2012 yılı hane halkı harcamalarının detayı TÜİK tarafından açıklandı.
Buna göre;
Hane halkı harcamalarının %25,8’i konut ve kira, %19,6’sı gıda ve içecek, %1,8’i sağlık ve %2,3’ü eğitime olmuş.
Türkiye’nin hane halkı başına aylık ortalama harcaması 2.642 TL. Bir önceki yıl bu rakam 2.120 TL idi.
Harcamalardaki yıllık artış %25 olmuş.
İstihdam yüzdesinde de bir azalma görülmediğine göre, harcamalardaki bu %25’lik artışın sebebi hane halkı gelirlerinin artması değil.
Bu durumda tek seçenek kalıyor; o da mal ve hizmet alış fiyatlarındaki artış, yani reel enflasyon.
Hane halkı gelirlerinin ise %67’si ücret, emekli maaşları, yetim aylıkları gibi sosyal ödemelerden oluşuyor.
Görüldüğü gibi; halkın gelirinin büyük bir kısmı, hazine bütçesinden karşılanmış.
Hane halkı gelirlerinin %19’u; emekli, dul, yetim, 65 yaş üzeri yaşlı ve çocukları okuyan kadınlara ödenen sosyal yardımlardan oluşuyor.
Bir önceki yıla göre oran yükselmiş.
Hazinenin sosyal yardım harcamalarında artış olmuş.
Sosyal devlet olgusu içinde, sosyalleşmeyi sağlayan bu devlet harcamaları olumlu görülebilir.
Ama değil!
Bunca özelleştirmenin ardından, üretimde neredeyse kamusal alan kalmamışken, hâlen hane halkı gelirlerinin büyük bir kısmı devlet hazinesinden karşılanıyorsa, olumlu görülmemeli.
Hane halkı gelirlerinin %20’si müteşebbis gelirlerinden oluşmuş.
Müteşebbis; teşebbüste bulunan, üretim yapan, ticaret yapan, iş yapan, işçi çalıştıran demektir.
Bu %20’lik oranın, %7’si tarım işi ile uğraşanlar, %13’ü ise hizmet ve sanayi girişimcileridir.
Hane halkı gelirleri içinde, yine özelleştirmelerin ardından %20 müteşebbis oranı çok düşük kalmıştır.
Geçmiş yıllar ile kıyaslandığında da hane halkı girişimci oranı azalıyor.
Tüccar ve girişimciler ülkemizin direkleridir.
Bu alandaki azalış, ülkemiz için ekonomik sorunların büyümesi anlamını taşır.
2014 yılı devlet bütçemiz yapılırken bu oranlar dikkate alındı.
2014 bütçesinde de sosyal yardım ve ücretlerde artış öngörülüyor.
Küresel dünyada, özel sektöre dayalı piyasa koşullarında, hane halkı gelirlerinin her yıl artarak devlet bütçesinden oluşması ciddi bir sorundur.
Üretimin ne denli az olduğunun temel göstergesidir.
2014 devlet bütçemizin %32’si personel, %43’ü ise sosyal yardımlara ayrılmıştır.
Bu yüzdeler, neredeyse, dışa kapalı ya da kısmen kapalı komünist ülkelerin bütçe dağılımına yakındır.
Bunca özelleştirme ile hazine bütçesinden müteşebbis bütçelerine kayması beklenen ücret ve sosyal yardım yüzdelerinin, hazine bütçesinde azalmayıp artması, negatif bir durumudur.
Yakın geçmişte yapılan bu özelleştirmeler, küreselleşmenin gereği ve  ekonomik kurtuluş olarak görülmüştü. Oysa bugün görülüyor ki özelleştirmeler, ekonomiye, işsizliğe ve hane halkı gelirlerine çare olamamış.
Batı’nın ve Doğu’nun merkezi Türkiye’dir ve özellikle İstanbul’dan yönetebilmek önemli bir güçtür.
Bu sebeple, özelleştirmeler ilgi çekti ve süratle yapılabildi.
Çok yakında Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz.
Bakanlarımız, yaptıkları açıklamalarda, siyaseti iyi bilen bir Cumhurbaşkanı seçilmesini işaret ediyorlar.
Geçmişte gördüğümüz Cumhurbaşkanları siyaset yapmamışlardı.
Acaba, neden siyaset bilen bir Cumhurbaşkanına ihtiyacımız var?
Bu referandum sürecinde bahsedilen “Başkanlık” ya da”Eyalet Sistemi” için bir adım olabilir mi?
“Eyalet” sistemine geçildiğinde, Batı’nın ve Doğu’nun merkezi olan İstanbul, özelleştirmelerin yapıldığı ülkeler ve şirketler tarafından da daha rahat yönetilebilir.
“Bu kadar da olmaz” diyenlere önerim;
Hemen yanı başımızdaki, Irak’ın yönetim biçimini inceleyiniz. 30 Nisan’da seçimler oldu. Bağdat ve Erbil yönetimleri, üst yönetimi seçti. Seçim öncesi ise birçok tartışma ve bombalama haberi okuduk.
Ya da Türkiye’deki bazı belediyelerin daha önce görülmemiş, duyulmamış taleplerini dikkatle dinleyiniz. Enerji üretimlerinden pay almak gibi...
Geldiğimiz nokta itibarıyla çözüm olarak; İstiklal Marşımızı tekrar, tane tane okumanızı öneririm.