Yaratan ile kul arasında, yetmiş bin nurdan perde ve yetmiş bin zulmetten perdeden bahsedilir. Yaratan’a ait tecelliler nurânî, dünyasal olan insana dair perdeler zulmanî olarak adlandırılır.

Bir yoruma göre madde ve insanın kötü huyları zulmânî, iyi huyları, ibadetleri ve Yaratan’ın tecellileri nûrânî birer perdedir.

Bu yetmiş bin perdenin her birinden marifet iklimine pencereler açılır. 

Hakikatin görülmesine engel teşkil eden durumları adlandırırken “perde” tabiri kullanılır. Yaşamın gerçeklerinin görülmemesinin sebepleri birer perdedir. 

Bazılarına göre nefis, kalp, akıl, ruh ve hafînin her birinin kendine has bir perdesi vardır. Nefsin perdesi arzular, kalbin perdesi Hak’tan başkasını düşünme, aklın perdesi mâkuller, ruhun perdesi temaşa, hafînin perdesi de ilâhî azamet ve kibriyâdır. 

Yaratan ile sâlik arasındaki ilk ve en kalın perde nefis ve benliktir. İnsanlarda ülfet perdesi vardır. Ülfet, hakikatleri görmeye mani olan çok önemli ve kalın bir perdedir. 

Bu durumları alfabe sırasıyla tanımlarsak: alem-i şehadet perdesi, adet perdesi, adiyat perdesi, arz perdesi, firak perdesi, esbab perdesi, gaflet perdesi, gayb perdesi, hastalık perdesi, hikmet perdesi, ilim perdesi, izzet perdesi, inayet perdesi, kudret perdesi, kibriya perdesi, sema perdesi, toprak perdesi, ülfet perdesi, zeval perdesi gibi nice perdeler bulunmakta. 

Bunun gibi binlerce perde kaldırıldığında hakikatlerin perdesiz olarak görülmesi mümkün olabilmekte. 

Hayatın içinde barınan hakikatler ve manaların arasında perdeler bulunduğundan insanın gerçeğe ulaşması, fark edebilmekten geçiyor. Farkında olması lazım ki derin düşünce ile manaları anlayabilsin, kavrayabilsin.