Sn. TBMM Başkanımız, Eski (Kadim) Kültür Bakanımız, dini bayramlarda ve her zaman Birlik Vakfımızın önderi, insanları maneviyat ve hatırat ikliminde buluşturan emsalsiz şahsiyet, tefekkür adamı İsmail Kahraman Abimizin liderliğinde Dolmabahçe Sarayı’nda üç gün süren “Sultan V. Mehmed Reşad ve Dönemi” isimli bir sempozyuma katıldık. Bu sempozyumda beni ilgilendiren, daha doğrusu çalışma alanımla ilgili konuları takip etmek üzere Methal ve Meşkhane Salonlarında yapılan tebliğleri dinledim. Müthiş bir çalışma oldu. Dünyanın her yerinden ve özellikle Osmanlı İslam coğrafyasından gelen akademisyenler birbirinden ilginç ilmi sunumlar yaptılar. Bu sunumlarda benim için öne çıkan konu başlıkları şöyle oldu: “Savaş ve İstihbarat”, “Ulema”, “I.Dünya Savaşı ve Cihad-ı Ekber”, “Sultan Reşad ve Balkanlar”, “Osmanlı’nın Son Döneminde Arap Bölgeler”, “31 Mart’ın Sonuçları ve Balkan Savaşları”, “İttifak, Savaş ve Komutan”, “Rumeli Seyahati, Balkan Krizi ve Arnavutlar” . Ohrid, Makedonya, Kuveyt, Fas, Belgrad, Tetova ve Priştine’den gelen akademisyenler Osmanlı İslam coğrafyasını sınırlarımız dışından ve İmparatorluk bakiyesi gözlemciler olarak değerlendirdiler. Onlarla benzer düşünce içinde olmamız, imparatorluk günlerini yad etmemiz, o günlere nostaljik bir ilgi duymamız hepimizde müşterek bir ruh yarattı. Bu yönü ile bu toplantıların İslam birliğinin fikri ve manevi yönünün teşekkülünde sınırsız rol oynayacağı görülmektedir.

Çeşitli ülkelerden gelen akademisyenleri bir çatı altında toplamak, aynı havayı teneffüs etmek, aynı ortamlarda bulunmak, yemek yemek, benzer duyguları ve bilgileri paylaşmak gelecek tasavvurunda bizleri aynı istikamete tevcih etmektedir. Sn. Meclis Başkanımızın; saraylarımızı, müze, turistlerin ziyaret ettiği oymalı taş yığınları olmaktan çıkartıp entelektüel beyin fırtınası yapılan fikri mekânlar haline getirmesi bu tarihi mekânlara; tarih, derinlik ve güç katmaktadır.

Saraylarımız devletimizin kaderini etkileyen önemli kararların alındığı yerler olması sıfatıyla bundan sonraki dönemde; büyük düşünme, büyük kararlar alma, yüksek vizyon üretme noktasında tesirlerinin devam etmesi açısından bu tür toplantılar çok büyük önem taşımaktadır. Toplantıya iştirak eden Osmanlı bakiyesi Arap, Arnavut veya başka milletlerden soydaş ve dindaşlarımızda birlik duygusunun pekişmesi, tarihin yazıldığı mekânlarda sunum yapmanın duygu yüklü hazzı kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük olmaktadır. Bu yönüyle bu tür toplantıların aynı mekânlarda devam etmesi Türkiye’nin büyük güç merkezi olarak ayağa kalkmasının, İslami dirilişin temel taşı olacaktır.

Toplantıda ele alınan konular, konu üzerinde yapılan tartışmalar tam fikir serbestliği içinde olmuştur. İsteyen herkese söz ve katkıda bulunma hakkı verildi. Bu yönüyle bu toplantı görülmemiş derecede hür ve özgür olmuştur.

Toplantının açış konuşmasını yapan Sn Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Bey o günleri ve yapılan yanlışları şu cümlelerle ifade etmiştir: "Bugün yeniden ayağa kalkıyoruz saygın bir devletiz. Biz büyük bir tarihin sahibiyiz, biz 1071'de geldik bu topraklara, Selçukluyuz, Osmanlıyız ve Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz. Türkiye Cumhuriyeti olarak, ilelebet güçlü olarak yaşayacağız. Gittiğimiz yerlerde büyük bir itibar görüyoruz."

Tarihin öğrenilmesi gerektiğini, tarihin bir deniz feneri olduğunu, istikamet ve yol gösterdiğini ancak tarihten ders alınırsa tekrarın önlenebileceğini ifade eden Kahraman, tarihin incelenmesi ve ibret alınması gerektiğini dile getirdi. Kahraman, Selçuklu ile başlayan ve Osmanlı ile devam eden ilerlemenin durmasını, İkinci Mahmut dönemine bağladığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bence bu dönem kırılma noktasıdır. Niye? Taklitçilik başladı, kendimiz olmayı bıraktık. Adalet, eğitim, idare ve bürokraside yanlış yapıldı. Olmamalıydı, kendimiz olarak devam etmeliydik, taklide girmemeliydik. Harbiye'nin eğitim dili Fransızca idi. Eski cihat ruhunun yerini seküler bir düşünce aldı. Şehitlik duygusu yerine dünyevilik yerleşti. Sekülerizm yani her şey dünya için, dünya her şey. Bu materyalist düşünce ve maddecilik sarstı. Yoksa Balkanları neden kaybedeceğiz? Güçlü bir devlet gücünü muhafaza etmeli ve özüne dönmeli. Sultan İkinci Abdülhamid, dağınıklığı topladı öze dönüş yaptı ama dışarısı bizi bırakmıyor, şimdi de bırakmadığı gibi ve tahttan indirildi. Neden o güzelim sistemi bozuyorsun da adına hürriyet, adalet, kardeşlik masalları uydurup, milleti de kandırarak deviriyorsun. Kendi kendine neden bunu yapıyorsun? Bu propagandalar bugün de var. 1960'da vardı, hep var olagelmiştir, İttihat ve Terakki kafasını çok iyi tanımamız gerekir. İttihat ve Terakki kafasının mutlaka incelenmesi kanaatindeyim. Konuya devam edeceğiz; evet yıkılışımız ve darbeler İttihat Terakki kafası…