP)’in öncülüğünde kurulan Fetih Ordusu’nu neden vurdu? Fetih Ordusu’nun Uygur Türkleri ve Türkiye ile bir ilişkisi var mı? 

Rusya, Suriye’de, yalnızca kendi çıkarları için mi çatışıyor, yoksa Çin adına bir vesayet savaşı da mı sürdürüyor? 

Hangi ülkler, hangi nedenlerle Rusya’nın Suriye’deki hava saldırılarına karşı çıkıyor?

Ekonomik modelini değiştirmesi sonucunda ABD ile yolları giderek ayrılmakta olan Çin’in, Ortadoğu enerji kaynaklarıyla daha yakından ilgilenmeye başlaması yeni bir dünya savaşına neden olabilir mi? 

M. KEMAL SALLI (01.10.2015)

ABD Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile muhaliflerini masaya oturtan 1. ve 2. Cenevre görüşmelerinin bir devamı niteliğinde olan ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde 28 Eylül 2015’te biraraya geldiler.  Obama ile Putin, Suriye’de bazı “temel ilkeler” konusunda anlaşmaya varsalar da, Beşar Esad’ın, dolayısıyla Suriye’nin geleceği konusunda görüş birliği sağlayamadılar. Bu arada, basında pek fazla yer almamış olsa da, ABD’nin asıl önemsediği, son gelişmelere ilişkin Çin’in görüşleriydi. 

ABD, Ortadoğu enerji kaynaklarına ve dağıtım yollarını kontrolü altına alarak küresel liderliğini sürdürmek istiyordu, ama Rusya ve özellikle Çin karşısında nefesinin giderek tükenmekte olduğunun da farkındaydı. 

Çin’in New York’taki görüşmelerde sessiz kalması, ABD’nin eski Osmanlı coğrafsında İsrail merkezli yeni bir enerji imparatorluğu kurma çalışmalarına ilgisiz kaldığı anlamına gelmiyor. Eski ABD Savunma görevlisi Chiristina Lin, The Time of İsrael gazetesindeki makelesinde, bizi de yakından ilgilendiren ilginç bilgiler veriyor. Lin makalesinde, Çin’in “müdahalesizlik” doktrininin Çin’e yönelik tehditleri kapsamadığını belirterek, “El Kaide'nin "Doğu Türkistan" kolu olan Türkistan İslami Partisi (TİP)’nin öncülüğünde kurulan Fetih Ordusu koalisyonunda artan etkisi ve Suriye’de üslenmesi nedeniyle, Çin Suriye’ye asker gönderebilir” diyor. Çin Suriye’ye asker göndermese de, Rusya’nın ilk hava saldırısında IŞİD’i değil de, Fetih Ordusu kamplarını vurduğu iddiaları, Rusya’nın Çin adına bir vesayet savaşı yürüttüğü iddialarını güçlendiriyor. 

Çin yönetimi 2013 yılında, “Doğu Türkistan İslami hareketi ile tehdit büyümeden savaş” kararı almış. Lin, TİP'in Suriye'de büyümesi durumunda, bunun, Şincan bölgesini de etkileyeceğini, bölgenin Çin için bir "Afganistan" haline gelebileceğini savunuyor. Çin’in, Ortadoğu denklemine dahil olmak istemesinin nedeninin, yalnızca bölgenin enerji kaynaklarıyla sınırlı olmadığı anlaşılıyor. Suriye’de, küresel aktörlerin dünya barışını tehlikeye düşürecek boyutta bir çıkar çatışması yaşadıklarını görmezden gelemeyiz. Çünkü, tarihi ve kültürel bağlarımız olan bir coğrafyada yaşanan enerji merkezli bu kapışmalar, kilit konumdaki bir bölge ülkesi olan Türkiye’yi, başından beri etkilemektedir. 

Başbakan Davutoğlu da Rusya’nın Suriye’de gerçekleştirdiği hava operasyonlarından duyduğu kaygıyı şöyle dile getiriyor: 

“Rusya’nın bu çatışmalarda ilk günkü bilançosu çok kaygı verici. Yaptıkları, tamamıyla ılımlı Özgür Suriye mevzilerine yapılmış bir harekattır. (…) Ilımlı muhalefeti yok etmek için yapılan askeri operasyonların fayda getireceği kanaatinde değilim. (…) Rusya’nın vurduğu hedefler tam da DAEŞ’in işine yarayan hedefler oldu.” Başbakan Davutoğlu’nun açıklamalarından, Rus hava saldırılarının Türkiye’nin Suriye politikasına, özellikle de Suriye sınırından Halep’e uzanacak bir “Güvenli Bölge” oluşturma çabalarımıza önemli ölçüde zarar verdiği anlaşılıyor. 

TÜRKİYE SURİYE’DEKİ GELİŞMELERİN NERESİNDE?

Hatırlanacağı gibi, Suriye krizine çözüm arayışlarının Rusya ile ABD arasındaki ilişkileri gerdiği dönemde, Türkiye’nin yabancı savaşçıları topraklarında barındırdığı, Suriye’ye gönderdiği iddia ediliyordu. İddialara göre Türkiye’nin çabaları yalnızca militan göndermekle sınırlı değildi. Daha önceleri Lazkiye kırsalında, Orta Asya kökenli savaşçıların aileleriyle birlikte yerleştirildiği köyler inşa edilmişti. Buralara yerleştirilen Uygurlar, El Kaide’nin Doğu Türkistan kolu olan Türkistan İslami Partisi (TİP)’le bağlantılıydı. Türkiye’nin, ayrıca, Halep’in kuzeyinden şehre giremeyen El Kaide bağlantılı Uygur cihatçılarını, Halep’in güneyine taşıdığı iddia ediliyordu. 

Türkiye’nin Suriye politikası konusunda bianet.com’a konuşan Marmara Üniversitesi’nden Yard. Doç Dr. Behlül Özkan, ADB’li siyasilerin sözlerine dayandırdığı açıklamalarında, “Türkiye’nin Suriye’deki tek hedefinin Halep’in muhalifler tarafından fethedilmesi olduğunu, bunun da Rusya’nın askeri yığınağı nedeniyle gerçekleşmediğini” söylüyor. Yard. Doç Dr. Özkan, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde kurulmasını istediği tampon bölge, güvenli bölge, uçuşa yasak bölgenin de ABD ve Batılılar tarafından değil, Rusya’nın çabalarıyla engellendiğini savunuyor: 

“Türkiye, 2011'de Suriye'de ayaklanma başladığında, ‘6 ay içinde Şam'da Emevi camiinde namaz kılacağız, Esad yıkılacak’ gibi bir anlayış içindeydi. Tıpkı Libya'da Kaddafi'nin devrildiği gibi, Suriye'de de Esad'ın devrileceğini düşündü.

Batı'nın, Libya'da olduğu gibi, Suriye'ye de askeri müdahale yapacağını zannettiler.

İki tane çok önemli hata yaptılar.

Bir, Kaddafi ve Esad rejiminin yapısı birbirinden çok farklı. Esad rejimi çok daha organize ve disiplinli bir rejim. Kaddafi'nin aşiretler arasındaki dengeyi kuran sisteminden çok daha farklı bir bağ var.

İki, Suriye ile Libya'nın konumları çok farklı. Batı'nın müdahale edebilmesinin önünde başta Rusya ve İran faktörü olmak üzere çok ciddi engeller vardı.

Türkiye, Esad'ın devrilmeyeceği gerçeğini 2014-2015 itibariyle gördü.

Esad devrilmiyorsa, biz Suriye'nin kuzeyinde radikal grupları bir araya getirip bir fetih ordusu kuralım, Şam'ı fethedemiyorsak Halep'i fethedelim diye düşündüler.

‘Güvenli’ ve ‘uçuşa yasak bölge’ planının arkasında bu plan var.”

RUSYA NEDEN IŞİD’İ DEĞİL DE FETİH ORDUSU’NU VURDU?

Yard. Doç Dr. Özkan, düne kadar “Esad’sız bir Suriye” isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Moskova ziyareti dönüşünde, “Esad’la geçiş sürecine gidilebilir” açıklamasını da, Putin’in Suriye konusunda izlediği politikada ısrarlı olmasıyla ilişkilendiriyor ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini ağzından kaçan sözler olarak algılayamayız. Çünkü Rusya ziyareti sonrası böyle bir açıklama gelmesi, bir şeylerin Türkiye açısından ters gittiğini gösteriyor. ‘ABD, AB, Rusya, İran geçiş sürecine Esad'la gidilecek derken Türkiye'nin bunu değiştirme kapasitesi var mı?’ diye sormak gerekiyor” diyor. 

Rusya’nın hava saldırılarında IŞİD’I değil Fetih Ordusu’nu bombaladığına, Çin’in Doğu Türkistanlı mücahitler nedeniyle de Suriye’deki gelişmeleri yakından izlediğine, Suriye’ye asker gönderebileceğine ilişkin haberleri peşpeşe okuduğumuzda, Yard. Doç Dr. Behlül Özkan’ın aktardıkları bazı gelişmelerin perde arkalarını daha net görmemize yardımcı oluyor. 

ABD-RUS REKABETİ YENİ BİR AŞAMAYA GELDİ

BM Genel Kurulu’nda Obama ve Putin’in yaptıkları konuşmaların rengi, Ortadoğu’da, ABD ve Rusya arasında sürmekte olan rekabetin yeni ve dünya barışı açısından çok tehlikeli bir aşamaya geldiğini gösteriyordu. 

Putin, basına yaptığı açıklamada, Obama’yla yaptığı görüşmelerin ayrıntılarını anlatırken, “Suriye ile birçok görüşümüzün çakıştığını söyleyebilirim. Tek ayrılık, bu ortak hedeflere giden yolların farklı olması. Sonuç olarak ülkelerimiz Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana. Suriye’yi parçalamadan bu hedefe ulaşmak için birlikte çalışma konusunda anlaştık. (…) Ancak, IŞİD’in Ortadoğu’yu nasıl bir saatli bomba haline getirdiğine de seyirci kalamayız. Gerektiğinde de terör örgütüne karşı hava saldırıları düzenleyebiliriz” diyordu. Fakat Rusya’nın, Irak’taki ABD’li yetkilileri çok geç bilgilendirerek Suriye’de gerçekleştirdiği ilk hava saldırılarında IŞİD’i değil de çok başka hedefleri vurduğuna ilişkin haberler kafa karışıklığına neden olmuştu. 

Suriye’de neler oluyordu?

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de, görüşmelerle ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Suriye’nin birleşik olması, laik kalması, IŞİD’e karşı mücadelenin sürmesi ve kontrollü bir geçiş konusunda anlaşmaya varıldı” diyor ve ekliyordu: “Böyle bir geçişin sonucunun ne olacağına ilişkin görüş ayrılıkları sürüyor.”

Bu diplomatik dille yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi,  BM Genel Kurulu’nda Obama- Putin arasında yapılan görüşmelerden, Ortadoğu sorununun kilitlendiği Suriye’nin geleceği konusunda net bir anlaşma sağlanamadı. 

Yıllardır Esad’a güçlü destek veren Putin Rusyası, New York’taki görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmayınca, Suriye’deki çatışmalara ilk kez doğrudan katılma kararı aldı. IŞİD’in Ortadoğu’yu saatli bombaya çevirdiğini belirten Putin, Rusya Parlamentosu’dan istediği silahlı kuvvetlerini Suriye’de kullanma yetkisini almasının hemen ardından, IŞİD’e ait 8 hedefe hava saldırıları gerçekleştirdi. Bu arada Rusya’nın, Suriye’de “IŞİD hedeflerine” gerçekleştiği hava saldırılarını, Bağdat’taki ABD yetkililerine yalnızca 1 saat önce haber vermesi Washington’un tepkisine neden oldu.  

Rusya’nın Suriye’de ilk kez hava saldırısı düzenlemesi tüm dünyada heyecan yaratırken, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, konuyla ilgili yaptığı açıklamada,  Rusya’nın saldırıyı önceden haber vermemesinin profesyonel bir davranış olmadğını söyledi ve “Öyle görünüyor ki, hava saldırıları muhtemelen IŞİD güçlerinin bulunmadığı bölgelere oldu. Yalnızca Esad’a destek vermeye yönelik bir yaklaşım çökmeye mahkumdur” dedi. Diplomatik dille yapılan bu açıklama, Rusya’ya ciddi bir uyarıdır.

 Peki, ABD önderliğindeki Batılı koalisyonun, Kırım’I ilhakı sonrasında  uyguladıkları yaptırımlar nedeniyle para birimi yüzde 50’ye yakın değer kaybeden ve bu nedenle ekonomik kriz yaşamakta olan Rusya Suriye’de izlediği kararlı politikada kime güveniyor? Rusya’nın Suriye’de yalnızca kendi çıkarlarını korumak amacıyla çatışmadığı, Çin adına da bir vekalet savaşı sürdürmekte olduğu söylemleri doğru mudur?

Yarın: RUSYA’NIN ORTADOĞU SAVAŞINA KATILMASI ÇOK CİDDİ BİR GELİŞMEDİR