Didem Madak’ın çok sevdiğim bir şiiri vardır: Şimdiden Bir Hatırasın.
Hatırımızda yer ettiğiyle, kaldığı kadarıyla…
Düşündüklerini kâğıda damıttığında kelimelere bürünen duygular, en derinimize kadar sokulabiliyorsa, kuytu köşelerimizde saklanıp bizden habersiz orada varlıklarını sürdürebiliyorsa Didem Madak kelimelerine ruhunu kattığındandır. Bunun içindir ki şiirin ölümsüz hatıralarındandır şiirden kadın.
İlk şiirleri Sombahar ve Ludingirra dergilerince yayınlandı. Grapon Kâğıtları adlı ilk kitabı İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü'nü aldı. 2002 yılında, ikinci kitabı "Ah"lar Ağacı, Everest Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca İngilizce ve Fransızca’dan çeviriler yaptı. 1992 yılında John Updike’ın “S.” adlı romanının çevirisi Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı. Vikram Seth’in “An Equal Music” (Maggiore Dörtlüsü) adlı romanını ise 2000 yılında, Türkçeye çevirdi.
Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim; şiirin dik duruşunun sembol ismidir Didem Madak. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı tarafından desteklenen 3. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali’ne davet edilen Didem Madak, festivalden çekilme kararı alır. Sebebini de şöyle açıklıyor şiirden kadın: “Festival broşürü için benden özgeçmiş istendiğinde, göndermiş olduğum özgeçmiş metninin son cümlesi ‘Şu sıralar cadılık, büyü çeşitleri gibi konularla ilgileniyor ve bir Efsun Kitabı düşlüyor’ şeklindeydi. Tanıtım broşürünü gördüğümde tarafımca yazılan özgeçmişimden, benden izin almadan bu cümlenin çıkarıldığını fark ettim. Editöre bunun sebebini mail yollayarak sordum, herhangi bir cevap alamadım.”
Didem Madak açıklamasına devam ediyor: “Bazılarının söylediği gibi hakikaten ‘ülkemiz normalleşiyor’ ve başta şairleri normalleştirmek en mantıklısı, şairlerin özgeçmişlerinden caiz olmayan, örf adet ve din diyanete mugayir bölümlerin çıkarılması ve açılışta resmi kıyafet talepleri hep bu normalleşmenin belirtileri. Öyle ki yakında bir cadı avı da başlayabilir, önce kendini cadı ilan edenler avlanır ve sonra bazıları cadı ilan edilerek avlanır. Belki Füruğ bizde de yasaklanır. Belki bazı cümleleri özgeçmişimden çıkaranlar böyle bir tepki ile karşılaşacaklarını da öngörmemişlerdir. Aman şimdi tepki çekmeyelim demişlerdir, festivalimizin ‘saygınlığı ve ağırlığına’ cadı ve büyü gölgesi düşmesin demişlerdir. Nasıl olsa bir cümle o kadar da önemli değil demişlerdir. İşte o çıkarılan bir cümle bizi daha da cadılaştıran cümledir. Festivalde şiir okumayacağım. Ve bir cadı olarak beni fazlaca sinirlendirdiğinizi belirtmekle yetineceğim. Eğer bana dense idi ki, özgeçmişinizden cadılıkla ilgili bölümü çıkaracağız izniniz var mı? Hayır derdim. İzin vermiyorum. Maalesef bu da yapılmadı. Bu ‘ağır ve saygın’ festivali ve özgeçmişimi makaslayan beyefendileri ayıplıyorum. Sizin festivaliniz varsa bizim de büyülerimiz ve kedilerimiz var. En muzır neşriyat duygularımla… Hoşça kalın.”
Gelin görün ki ‘sansür’ denen bu meret özgeçmişlere kadar iniyor ve içten içe belli bir zihniyetin damarlarında kan olarak, ne yazık ki, akmaya devam ediyor. En büyük sansür ölümdür ve o bile şiirin bıraktığı hatırayı, şiiri sansürleyemedi. 25 Temmuz 2011’de Didem Madak ruhunu şiirlerinde bıraktı. Sen endişelenme şiirden kadın, zihinlerdeki yerin sansürsüzdür.