CANBERK TURAN'ın röportajı için tıklayınız...

New York Çeteleri projesi nasıl ortaya çıktı?

Çok uzun zamandır aklımda olan bir projeydi. Çok uzun yıllar spor yayıncılığı yaptım ama genelde futbol içerikli programlar oluyordu. Ben basketbolla büyüdüm ve neredeyse son 30-32 yılım NBA izlemekle ve NBA kültürünü teneffüs etmekle geçti. Projenin hikayesi de aslında Sinem Öncel'in beni Ozan Konak'la bir araya getirmesiyle başladı. Ozan'ın Türkiye'nin çok önemli projelerinin üretildiği Sessanat'ın kapılarının bize açması ile proje hayata geçti. Prodüksiyonun başında Taner Kayahan ile çok profesyonel bir ekiple çalışıyoruz şu anda. New York Çeteleri olarak yolculuğun çok başındayız henüz.

Adı neden New York Çeteleri?

Benim hayatımın bir bölümü New Jersey'de geçti. New Jersey – New York, Beşiktaş – Kadıköy gibidir. “New York'luyuz” diye ortalarda gezmiyoruz ama oralarda büyüdük sayılır. Martin Scorsese'in “New York Çeteleri” çok sevdiğim filmlerden biridir. “Amerika Sokaklarda Doğdu” Evet, sonuç olarak futbolun beşiği nasıl İngiltere ve Brezilya'ysa, bu hayatta “New York basketbolu” diye kavram vardır. Yani bir nev-i “Basketbol Sokaklarda Doğdu”

Ben size “NBA uzmanı” diyorum. Bir programda Michael Jordan için “aşırı Michael'cılar” diye bir kavram kullandınız. Bu kavram benim de hoşuma gitti. Ben de “aşırı Michael'cı”lardanım.

Aslında herkes bir spora en aşık olduğu dönemde aşık olma sebebi olan sporcudan asla kopamaz. Çocuklukta başlar her şey. O “yıldız oyuncu” sizin için “yarı-Tanrı” gibidir. Bugün dünyanın bir numaralı sporu futboldur. İki numaralı spor ise basketboldur. Basketbolun global seviyede iki numaralı spor olacak kadar popüler olmasına sebep olan kişidir Michael Jordan. Yani Da Vinci'nin “Son Akşam Yemeği” tablosunda oturan abimiz Michael Jordan'dır tartışmasız. O'nun dönemine şahit olanlar ise belki o de biraz o dönemin iklimi sebebiyle “aşırı Michael”cı olmuştur. Üzerine basılamaz kutsal bir nesne gibi, yerde fotoğrafı bulunsa herhalde öpüp başına koyup tekrar masanın üzerine koyan bir jenerasyon mevcuttur.

Whatsapp Image 2024 04 27 At 04.40.13

Partneriniz İsmail Karatuna ile müthiş uyumlusunuz. Nasıl bir araya geldiniz?

Bizim İsmail'le yolumuz 2018'de kesişti ve ilk tanışma diyaloğumuzda bile basketboldaki konuları masaya yatırıp ameliyat ettik. Aynı evde büyümüş 20 yıldır tanışıyor gibiydik. O zamanlar ben geleneksel medyada yayıncıydım ve futbol programı yapıyordum. İsmail'e o zamanlar söylemiştim; “bir gün NBA programı yapacak olursam bu seninle olacak” diye. İsmail, eskiden basketbol koçu olduğu için basketbolu bilen biri. Ama en önemlisi NBA'in ruhunu bilen biri. Bugün piyasada çokça meslektaşımdan çok daha iyi biliyor ve anlıyor diyebilirim. İsmail, aynı zamanda bir hip-hop sanatçısı, müzik yapıyor yani.

Programda müthiş yorumlar ve betimlemeler yapıyorsunuz. Bütün bunlar doğaçlama mı gelişiyor?

Her programın bir dili vardır. Her konseptin ve formatın. Biz ekonomi programı yapmıyoruz. Borsadaki iniş ve çıkışların haberini veren bülten vermiyoruz. NBA'in ruhu çok fazla popüler kültür ve alt kültür elementleri barındırıyor. Yani hem entelektüel açıdan bir çok konuyu anlatmak lazım ama aynı zamanda herkesin anlayabileceği ve keyif alabileceği bir dil kullanmak gerekiyor. Alfabede 29 harf var. Ben “R”leri söyleyemiyorum. Ama 28 harfle insanların karşısına çıkıyorum. O yüzden ne söylediğiniz değil, ne anlattığınız önemli.

Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Son olarak izleycilerinize ve okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

New York Çeteleri olarak daha çok yolun başındayız. Zamanla daha fazla basketbol ve spor izleyicilerini bizi bulacağını düşünüyorum. Biz iyi bir program yapmaya çalışıyoruz. NBA'in bu kadar özel yapan şey; smaçlar, şutlar ve istatistikler değildir. NBA'in gerçek ruhunu içindeki barındırdığı anlar ve hikayeler oluşturur. Maçı kimin kazandığı değil, nasıl kazanıldığıdır bütün mesele. Kötü giden bir maçta, bir adam son iki dakikada ortaya çıkar ve son saniye basketiyle maçı alır. Radara bile girmemeye aday olan o maç bir anda tarihe yazılır. Bizim de hikayemiz biraz böyle. Ne yaptığımız değil, nasıl yaptığımız bizi biraz anlatıyor sanırım.